10 Eylül 2012 Pazartesi

Bir Ordunun Terör Ve Propaganda İle İmtihanı

Hatırlarım, küçükken, dedem ne zaman televizyonda asker görse başlardı ağlamaya. Ben de kendimce oyun bulmuştum, haberlerde ne zaman asker çıksa dedemi göz ucuyla kontrol ederdim, "şimdi ağlayacak" derdim.

Asker oturuyor mu, yürüyor mu, koşuyor mu; ne yapıyor hiç önemli değildi onun için; esmer mi, sarışın mı, uzun mu kısa mı yada memleketi neresi, bu da önemli değildi; rütbeli mi, rütbesiz mi; bu da önemli değildi onun için. Ağlardı.

Kalıcı askersin yada üzerine vazife olan geçici askerliğini yapıyorsun; karada, havada, denizde memleketi beklerken eğer ki kalbine "ben bunu niye yapıyorum" diye bir soru düşerse; seni gördüğünde göz yaşı döken dedelerin ve neden güvende olduğunun dahi farkında olmayan çocukların o anda bir yerlerde yaşadığı aklına gelsin.


14 alt başlıktan oluşan bir yazı olacak bu. Her alt başlık birbirinden bağımsızdır:

1. Zorunlu Askerlik: Toplumsal Sorumluluğun Paylaşımı
2. Zorunlu Askerlik ve Şehitlik
3. 27 Nisan'ın Olmayan E-muhtırası
4. Propaganda I: Hapis Yatmak Değil de Muhatap Oldukları Seviye Yoruyor Olmalı
5. Bir Terör Örgütünün Anatomisi
6. Terör Örgütleri İle "Savaş" Olur Mu Ki "Barış"tan Söz Ediliyor?
7. Örgütlerin Militan Toplama Süreci
8. Örgütlere Katılımları Engellemek İçin Ne Yapılmalı?
9. Propaganda II: Etkisiz Hale Getirmek Değil De Muhatap Oldukları Seviye Yoruyor Olmalı
10. Tanımlanamayan Bir Sorun(!) Kürt Sorunu(!) ve Kürtçe Eğitim
11. "Ama Kürt Sorunu Yoksa Nasıl Oluyor Da Pkk'ya Katılımlar Oluyor?" 
12. Kürtçe'nin Yasaklanması 
13. "Bir Sor Neden Çıktı Bu İnsanlar Dağa"
14. Propaganda III: Terör Örgütlerinin Uyguladığı Asimilasyon

1-) Zorunlu Askerlik: Toplumsal Sorumluluğun Paylaşımı

Neden herkes askerlik yapmak zorunda? Çünkü savaşlar ordular arasında değil, -gerektiğinde- ülkeler arasında olur. Düşman askeri işgal ettiğinde "şey, ben avukatım, asker değilim" dediğinizde, "ha sen avukat mısın, o zaman kenara çekil" diyeceğini sanmıyorsunuz umarım.

TSK'nın bütün ülkeleri caydıran ve gözünü korkutan mehmetçik sistemi ile TSK bir milleti asker olarak yetiştirir. Ve düzeni de Mehmetçik esaslıdır. Örneğin Özel Kuvvetler Komutanlığının kurulmasının nedeni de budur. Savaş halinde halkı örgütleyebilmek. Yani TSK'nın varlığı ordu-millet esaslı ve odaklıdır.

Ayrıca, vatandaşların toplumsal sorumluluk bilinci ile askerlik vazifesini yerine getirmesi sadece Türkiye'de değil, dünyanın birçok ülkesinde bulunmaktadır.

Ama insanlar ölüyor?

Eninde sonunda öleceğiz zaten. Bundan kaçış yok. Önemli olan doğru bir şekilde ölmeyi başarabilmek. -Sadece askerlik kapsamında konuşmuyorum- Kötülerle mücadele ederken ölmek... Toplumsal sorumluluğunu yerine getirirken ölmek... Bu şekilde can borcunu ödeyenlere değil biz kendi halimize yanalım.

2-) Zorunlu Askerlik ve Şehitlik

Zorunlu askerliğin olduğu yerde şehitlik olur mu?

Aynı; hayatta her şeyde olduğu gibi şehitlikte de mesele niyete bakar. Örneğin, pkk ile mücadele eden Mehmetçiği ele alalım. Mehmetçiğin; karşısında haraçtan, kaçakçılığa; uyuşturucudan, hırsızlığa kadar her türlü kolay yoldan para getirecek pis işi asker ve vatandaşları şehit ederek yapan bir terörist grup olduğunu bilip bununla mücadeleye niyet etmesi şehitlik için yeterlidir inşallah. Bu bir.

İkincisi "zorunlu" askerlikten kastedilen şey, toplumsal sorumluluğun herkes tarafından yerine getirilmesidir. Yani "adalet"tir. Adaletli askerliktir. Toplumsal sorumluluğunu yaparken bencilce düşünüp zorla yaparsan elbette şehit olamazsın.

Üçüncüsü ise, genelde bu sorumluluktan kaçanların sesi çok çıktığından mıdır nedir, insanların askere zorla gittiği düşünülüyor galiba. Kendim askerlik yaparken gördüm, kaç tane gerçekten çürük verilmesi gereken insanın çürük raporunu reddederek askere geldiğini, kaç tane askerimizin komando muayeneyi geçemedi komando olamayacak diye göz yaşı döktüğünü. Bunları bilmeden bu konular hakkında konuşulması en hafif tanımı ile densizliktir. İster kalıcı, ister geçici TSK personeli dünya üzerinde yapılabilecek en kutsal vazifeyi icra etmektedirler.

Bunlara ek olarak, TSK personelinin maaş alması da şehitlik makamını etkilemez. 4 yıl askeri okul artı 4 yıl Harp Okulu yada Astsubay yada Uzman okulu okunması ve alınan onlarca kursun neticesinde ödenen para askerlik yaptıkları için ödenen para değil, bu işleri yaparken başka bir işle meşgul olamadıkları için hayatlarını idame etmeleri için ödenen paradır.

3-) 27 Nisan'ın Olmayan E-muhtırası

2005 yılı idi. Hatırlarım; ben forum sayfalarını yeni yeni keşfediyor, daha çok yazılım forumlarında takılıyordum.

O yıllarda birgün, yine internette dolanırken, aklıma uzun zamandır ticari bir konu ile alakalı dini cevabını merak ettiğim bir soru geldi. Yazılım forumları var ise mutlaka dini forumlar da vardır diye düşünerek, ufak bir arama ile bu tarz içeriğe sahip siteleri keşfettim. Sonra biraz takip ettim bu forumları. Bir iki tartışmaya katıldıktan sonra, yıllardır içimde, aklımda biriktirdiğim şeyleri yazmaya başladım. Yazmak ne demek, yılların birikimini patlıyordum. Uzun zamandır gerçekleştirmek için yaşadığım şeyi yapıyordum; kendimi bulmuştum resmen. Yazıp, gönderdiğim yazıların forum sayfaları arasında kaybolmasını izlemektense daha kalıcı yapmaya karar verdim ürettiklerimi. Encodeum da böyle doğdu.(Aslında böyle doğmadı ilk etapta adı başka idi. Sonradan alan adını almam ile encodeum olarak kalıcı şekilde kaldı) 
 
2006-2007 yıllarında hem forum sayfalarında tartışmalara katılıyor hem de encodeum'a yazılar yolluyordum. Forum tartışmaları genelde geçici güncel konular olurken, encodeum'daki yazıları yıllar sonra dahi okunabilecek içerik ve formatta tutmaya gayret ediyordum. Ki hala daha aynı gayretin içindeyim.

