14 Eylül 2007 Cuma

İnsanoğlunun Nefsini Farketmesi

Rekabet İçgüdüsü ve Hadid-20 başlıklı yazıyı yazıp siteye gönderdikten bir müddet sonra bir ayet ile karşılaştım. O yazıyı yazarken bu ayetten haberim yoktu. Heyecanlandırdı, şaşırttı beni, ayet Hz. Adem'in çıplaklığını fark edişini anlatıyordu. Okuyalım inşallah:

Araf 20. Bunun üzerine, Şeytan, onlara, [o ana kadar] farkında olmadıkları çıplaklıklarını göstermek amacıyla (14) fısıldayıp: "Rabbinizin sizi bu ağaçtan uzak tutması, yalnızca, siz ikiniz melekler [gibi] olmayasınız ya da sonsuza kadar yaşamayasınız diyedir" (15) dedi.

14 - Lafzen, "[o güne kadar] çıplaklıkları hakkında kendilerinin henüz farkında olmadıkları şeyi onlara ifşa etmek için..." Burada, insanoğlunun cennetten çıkarılmadan önceki saf ve masum durumuna; yani, kötülüğe çağırmak için hazır bekleyen bütün o ayartılar ve yanlış bir seçim sonucu içine düşülen bedbahtlık yanında, insanın henüz kendi yapısının da bilincinde olmadığı, yapıp etmeleri için alternatif yön ve gidişler arasında seçim yapabilme imkan ve iktidarından henüz haberdar olmadığı bilinç-öncesi dönemini yansıtan bir temsîl (allegory) karşısında olduğumuz anlaşılmaktadır.

15 - Lafzen, "ya da ebedî olan kimselerden olmayasınız diye…": bu sözlerle Şeytan, onların içine sonsuza kadar yaşamak ve bu anlamda Tanrı gibi olmak tutkusunu sokmak istiyor. (Bkz. 20:120 ile ilgili 106. not.)


Ben ayetlere sıfırdan yorum getirebilecek herhangi bir ilme yada konuma sahip değilim elbet ama şurası çok ilginç ayette ifade buyurulduğu gibi Hz.Adem ve Hz. Havva birey olarak yaratılışından belli bir süre sonra şeytana uyarak nefsinin farkına varıyorlar ve bulundukları bahçeden dışarı çıkarılıyorlar. Biz yazımızda ne anlatmıştık: insan doğumundan 6 yaşına kadar nefsini fark edemiyor ve nefsini fark etmesi ile apayrı bir sürece giriyor ve artık insan için hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.

Ayette yazılanlar ile benim yazdıklarımı kıyas edersek;

AYET / ÖNCEKİ YAZI

Hz. Adem / İnsan

Bahçe'de Kalışları / İnsanın 6 yaşına kadar geçirdiği zaman

Çıplaklarını fark edişleri / İnsanoğlunun nefsini fark edişi


Diyebilir miyiz ki ayette Hz. Adem(a.s) yaratılış sürecini aslında her insan hayatında tekrar ediyor. Ya da şöyle desek; ayette ifade buyurulan süreç ile, Allah Hz. Adem'in yaşam süreci üzerinden her insanın yaşadığı yaşam sürecini bildiriyor...

Eğer doğru isek, şu sonucu da çıkarabiliriz:

Ayette Hz. Adem'e çıplaklığını fark ettiren şeyin şeytan olduğu bildiriliyor. Demek ki burdan şeytanın bir fonksiyonuna daha ulaşıyoruz. İnsanoğluna nefsini fark ettiren şeytandır. Yani aynı şeytanın Hz. Adem'i kandırması gibi, her insan hayatına şeytana yenilerek başlar. Takip eden ayetlerde de bu süreç bu şekilde anlatılmaktadır diyerek bu kısa yazımızı bitirelim:

TAHA 22. Ve böylece onları yanıltıcı düşüncelerle yönlendirdi. Fakat o ikisi, sözü geçen ağacın meyvesinden tadar tadmaz birden çıplaklıklarının farkına vardılar; ve bahçeden topladıkları yapraklarla üzerlerini örtmeye koyuldular. Bunun üzerine Rableri onlara (şöyle) seslendi: "Ben sizi o ağaçtan men edip de, Şeytan sizin gerçekten apaçık düşmanınızdır' dememiş miydim?".