O yıllarda yazdığım, bir süre sonra kaldırdığım yazıların büyük çoğunluğu Türk-İslam kavramına eleştiriler üzerine kurulu idi. Bi dolu yazı yazdım. Forum sayfalarında tartıştım ve bunları birçok kesimden insan okudu.

Yazıyordum; büyük oranda da insanlar okuyordu ama bir şeyler eksikti. O da, yazdığım yazıların ana başlığı. Bi dolu şey ortaya koymuş olsam da başlıksız dağınık gözüküyordu.
 
Tüm yazıların ortak ana başlığı ne olmalı diye düşünürken, aklıma, lise tarih kitaplarında Osmanlı'nın son dönemlerinde ortaya çıkan hareketlerinden biri olarak adlandırılan bir akım geldi: Ümmetçilik.

Açıkçası, ümmetçilik adına hiçbir şey okumamıştım, böyle bir şeyin herhangi bir savunma yada tanıtımını yapan bir şeye de rast gelmişliğim de yoktu. Çünkü böyle bir şey hiçbir zaman olmamıştı. 2006 yılından önce, o yıla kadar ne internette ne de yazılı kitaplarda ümmetçilik üzerine ne bir tanıtım ne bir çalışma ne isimlendirme ne de içerik doldurma çabası bulabilirsiniz. Bu benim için bir avantajdı aslında, içeriğini doldurabilirdim. Öyle de yaptım. Yazdıklarımı bu başlık altında toplamaya karar verdim ve yavaş yavaş, bu hareketin nasıl olması gerektiğini; kurallarının, prensiplerinin neler olması gerektiğine dair yazılar yazmaya başladım. Son yıllarda baya bir söylenen ümmetçilik fikrinin adını koyup duyurmaya çalışan, içini dolduran daha doğrusu -ne kadar yaptıysam- doldurmaya çalışan kişi bu fakirdi. İçini doldurmam gerekiyordu çünkü bu iş sadece kendine karşıt birilerini belleyip onları eleştirmekle olmazdı.

Orjinal bir hareket olduğunu düşündüğüm şeyi başlatmak, adı orjinal olmasa da, adını belirlemek ve -ne kadar yapabildiysem- içini doldurmak insanların dikkatini çekmeye başlamıştı ki, farklı farklı yerlerde bu konunun tartışıldığını ve hatta hiç tanımadığım insanlar tarafından savunulmaya başlandığına da, hatta kendilerini bu şekilde adlandırdıklarına şahit olmaya başlamıştım. Yani iş benden çıkmıştı artık.

Evet, dedim ya insanların dikkatini çekmeye başlamıştı diye, bu konuya ilgi gösteren bir kurum daha olmuştu ki o da: Genelkurmay Başkanlığı.


3.Nisan.2007'de aldığım bu ekran görüntüsünden görünenin tersine, kullandıkları web tarayıcısında script kodları kapatmışlar ki, sayaçlar geleni göstermesinler diye(çünkü kullandığım script kodu üzerinde çalışan bir başka sayaç bu ziyareti gösterememişti), fakat kullandığım bir başka sayacın şöyle bir özelliği vardı; sayma işlemini script kodu üzerinden değil, resmin yüklenmesi ile yapıyordu. Ve sayfada sayacın resim halinde linkine tıklarsanız, giriş yapmaya gerek kalmadan, herkese açık bir şekilde gelenler listesine de ulaşılabiliyordu. Yani ben Genelkurmay Başkanlığı tarafından takip edildiğini görmüştüm. Başkanlıktaki ilgili kişiler de benim gördüğümü anlamışlardı.
(Lütfen yanlış anlamayın, ben siteyi takip edenlerin kimler olduğunu ifşa etmek için bunları yazmıyorum, böyle bir şey de yapmam, bu konu ile doğrudan bağlantılı ve konunun anlaşılması için önemli olduğundan bunları yazıyorum)

Bilmiyorum tabi bu durumu, yani sitenin takip edildiğini anladığımı dönemin Genelkurmay Başkanına bildirdiler mi bildirmediler mi. Ama benim o dönem bu ziyaretten çekinip -belki suç unsuru içerebilir diye düşünüp- ilgili yazıları kaldırmamdan takip edildiğini anladığımı anlamış olabilirler. 

Ve bu olaydan kısa bir süre sonra, 27 Nisan'da insanların neyi hedef aldığını anlamlandıramadığı, anlamlandıramadığı her meselede yaptığı gibi, yıllar içinde, üzerine komplo teorileri ürettiği bir yazı Genelkurmay Başkanlığı web sitesinde yayınlandı. Yazıda "özetle" denilen yer önemliydi:
Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, ‘Ne mutlu Türküm diyene!’ anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.
Bunun üzerine,bu yazının yayınlandığı ertesi günü, şu anda hayatta olmayan bir web sitesinde bu olayı şu şekilde yorumlamıştım:
Yanlış yorumlar…
Genelkurmay özetle ne demiş:
Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.”
AKP’nin “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan hiçbir açıklamasını, tutumunu gördünüz mü?
AKP boşu boşuna üzerine alınıyor diyerek takip ederken siteleri şimdi internette şunu okudum:
Telefon görüşmesinde Orgeneral Büyükanıt’ın da ‘Bunu hükümete karşı bir açıklama olarak algılamayın’ dediği öğrenildi.(…)Erdoğan’ın yakın kurmayları görüşmeyi ‘Sayın Başbakan çok memnun’ sözleriyle değerlendirdi.”
BU işin akp ile cumhurbaşkanlığı seçimi ile alakası yok desem.
Hadi canım daha neler” der misiniz bilmiyorum ama yakında anlarsınız muhtıranın kimi muhatap aldığını ;)
Görüşmek üzere…
April 28, 2007 at 11:16 pm
Not: Aslında yaptıklarım, "Ne mutlu Türküm diyen anlayışa karşı çıkmak" olarak adlandırılan şey de değildi. O şekilde adı konmuşsa da, mesele o değildi.

Ve yine haber arşivlerini aratırsanız, Genelkurmay Başkanlığı web sitesinde yayınlanan bu yazıdan sonra, dönemin Genelkurmay Başkanı bir iki defa daha bu duyurunun Hükümet ile hiçbir alakası olmadığını belirttiğini görürsünüz. Aynı şekilde Başbakanın da kendileri ile alakası olmadığını öğrendiklerini söylediğini de görürsünüz. Yazının içeriğini de incelerseniz benim de hemen ertesi gün belirttiğim gibi o yazının hiçbir şekilde o zamanın yada bu zamanın Akp hükümeti ile bağlantısı olmadığını ve olamayacağını rahatlıkla görebilirsiniz. Fakat Akp de -her zamanki gibi- mağdura yatmasını iyi bildi zaman içinde. Eğer sizler de bu yazının akp ile bağlantısı olduğunu falan filan zannetti iseniz fena halde yanıldınız. Bu işin akp'ye yaramasından ise hiç mi hiç memnun olmadığımı tekrardan vurgulayarak belirtmek isterim.

Ayrıca sadece Genelkurmay Başkanlığı web sitesinde yayınlanmış bu yazı değil; aynı zamanda İlker Başbuğ da o dönemde ve sonraki dönemde "ümmetçilik" diye bir hareketin tehditkar bir boyuta ulaştığını belirttiğini bulabilirsiniz arşivlerde.

Benim uzaktan gözlemlediğim kadarıyla Yaşar Büyükanıt çok iyi niyetli bir insan. Memleketin iyiliğini fazlasıyla isteyen bir insan. Benim yaptığım sadece Türk-İslam kavramı üzerinden siyaset yapmaya kalkanların hatalarını dökmekti. Belki de o yazıların içeriği ile memlekete zarar verileceğini, kötü yönde insanları yönlendirilebileceğini düşündü. Belki niyetin bu olduğunu zannetti. Hiçbir zaman öyle bir niyetim olmadı, olmayacaktı da. Benim hatam şu idi, hedef aldığım, çıkar çetesi olduğunu düşündüğüm oluşumlar var faaliyet halinde(Bu bağlamda, tabiki de her Türk-İslam diyenin çıkar çetesi mensubu olduğunu söylemek haksızlık olur ama bu tip kavramları kullanan kötü niyetli insanlar da herkesin malumu). Bu oluşumları hedef alırken yanlış sıralama ile başladığımı itiraf etmem gerek. Sıralamayı yanlış yaptım ve hata yaptım. Kötü niyetli değildim ama bir hataydı. Ve bu hata neticesinde hiç olmayacak şey oldu ve araya Genelkurmay Başkanının ta kendisi girdi. Ve Akp'nin hiç hak etmediği bir şekilde işine yarayacak o yazının yazılmasına sebep olmuş bir halde buldum kendimi. Olmuş olanlar ise tamamen benim istek ve kontrolüm dışında gelişti.
Bu mesele ile diyeceklerim bunlar

4-) Propaganda I: Hapis Yatmak Değil de Muhatap Oldukları Seviye Yoruyor Olmalı

İnsanlar çok sevdiler salağa yatmayı. Pişkinliği, yüzsüzlüğü. Tabi kolaylarına geliyor çünkü.
 
Bir tarafta memleket insanının başına musallat olmuş, memleketin doğusunda haraçtan, uyuşturucudan, kaçakçılıktan tatlı para kazanan, mehmetçiğe kurşun sıkan uyuşturucu kaçakçısı adi suç şebekesi ve onun hiçbir işe yaramaz, vasıfsız, sokak serserisi sempatizanları.(Bunlar bu konu ile alakalı olmayacaklar, zaten bizim için herhangi bir şekilde insan yerine konularak muhatap olamazlar. Açıkçası; yaşamayı hak ettiklerini de düşünmemekteyiz)

Öteki tarafta ise askere kurulan zeka özürlü tuzaklar karşısında suskunluğunu bozmayan, hatta gayet güzel salağa yatarak savunmaya çalışan bir grup. Bu olayı inceleyelim ve Dursun Çicek Olayına daha önce yazılan bir yazı çerçevesinden bakalım.

1-) Hrant Dink Cinayeti:
Olduğu iddia edilen "ergenekon" diye bir örgüt ile alakalı olduğu söylenen meselede her yol polislere çıkıyordu. Detayları buradan öğrenebilirsiniz:
http://www.facebook.com/video/video.php?v=1506054063368
http://www.ilk-kursun.com/haber/82044
http://www.ip.org.tr/lib/pages/detay.asp?goster=haberdetay&idhaber=3782

2-) Teğmen Çelebi'nin Telefonunda Hizbut Tahrir numaraları:
Aklı başında olanlar inanmayıp güldü; inanmış gibi yapanlar, mahcup oldular şimdi salağa yatmaya çalışıyorlar. Evet subayımızın telefonuna polis ekleme yaptı ve kendisini tam 2.5 sene hapis tuttular:
http://www.cnnturk.com/2011/yazarlar/01/26/tegmenin.telefonuna.hizbut.tahrir.eklemesi/604614.0/index.html
http://www.haberturk.com/yasam/haber/632577-tegmen-mehmet-ali-celebi-tahliye-edildi

3-) Cumhuriyet Gazetesine Bomba Atılması:
Olduğu iddia edilen "ergenekon" diye bir örgüt ile alakalı olduğu söylenen meselede yine adres değişmedi. Sanık en sonunda şu açıklamayı yaptı:
'Cumhuriyet'e atmam için polis bomba verdi'.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/18413272.asp?gid=381
http://www.aksam.com.tr/cumhuriyete-atmam-icin-polis-bomba-verdi--59312h.html
Ve bu olayla birlikte polis ilk defa resmi olarak ergenekon diye bir örgütü icat etmekle suçlandı. Şimdi örtbas etmeye çalışıyor yandaş medya. Hiç konuşmuyor.

4-) Danıştay Saldırısı:
Yine olduğu iddia edilen ergenekon diye bir örgütle bağlantılı olduğu söylenen meselede, fail Gülen cemaati ile bağlantılı çıktı. İş hakikaten çok komik bir hal aldı.
"Fethullah Gülen'in yeğeni Kemalettin Gülen Danıştay saldırısı faili Alparslan Arslan'ın tapınak şovalyesi olduğunu iddia etti"
http://www.internethaber.com/fethullah-gulenin-yegeni-ergenekonu-karistirdi-362284h.htm

5-) Balyoz Darbe Planı:
Gerçi bunu artık ele almaya gerek yok. İnandırıcılığını tamamen yitirmiş durumda ama aşağıdaki linkte 5 maddede Balyoz Davası kısaca özetlenmiş:
http://askerhaber.com/haber/5552/5-maddede-balyoz-balonu.html
Ayrıca aşağıdaki 10 dakikalık özet video ile tüm süreç herkesin anlayabileceği şekilde izah edilmiş
http://www.youtube.com/watch?v=8Y4fzd4hK_c
Medyaya düştüğünde gene aklı başında olanlar inanmadı. Son gelişmelerden sonra ise attıkları iftiraları yiyeceklerini anlayan bir grup salağa yatmak zorunda kaldı.

6-) Ergenekon Davası:
Tam 4 yıldır ne bir sonuç, ne bir hükmün çıkmadığı, insanların tutuklu olarak bekletildiği bir dava.
Ne bir sonuç ne bir hüküm çıkmadı ama ergenekon operasyonlarından sonra polisin ABD Büyükelçiliğine gidip neler yaptıklarını ABD'lilere anlattıkları wikileaks belgelerinde çıktı.
http://haber.gazetevatan.com/wikileaks-yine-ortaligi-karistirdi/428864/1/Haber

7-) Toprak Altından Silahların Çıkması:
Yine birazcık olsun muhakeme yeteneği olan, hatta askerliğini yapmış olup eline silah alan herkesin her hafta bakım yapılması gereken silahı toprak altına hangi gerizekalının neden gömdüğünü anlayamayacağından gülüp geçtiği mesele idi. Askere kurulan tuzak demeye bile gerek olmayan basitlikte bir mesele. Ama bir grup tarafından yeniden pişkince, salağa yatarak "ciddi mesele" havası verilmeye çalışıldı. Peki sonunda ne oldu?
Adres gene değişmedi. Hem de polisin bu sefer ses ve görüntü kayıtları çıktı:
http://www.youtube.com/watch?v=B6MIAU4ilGE

8-) Dursun Çiçek Olayı:
Bu meseleyi anlayabilmek için bir fırkayı bilmeniz gerekiyor. O kağıt parçasında da isimleri geçiyor. Neden bilmeniz gerekiyor? Çünkü o kağıt parçasındaki gözüken tek tutarlı şeydir o fıkanın ismi. Neden?
İnternette biraz araştırırsanız bu fırka ile ilgili bir dolu şey bulursunuz. En son 2008 yılında yazılmış uzunca bir yazı var: http://www.mollacami.com/konu/futuhu-l-gayb-ve-omer-ongut-11415.html
O yazıda şöyle bir ifade kullanılmış:

Şu ne kadar manidardır ve bütün olaylara ışık tutar:
Kendisini ziyaret edenler arasında ANAP eski milletvekili şimdiki DP Başkanı Korkut Özal da var. Askeriye'den bazıları gelip, ‘şimdiye kadar neredeydiniz; RP ile tarikatların içyüzünü böylesine ortaya çıkaran olmadı' diyorlarmış.’’
19 Aralık 1997,Cuma Hürriyet
Işık tutar mı? Tutar. Hangi konuda? O fırkanın Anap bağlantısı konusunda. E peki emekli askerler de varmış? Emekli olduktan sonra Silahlı Kuvvetler personelinin ne yapacağını kontrol edecek değil. Zaten böyle bir şey ne hukuken doğru ne de yapılabilirliği mümkün. O yazıda da o kısım kastedilmemiş.