TAHA 23. O ikisi: "Ey Rabbimiz! Biz kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, hiç şüphesiz, kaybedenlerden olacağız!" dediler.

Taha 24. [Allah]: "İnin, (16) [bundan böyle] birbirinize düşman olarak!" dedi, "yeryüzünde bir süre için konacak bir yurt ve geçiminizi sağlayan şeyler bulacaksınız:

16 - Zımnen, "bu katıksız mutluluk ve safiyet konumundan". Bu temsîlî Düşüş (yahut cennetten çıkarılış) kıssasının 2:35-36'daki versiyonunda da görüldüğü gibi, olayın bu safhasında ikil muhatap, anlamlı bir biçimde çoğul muhataba dönüşüyor; böylece hem bu surenin 10. ayeti ve 11. ayetinin başlangıcıyla yeniden bağlantı sağlanmış oluyor, hem de Âdem ile Havvâ kıssasının, gerçekte, insanoğlunun kozmik kaderi ya da durumunun temsîlî bir anlatımı olduğu açıklık kazanmış oluyor. O ilk safiyet, masumiyet döneminde insan, kötülüğün varlığından ve dolayısıyla eylem ve davranışları için var olan sayısız imkan arasında her an bir seçim yapma gerekliliğinden haberdar değildi: diğer bir ifade ile, başka bütün hayvanlar gibi sadece içgüdülerinin gösterdiği yolda yaşayıp gidiyordu. Yine de bu safiyet, madem ki bir erdem değil de yalnızca bir varoluş şartı durumundaydı, o halde, insan hayatına statik bir nitelik veren ve böylece insanı ahlakî ve zihnî gelişimden alıkoyan bir nitelikti. İnsanda Allah'ın buyruğuna karşı direngen bir itaatsizlik eylemi olarak simgelenen bilinç gelişimi ya da bilinç/duyarlık sıçraması, bu statik durumu bir anda değiştirdi; bu uyandırılmış bilinçtir ki, onu, sadece içgüdüleriyle yaşayan bir varlık olmaktan kurtarıp bizim şu bildiğimiz, tüylenmiş, gelişimini tamamlamış insan özüne -eğriyi doğruyu ayırd edebilme ve dolayısıyla hayatta tutacağı yolu seçebilme yeteneğine sahip sahici insana- dönüştürdü. Bu itibarla, en derin anlamıyla Düşüş temsîli hiçbir zaman bir gerileme, yozlaşma olgusunu değil, tersine, insanın gelişip olgunlaşma sürecinde yepyeni bir evreyi, ahlakî bilince uyanma evresini tasvir etmektedir. "Ağaca yaklaşma"yı yasaklamakla Allah, insanoğlunu eğri davranma imkanından haberdar etmekle kalmadı, dolayısıyla, kendi irade ve ihtiyarıyla doğru davranma imkanını da bahşetmiş oldu ona. Ve böylece insan, kendisini doğal güdü ve sezgileriyle yaşayan diğer bütün yaratıklardan ayıran özgür ve ahlakî bir iradeyle donanmış oldu. Şeytan'ın ya da İblis'in insanın ezelî ayartıcısı olması hakkında bkz. 2:34'de 26. not ve 15:41'de 31. not.

TAHA 25. Orada yaşayacak ve öleceksiniz" diye ekledi, "ve [Kıyamet Günü] oradan (diriltilip) çıkarılacaksınız!" Muhammed Esed Tefsiri