Neyse...

Tüm bunların neticesinde "AKP ve Güleni Bitirme Planı" adı altında şaka gibi bi metin piyasaya çıktı bundan 3 sene önce. Bahsettiğim fırkanın adının da geçmesi ile açtım okudum o kağıt parçasında yazanları ki, okurken inanın kahkalarla gülüyordum. İçimden de bu şaka gibi yazıyı hazırlayanları kastederek "Aferim ilk defa bir işe yarayacaksınız" diyordum. Gerçi metin o kadar acemice hazırlanmış ki her yerinden dökülüyordu. 

Peki ne işe yarayacaktı?
Tahminim süreç şöyle işleyecekti. Böyle acemice yazılmış metni değil asker, metnin başlığında adı geçen kişiye düşman bir kişinin dahi yazmadığı rahatlıkla görülebileceğinden; o metni hazırlayanlarla, o metinde adı geçen fırkanın kapışacak, o yazılan yazıda değinilmeyen tek konu olan, o fırkanın neden Fethullah Gülen'i tekfir ettiği de kendiliğinden ortaya çıkacaktı.

Takip ettim ve tahmin ettiğim kısmen oldu:
O fırkanın mensupları cevap verecem diye, tutmuşlar 80'li yıllarda Gülen Cemaati ile ilişkilerini ifşa etmişler. Önce Fethullah Gülen'in, o fırkanın -sözde- liderliğini yapan kişiye şeyhim meyhim diye hitap ettiği yazısını sonra ise yine o yıllarda Zaman gazetesinin, aynı şahsı "değerli din alimi" diye tanıtarak yaptıkları röportajlarını koymuşlar. Yani o yıllarda Gülen cemaati, o fırkayı meşhur etmeye çalışıyor. İşin daha da ilginci şu; bir tane bu fırkanın mensubu de -tam nerdeydi hatırlamıyorum- 80'li yıllarda çıkardıkları -sözde- kitapların bir ikisinde Fethullah Gülen'e övgüler düzüldüğünü yazmıştı. Yani 80'li yıllarda aralarında al gülüm ver gülüm varmış.

Neden? Neden bu sıcak ilişki?
Çünkü nasıl ki Özal o fırkanın vakıf binasını yaptırıp maddi destekte bulunuyorsa, aynı Özal o yıllarda Fethullah Gülen'i hapisten kurtarıyor ve onun büyümesine de aynı şekilde destek oluyordu.

Yani, Fethullah Gülen ve o fırka Anaplı.
Süleymacılar ise Dyp'li idi.

Bu olayların neticesinde ortaya çıkan gerçekleri göz önünde tutarsak, bu fırkaların mensuplarının neden Erbakan Hoca'ya karşı mesafeli, hatta kimi zaman düşmanca tavır takındıklarını anlayabiliriz.

Özal'dan sonra Fethullah Gülen Anapla yollarını ayırıp, kendi yolunu çizince o fırka çeşitli meseleleri bahane edip onu da tekfire kalkışmış.

2008 yılında yazılan yazıda eksik bırakılan yer de o komik metine sahip kağıt parçasının vesilesi ile tamamlanmış oldu.

Ama bu iş anormal bir noktaya vardı, o da şu ki, o kağıt parçasında yazan ve bir aceminin elinden çıktığı çok bariz belli olan ve insanların gülüp geçeceğini sandığım metni aynı yukarıdaki mesele gibi ciddiye alınacak meseleymiş gibi aktarmaya çalışan insanların sesi çıkmaya başladı. Ve bir aceminin elinden çıktığı son derece belli kağıt parçası yüzünden Dursun Çicek isimli komutan senelerdir meşgul ediliyor.

Ha duyduğumuza göre Dursun Çicek, gizli tanıklara kalmış bu davada bu "gizli(!)" tanıkları rezil edip paketleyip yolluyormuş gerçi: http://haber.gazetevatan.com/dursun-cicek-gizli-tanigi-fena-sikistirdi/379504/1/Haber

Zannetmeyin ki askerlere kurulmuş tuzaklar bunlardan ibaret, daha yeni mezun olmuş teğmenlerden, özel kuvvetler komutanlığı personeline kadar birçok insana tuzaklar kuruldu. Askere tuzak kurma gibi bir günaha girenler gerçekten bunların bedelini çok ağır ödeyecekler. Artık daha fazla hiç kimse çıkan bunca şeyden sonra pişkinlik yapmaya, yüzsüzlük yapmaya, salağa yatmaya kalkmasın. Ve bu tuzakları kuranlar bir bir ortaya çıkıp cezalarını çekmeye başlasın. Ne kadar geç olursa o kadar kötü olacak sizler için. 

Tavsiyeme kulak verin.

5-) Bir Terör Örgütünün Anatomisi

Dünya üzerinde bugüne kadar yüzlerce legal, illegal, kimi zaman siyasi parti kimi zaman dernek kimi zaman ise terör örgütü kendine isim olarak "İşçi partisi" ni seçmiştir. Şu anda hemen hemen her ülkede bir iki tane "işçi partisi" bulunur. İşçisiz işçi partililer.

Türkiye'de faaliyet gösteren; istisnasız her türlü adi suçu (ama istisnasız hepsini, tecavüzde gaspa, hırsızlıktan haraca, uyuşturucudan kaçakçılığa...) para kazanma kapısı olarak icra eden ve bünyesinde bugüne kadar tek bir işçinin dahi olmadı silahlı örgüt kendisine "işçi partisi" adını yakıştırmıştır.
Buraya kadar sorun yok, isteyen istediği ismi kendine takar. Kendi çalar kendi oynar. Birilerini ikna etmek için yaptıkları konuşmalarda da, yada kitap, doküman diye çıkardıkları kağıt parçalarında da bol miktarda, -daha anlamını bilmeden- "emek", "özgürlük", "üretim"(!), "sömürü", "emperyalizm", "burjuva" vs... kelimelerini kullanmışlar. Bu laflara inanan insanlar olmuş.

Hayatı boyunca bir gün olsun üretmemiş, üretmeyi bilmeyen, bu ülkede "emek"ten bahsediyor, "emperyalizme" karşı olduğunu söylüyor. Hırsızın ahlak dersi verdiği bir dünya...Hayatı boyunca hiçbir şey üretmemiş, üretmeyi de bilmeyen, "sömürge" olduğunu iddia ediyor. Sömürge olduğunu iddia eden kene.
Aslında bu da çok sorun değil. Sorun olan şu:
Pkk mesleğini bulmuş yıllardır adi suçtan iyi para kaldırıyor. Gerçekten çok güzel para kazanıyorlar.
1-) Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve İlgili Suçlar Dairesi (UNODC) tarafından Cenevre'de açıklanan 27 Haziran 2007 tarihli raporda da, dünyanın en büyük uyuşturucu sağlayıcılarının Afganistan'ın güneyi, Güneybatı Kolombiya ve Doğu Myanmar gibi merkezi otoritenin dışındaki bölgeler olduğuna yer verilirken, Afganistan'dan gelen eroinin, PKK terör örgütü tarafından Yunanistan, İtalya ve Romanya üzerinden Avrupa ülkelerine taşındığı ve örgüt mensupları tarafından satılarak, önemli miktarda finansman sağlandığına dikkat çekilmiştir.

2-) Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) Mali Eylem Görev Grubu tarafından 7 Mayıs 2007'de yayınlanan 'Uyuşturucu Raporu'nda da, PKK'nın, gelirinin büyük bölümünü uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı, kara para aklama, haraç gibi organize suç faaliyetlerinden elde ettiği belirtilerek, son dönemde Türkiye'de tırmanan terör eylemleri ile birlikte örgütün Avrupa ülkelerinde organize suç faaliyetlerini de yoğunlaştırdığı vurgulanmıştı.

3-) EUROPOL tarafından Avrupa Birliği ülkelerinin İçişleri Bakanlarına sunulan benzer bir raporda ise, Avrupa için en ciddi tehlikeyi uyuşturucu kaçakçılığı, insan ticareti, yasa dışı göç ve sahte para basımının oluşturduğu vurgulanarak, PKK'nın en tehlikeli mafya yapılanması olduğuna dikkat çekilmişti.
Detaylı bilgilere bu kaynaktan ulaşabilirsiniz: http://www.tubim.gov.tr/Dosyalar/Raporlar/meclis_uyu%C5%9Fturucu_komisyon_raporu.pdf

Bu mesele ile ilgili Hasan Cemal Kuzey Irak notları isimli yazısında görüştüğü insanlardan edindiği şu bilgileri aktarmıştır:
PKK zengin bir holding’
Bir başkasının yorumu ilginç:
PKK’nın silah bırakması ihtimali mi? Zayıf! Çok zengin bir holding PKK... Belki de 10 milyar dolarlık... Irak’tan Türkiye’ye geçiş noktaları, Hacıumran, Gelereş, Hınare... Buralardan gecede 1.5 milyon dolar haraç topluyor. İran’a geçişler ayrı... Bu arada uyuşturucudan kilo başına rahat 1000 euro alır.”
http://www.milliyet.com.tr/pkk-dagdan-iner-mi-/hasan-cemal/siyaset/yazardetay/03.05.2009/1090255/default.htm

Keza sadece 2012 içinde isimleri duyulmuş pkklıların yakınları defalarca uyuşturucu ile yakalandı ve şu anda terör vs. değil bu suçtan hapis yatmaktadırlar

Sadece Türkiye'de bu işi yaptıkları sanılıyorsa da fena halde yanılıyorsunuz.

Sadece bu 2012 senesi içinde olan olaylardan birisinde, pkk Romanya'da uyuşturucu ile yakalanınca ABD Hazine Bakanlığı, uyuşturucu ticareti yapan PKK mensuplarını 'Seçili Narkotik Tacirleri' listesine aldı. Ve "işçi(!) partili(!) devrimcilerin(!)" ABD bankalarındaki milyonlarca dolarını dondurdu.
İlgili haber: http://haber.mynet.com/abdden-pkkya-narkotik-darbe-613968-dunya/

Aşağıdaki bağlantı ise ABD Hazine Bakanlığının Resmi sitesinde yer alan duyuru:
Treasury Sanctions Supporters of the Kurdistan Workers Party (PKK) Tied to Drug Trafficking in Europe
http://www.treasury.gov/press-center/press-releases/Pages/tg1406.aspx
Dediğimiz gibi Pkk'nın mesleği bellidir, misyonu da bellidir, kolay yoldan bol miktarda para kazandırmak. Bu kısım ile ilgilenmek senin benim değil; güvenlik güçlerinin işi, gördükleri yerde etkisiz hale getirecekler. Bizi ilgilendiren sorun adi suç şebekesi olduğunu gizleme adına propaganda yapmaya çalışırken yukarıda saydığımız kelimeleri("emek", "özgürlük", "üretim"(!), "sömürü", "emperyalizm", "burjuva" vs) kullanınca, bir yerlerde "sömürü", "emperyalizm", "emek" vs... diye kelimelerin geçtiğini görünce, "Aaa benimle alakalı bu" diyip Pkk'ya farkında olmadan hizmet etmiş -pkklı olmayan- Türkiye'de kendine solcu diyen -çok az da olsa- bir kesimi de kandırıyor olmaları. Solcu arkadaşların tamamını kastetmiyorum, içlerinde az bir kesimi kastediyorum. Sağda solda farkında olmadan "pkk sosyal sorunlardan besleniyor, onlar özgürlük mücadelesi için uyuşturucu işi yapıyorlar, haraç topluyorlar, hırsızlık, tecavüz, gasp yapıyorlar" demiş durumuna düşüyorlar. Farkında değiller.

Pkk'nın şematik tanımı şudur: Kendilerinden üstün olduklarını kabul ettikleri insanlara diş geçirirken güç gösterisi, gövde gösterisi yapıp; diş geçiremediği anda mağdura yatan, evrensel değerlerden bahseden sempatizanlardan oluşan bir örgüt.

Diş geçiremediği anda başlattığı demagojiye safça inanmak, diş geçirdiği anda yaptığı zulümlere de ortak olmaktır. Bazı saf yürekli insanlar bunu anlayamıyor, göremiyorlar...

Ne yazık ki; bu propagandalara inandırılmış kimileri kendini bu pkklılar ile omuz omuza bulmuştur yıllar içinde. Yahu sadece kendilerine "işçi partisi" diye isim taktıkları için buna zamanında inanmış insanlar olmuş bu memlekette.

Ne büyük utanç!

Pkklılar da bunları çok iyi kullanmışlardır propaganda yaparken. Bir çoğu çok da pişman olmuştur kendilerini o hale düşürdükleri için.

Bu noktada vatandaşlık ve hatta insanlık görevi olarak herkesin, insanları birbirine düşman etmeye çalışan, ötekileştirerek karşı karşıya getirmeye böylece kendilerine ihtiyaçları olduğunu zannettirmeye çalışan insanlara karşı tepkili ve duyarlı olması gerekmektedir.

Dikkat ederseniz; Türkiye'de hemen hemen herkes karşı karşıya getirilip farklı farklı konularda 'taraftar' edilmeye çalışılıyor.
- Alevi ile Sunniyi karşı karşıya getirme
- Doktorla hastayı karşı karşıya getirme
- Polisle askeri karşı karşıya getirme
- Öğrenci velisi ile öğretmeni karşı karşıya getirme

Aynı şekilde Kürt kökenli vatandaşlar ile diğer vatandaşları karşı karşıya getirmeye çabası uzun zamandır icra ediliyor.

Anlayamadıkları, es kaza anlasalar da işlerine gelmeyecek gerçek ise; bu memlekette yaşayan herkesin Türk olduğu, ve insanların kendini ifade ederken Arap kökenli Türk, Boşnak kökenli Türk, Kürt kökenli Türk, Romen kökenli Türk, Zaza kökenli Türk olarak ifade edebildiğidir.

"Toplumun bireylerini çeşitli kavramlar ötekileştirir; birbirine düşman et; sana ihtiyacın olduğunu sansınlar" çok zehirli bir fitnedir ve görüldüğü yerde tepkili olmak her insanın görevidir. Unutmayın, varoluşta kendini ilk ötekileştiren İblis idi. (Araf/12)

6-) Terör Örgütleri İle "Savaş" Olur Mu Ki "Barış"tan Söz Ediliyor?

Pkk terörü hakkında konuşurken farkında olmadan pkklıların işine yarayacak üslüpla konuşan insanlar görüyorum ki, -kötü niyetli olmadıklarını bildiğim için bunu yazıyorum- tam olarak bilmediğiniz konuda müdahil olmaktansa olmamak daha iyidir. Çünkü sizin yanlış sözleriniz üzerine; pkk, militan toplarken kendine propaganda aracı buluyor.

Savaş; flaması, arması, kıyafetleri, savaş töreleri belli iki ülke ordusu arasında yapılır (ve gerektiğinde tüm ülkeye yayılır). Örneğin Türkiye ve Yunanistan. Bir savaş ise çoğunlukla bir iki günden daha uzun da sürmez. Keza geçenlerde Yunanistan'da bir bürokrat Yunan Devleti'nin yaptığı ve yaşadıkları krizin en büyük nedeni olarak gördükleri askeri harcamaları eleştirirken; bu askeri harcamaları neden yaptıklarına anlam vermediklerini, Türkiye ile savaşa girerlerse bir günden bile daha fazla dayanamayacaklarını ifade etmişti.

Pkk vb. gibi örgütlerin terör örgütü olarak kabul edilmesindeki önemli bir neden de üzerlerinde tanımlayıcı herhangi bir işaret yada kıyafet taşımamalarıdır. Askerlere ateş eder, iki dakika sonra silahını atıp "ben masum köylüyüm" diye etrafta dolaşır. Askerin geçeceği yola mayın, tuzak kurar, hiçbirşey olmamış gibi yoluna devam eder. Pkk bu şekilde oradaki tüm insanların canını tehlikeye atmakta, dolaylı olarak sivilleri kendine kalkan yapan haydut sürüsüdür.

Peki pkk neden bitirilemiyor?
Pkk devamlı bitiriliyor zaten. Dağ kadrosunun taş çatlasa rakamının 5 bin olduğu biliniyor. Ki 5 bin hakikaten çok abartı bir rakam. TSK bugüne kadar -kayıtlı olarak- 30 binin üzerinde teröristi etkisiz hale getirmiş. Görüldükleri yerde devamlı etkisiz hale getiriliyor zaten.

Peki neden devamlı eleman bulabiliyorlar?

Çünkü pkk devamlı para kazandırıyor da ondan. İnsanların devamlı para kazanmaya ihtiyacı var. Pkk da bunu çok yüklü miktarda kazandırarak yapıyor. Yazı içinde diğer konu başlıklarında defalarca vurgulayıp, rakamlarla izah ettiğimiz gibi, kaçakçılık, haraç, uyuşturucu başta olmak üzere bi dolu illegal yoldan bol miktarda sermayeyi ceplerine indiriyorlar. Orada o rantı bitirmezsen, pkk biter zkk çıkar. 

Arazinin çok engebeli ve iklimin sert olması ile arazinin kontrolü çok zor bir hal aldığından illegal gruplar çok rahatlıkla hareket edebiliyorlar. Üstelik sınır komşularındaki özellikle Irak ve Suriye'deki devlet otorielerinin zayıflığı bu tip terörist yapılanmalarının örgütlenmesine çok fazla da imkan tanıyor.

30 yıldır bitirilemiyor lafı tam anlamıyla palavradır. Devamlı bitiriliyor. 

Peki 30 yıldır pkk ne yaptı? Bir adım öteye geçebildi mi?! 30 yıldır pkk'nın bir adım öteye geçmesine Silahlı Kuvvetler izin vermiyor ki zaten yapması gereken de budur. Mağaralarından burunlarını dışarı çıkarmaları ile etkisiz hale getirilmeleri bir oluyor. Sen uyuşturucu kullanırsan, kaçak sigara, elektronik malzeme vs.. kullanırsan, kaçak akaryakıt kullanırsan hele ki eli silahlı adam boyun eğip haraç verirsen pkk'nın bitmemesinden daha çok yakınırsın.

30 yıldır bitirlemiyor demogojisini-ki dediğimiz gibi TSK tekrar tekrar bitiriyor- diyen pkklı ise, "normaldir, propagandasını yapıyordur" der geçerim. Yok eğer pkklı değil de bu palavraları söylüyorsan, -sanki bir şey söylediğini sanıyormuş gibi-, o zaman üzülürüm pkk'nın propagandasına malzeme olan hallerine.

Mehmetçik, komutanlarının önderliğinde, kendisini çevreleyen kanunlar ve nizamlar çerçevesinde, devamlı olarak arazi arama tarama faaliyetinde bulunup kaçakçısını, uyuşturucu tacirini, pkksını ülkeye sokmuyor. Bir terörist grup görürüse teslim ol ihtirında bulunuyor, teslim olmazsa etkisiz hale getiriyor. Bunu da gayet başarılı yapıyor ve orada asayişi sağlıyor. Pkk yağma, vur kaç, aklına ne gelirsen onu yapıyor. Tabi kaçtı kaçtı; kaçamadı zaten avlanıyor.

Konu başlığına geri dönersek; terör örgütleri ile savaş yada barış yada müzakere olmaz. Mücadele olur. Görüldükleri yerde etkisiz hale getirilinir.

7-) Örgütlerin Militan Toplama Süreci

PKK'nın kuruluş yıldönümünü nedeniyle izinsiz gösteride, yüzü maskeli bir çocuk polise cinsel organını gösterdiği resim vardı internette. Adana'da olmuş. Yüzüne maske takınca daha "artiz" olunuyormuş.

Yine aynı dönemlerde, Adana Seyhan'da, sorduğun zaman, söyleyecek birşeyleri olsun diye "Kürtçe eğitim" istediğini söyleyen kesimden birileri biri bayan olmak üzere 3 öğretmeni yaralamışlar.
Düşünün lafa gelince; sırf ağızları laf yapmış olsun diye "eğitim" istediğini iddia eden kesim; kendisine matematik, fen öğretmek için atanan hocalarını dövüyorlar. Üstelik bir tanesi de bayan hoca.

Bunlar eğitimin hiçbir türlüsünü istemiyorlar. Yok Kürtçe eğitimiş de, bilmemneymiş de, bi damlacık aklıyla uydurduğu bahaneler üzerine vazife olandan kaçmak için. E zor geliyor tabi efendi gibi okumak, öğrenmek, çalışmak.

Aynı büyüklerinin herhangi bir devlet(hukuk) yapılanması istemeyişi gibi. Çünkü devlet demek hukuk, adalet demek. Kısa yoldan tatlı para kazanma yollarının kapanması demek.
Ne yani mühendislik mi yapacaklar, avukatlık mı yapacaklar, doktorluk mu yapacaklar. Sadece haraçtan gecede 1.5 milyon dolar parayı arkalarında mı bırakacakalar.

Yukarıda görülenler aslında pkk'ya nasıl militan bulduklarını izah ediyor ama bakın ben adım adım yazayım size:
O Adana'daki öğretmenleri yaralayan militanlar devamlı olarak "abilerinin" yanında takılıyorlar. Onlar bu çocukları özendiriyor, gaza getiriyor. Okuldan kaçıyorlar, okulda olay çıkarıyorlar; bunları heyecanlı kısımlar; ders bitince eve gitmek yerine yine abilerinin yanına gidiyorlar. Oralarda vakit geçiriyorlar. Yaş kemale erince artık elde ne bir diploma ne bir vasıf hiçbir şey olmadığını anlıyorlar. İşte o zaman abileri devreye giriyor: "Bak zaten bir şey olamadın, namusunla çalışsan ayda taş çatlasa en fazla asgari ücrete talim edeceksin, bir şey olamadın gel seni dağa götürelim orada "özgürlük savaşçısı" olursun" diyorlar. Ve militan olup dağda, uyuşturucu ticaretine, haraç kesmeye, kaçakçılığa başlıyor. Yani pkk kendine harcanacak bir adam daha bulmuş oluyor. 1-2 sene içinde de TSK'nın bir iki timi ile karşılaşıp etkisiz hale getiriliyor. Harcanmış hayatlar...

http://askerhaber.com/video.php?id=774&title=mehmetcik-pkklilari-boyle-ikna-etmis
http://askerhaber.com/video.php?id=406&title=iste-bir-teroristin-yakalanisi

Doğuda yapılan yatırımları pkk talan ediyor, talan ediyor ki oranın insanı kaçakçılığa mahkum olsun, her geçişte haracını kesebilsin.

Tekrardan altını çizerek vurgulamak isteriz ki:
Pkk hiçbir zaman hiçbir şekilde ne bir sosyal ne bir siyasi nedenle çıkmamıştır. Pkk, dünya'da global uyuşturucu ve kaçakçılık ağı kurulurken yerini çok iyi almıştır. Ve militanlarını topladığı yerlerde de "aşiret kültürünün" hakim olması militan bulmakta zorluk yaşamamasına neden olmuştur. Militan bulmakta zorluk çekilmeme sürecni biraz daha açalım.

Pkk'nın yıllardır harcanacak militan bulmasının nedenini göremeyenlere yedirdikleri bir laftır "pkk'ya ordaki insanlardan desteği var" sözü. "Halk"(!), destek vs. gibi kelimeleri kullanınca sanki birilerinin bişeylerin "kararını vermiş" gibi izlenim uyandırarak, propagandalarını yedirdikleri insanlar görüyorum. O bölgeyi bilen insanları gülümseten bu ifadeyi inceleyelim.

Yukarıda dediğimiz gibi, aşiret kültürünün hakim olduğu o bölgede pkk harcananacak militan bulmakta sorun yaşamamıştır. Sadece pkk değil, diğer hiçbir rant çevreleri böyle bir sıkıntı yaşamamıştır aslında.

Oradaki insanlar, mutlaka bir aşirete yada bir örgüte yada bir tarikat iddiasındaki kimi sapkınlara bağlı olmak zorundalar. Ortada kalanı harcarlar. Üniversitedeyken Mardin'li bir arkadaşla konuşuyordum, kız kardeşlerini babasının ortaokula kadar okuttuğunu söylemişti. "Neden sonra aldırdı" diye sorduğumda. "Okula gönderdiğini duyarlarsa, dağa kaldırırlar" demişti. Farkında olmadığımız binlerce örnekten bir tanesi. Aşağıdaki haberde ise insanları nasıl bir ortamda yaşadığını gösterir bir başka örnek var:

"Tutuklu sanık Cizre eski Belediye Başkanı Kamil Atak, istihbarat birimlerinin kendisi aleyhinde sürekli ifade verdiğini belirterek, "Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Abdullah Öcalan bizim aşirete adam gönderdi. Dediler ki, ’aşiretin en seçkin kızlarını seçin bize verin’ Ben de Kürt’üm. Ama Öcalan ile benim savaşım vardır.
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1077635&CategoryID=77

Apo cinsel ilişkiye girmek için eli silahlı adamlarını gönderip sizden kardeşinizi isteseydi ne yapardınız bilmiyorum ama bu insanlar neler çektiler bu haydutlardan...

Konuyu toparlarsak;
Çoğunluk vasıfsız ve eğitim seviyesi son derece düşük olan yani herhangi bir geleceği olmadığını bilen insanların bulunduğu ve kaçakçılık, uyuşturucu vs.. gibi faaliyetlerden çok ciddi rantların yattığı bir bölgede, ortada kalmak en az bir yerlerin adam olmak kadar kötüdür.

Onun için ya bir aşirete ya tarikat iddiasındaki kimi sapkınlara yada örgütlere üye olunur. Başka çare yoktur. Eğer pkk'ya üye olursan, o vasıfsız halinle yolunu bulursan, ayda 1-2 milyon dolar kaldırabilirsin.

Yani o bölgede bir dolu vasıfsız, eğitim seviyesi son derece düşük, hiçbir gelecek hazırlanmamış aşiret kültürüne tabi insanlar bulunmaktadır, dolayısıyla rant çevreleri harcanacak militan bulmakta zorlanmamaktadır.

Yani; "Halk"(!) desteği var gibi bir ifade, söyleyeni gülünç duruma düşürmekten başka hiçbir şey ifade etmemektedir.

8-) Örgütlere Katılımları Engellemek İçin Ne Yapılmalı?

Hiçbirşey.

Namusunla, şerefinle çalışmak, yaşamak zor geliyorsa, -memleketin dağı çok- gözüne kestirdiğin bir tanesine isteyen çıkabilir. Özgür bir memleket burası. Birileri dağa çıkacakmış çıkmayacakmış zerre kadar umrumuzda değil.

Üstelik, pkkya katılırsanız eğer, sağlam ciroları var. Gecede 1-2 milyon dolar sadece haraçtan kaldırıyorlar. -zam yapmadılarsa- Eroinin kilosuna aldıkları para da en son 1000 euro idi. Daha kaçakçılığı da var, bir ton şeyi de var. Şerefi ile namusu ile yaşaması zor gelenler bu alternatifi değerlendirebilirler.

Bu ülkede yaşayan herkes bu ülkenin ekonomik sorunları ile kendi sağlık sorunları ile dertleniyor. Şerefini namusunu kaybetmeden kendi yağında kavrulmanın derdinde insanlar; kökeni ne olursa olsun, kendini nasıl ifade ediyor olursa olsun. Zor gelene kapılar açık.. Ama sonuçlarına da katlanılacak...

9-) Propaganda II: Etkisiz Hale Getirmek Değil De Muhatap Oldukları Seviye Yoruyor Olmalı


- Asker şehre inmiş, lisedeki kızların hepsine tecavüz etmiş, lisedeki erkekler de pkk'ya katılmış
+ Yapma ya. Kim söyledi bunu sana
- Bir arkadaşım. Ona da amcoğlu söylemiş.
+ Kadın teröristler de var onlar nasıl katılmış?
- Asker şehre inmiş. Bu sefer de erkeklere tecavüz etmiş. Lisedeki bütün kızlar pkkya katılmış.
+ Güzel. Sen dağa çıksana, şehirde dolaşma. Hadi dağa çık sen. Hadi.

Bu pkk yandaşları tatlı para kazanma yolları tıkanmasın, harcanacak adam akışı kesilmesin diye tabiki de her türlü propagandayı yapıyorlar. Onların işi o. Bir anormallik yok.

Anormal olan pkklı olmadığını söyleyip, buna rağmen; hepsinin "bir arkadaşım anlattı" şeklinde bahsederek hiç birinin aslında şahit olmadığı, aynı kaynaktan çıktığı belli olan yalanları etrafa yayması. Bu yalanların üzerine bir de "zulüm" edebiyatını ekledin mi deyme keyfine. Ne olayların nasıl başladığını ne gelişimini, ne sonuçlarını bilirler; sanki yaşananlar hakkında bilgisi varmış gibi pkknın borazanlığını yaparlar...

- Cezaevlerinde işkence yapılmış
+ Nerden biliyorsun gördün mü?
- Yok ama yapılmış.
+ Dünyada birçok yerde birçok şey yapılır. Ayrıca orası "ceza" "evi", kreş değil; iyi; yapılmış olsun diyelim. Niye başkalarına yapılmamış, olayın nerden başladığını nasıl geliştiğini nasıl sonuçlandığını biliyor musun.
- Yok bilmiyorum ama benim amcaoğluna arkadaşı söylemiş.

Pkklılara bir şey demiyoum onlar zaten yapmaları gerekeni yapıyorlar, sözüm borazanlara;
Bu borazanlar sanki bir şey öğrenmiş gibi dinledikleri yalanları sağda solda anlatmaya çalışıp kendilerini rezilliğe mahkum edeceklerine; bir tane iki tane değil, kalleşçe şehit edilmiş binlerce şehitimiz olduğu bu topraklarda şehit analarına gitsinler onlardan o pırlantı gibi çocukların hikayelerini dinlesinler. Doğudan batıya binlerce şehidimizden belki sadece tek bir tanesini dinlemeleri yeterli.

Pkk ile müzakere edildi diye, bizimle de müzakere ettiklerini falan mı zannediyor bu pkk yandaşları, borazanları...

Bizimle müzakere edildiğini falan mı zannediyolar.

Kim olduklarını, yaptıklarını unuttuğumuzu falan mı zannediyorlar. Yada adalet duygumuzu yitirdiğimizi mi zannediyorlar

Cevap vereyim: Yitirmedik.

Herkes yaptığının bedelini er yada geç ödeyecek.

10-) Tanımlanamayan Bir Sorun(!) Kürt Sorunu(!) ve Kürtçe Eğitim

Bugüne kadar "Kürt sorunu(?)" ifadesini kaç defa duydunuz? -hatırlamaya çalışalım-
Yüz? Beşyüz? Bin? Beşbin? daha fazla?

Peki, bugüne kadar Kürt sorunu ifadesinin tanımını kaç defa duydunuz yada okudunuz?
On? Beş? Bir? Hiç?

Lütfen hatırlamaya çalışın, bugüne kadar herhangi bir yerde tek bir tanımını dahi görmüşlüğünüz, duymuşluğunuz var mı?

Peki neden kimsenin tanımını ne yapabildiği ne de okuduğu bu Kürt sorunu ifadesi ısrarla kullanıyor? İnsanların öldürmeninin bedelinin ne denli büyük olduğunu bildiklerinden buna engel olacak kılıf mı bulmaya çalışıyorlar. Hatta insanları "aslında" para için öldürdüklerini farkında olanlar, başkalarının bunu farketmesini istemediklerinden, haydut olduklarını gizlemek için mi demagoji yapıyorlar.
Dünya üzerinde insan harcayan ve bu döngüden rant elde eden her rant çetesi bir şekilde rant çetesi olduğunu gizlemek zorundadır. "Birşeyleri istiyormuş" gibi yada "birşeyleri savunuyormuş" gibi yapmak zorundadır aksi takdirde doğrudan harcayan ve bunun üzerinden rant elde eden örgüt görüntüsü çizer ki bu da örgüt için itici bir görüntüdür. Romantizm yapamaz. Eleman bulmakta zorlanabilir.

Bu tip bir örgüt yapılanmasına en güzel örnek Anadolu'da bugüne kadar önbinlerce insanın kanını akıtmış bir terör örgütü olan pkk'dır.

Nedir pkknın hedefi, neye yarıyor?
Para kazandırmaya yarıyor. Bu kadar.

Normal şartlar altında, yani emekle, çalışarak, üreterek para kazanamayacak insanlara büyük büyük rantlar sağlıyor. İşi bu. Farklı tek bir tane vasfı, özelliği de yoktur. Bu konu ile bağlantılı hangi mesele olursa olsun onu kurcaladığınızda altında göreceğiniz tek şey bu olacak: Kısa yoldan para, ünvan kazanmaya çalışan, birikim(bilgi, yetenek, tecrübe) elde etmek zor gelmiş avamlar. Namusunla, şerefinle hayatını idame etmek zor geliyor tabi insanın nefsine.

Pkk ilk kurulduğu yıllarda açıkça kürtlükle mürtlükle pek bir alakası da yoktu. "Komunist" bir söylemle takılıyordu. Çünkü apo denilen eleman örgütü kurmadan önce komunistlerin yanında bir süre çıraklık yapmıştı. ( Şunu not düşeyim: ne kendisi ne de militanları; ne sosyalizmi, ne komünizmi, ne de buna bağlı kavramların tek bir tanesini bile bilen cahiller sürüsüdür). Ve ilk kurulduğu yıllarda, -apo kendini kömünist falan zannediyor ya-, o bölgede kendisine rakip gördüğü ne kadar marksist söylemde bulunan insan varsa hepsini infaz ettirtmeyi başarmıştır. Hatta bununun üstüne, -bizzat pkklıların itiraflarından defalarca teyit edileceği gibi- örgüt içi infazını gerçekleştirdiği 2000 üzerinde militanı eklersek. Ve hatta bunun da üstüne kendinden nefret eden ve tabi ki de desteklemeyen akil Kürt kökenli vatandaşlara yaptığı işkenceleri, ettiği infazları da katarsak, ve hepsinin üstüne de pkk'ya katıldıktan kısa bir süre sonra TSK tarafından etksiz hale getirilen onbinlerce militanı katarsak, şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, apo'dan 3 tane daha olsa dünyada Kürt diye birşey kalmayacakmış.

İlk kurulduğunda Kürt söylemden ziyade, sosyalist bir söylem yürütmeye çalışan bu haydut organizasyon, ana davası (para kazanmak) sabit kalmak kaydıyla, zamanla yüzlerce defa vitrine koydukları "yan davalarını(!)"(Sosyalizm, Kürtçülük, özgürlük hareketi, devrimcilik vs...) değiştirmekten de geri kalmamıştır.

Önce sosyalist söylemler, sonra Kürt milliyetçiliği üzerine söylemler, bu aralar din üzerinden söylemler(evet yanlış duymadınız, yıllar önce "sosyalizme(!) yardım(!)" adı altında para toplarken şimdi ise fitre(!) ve zekat(!) topluyormuş. Yani para gelsin de ne adı altında gelirse gelsin önemli değil.)

Yani her zaman ana misyonunu yerine getirmiştir: Para kazandırmak. Kolay yoldan(uyuşturucu, haraç, kaçakçılık vs...). Hem de yüklü miktarlarda.

Tüm bunları niye anlattım?
Çünkü askerleri, vatandaşları şehit etme gibi asla affedilmeyecek bir suçu işlerken, girilebilecek en büyük günaha girerken elinde çok büyük bir neden olması gerekiyor. Çok büyük. Çok çok büyük.
Ahmakların, sosyalist bir devlet kurma iddiası ile rant çetesi olduklarını gizleme işleri zamanla "Kürt devleti" kurmaya evrilmiş; devlet ne demek, devlet kurma ne demek daha tanımını bile bilmiyor halleri ile komik duruma düşmeye devam ederken şimdi de özerklik mözerklik meselesine evrilmiş, hatta ondan da öte artık tek bir neden olarak sunulabilecek noktaya dayanmış: Kürtçe.

Ve hakikaten bu neden olarak sunulabilir. Ve neden olarak sunulabilecek de tek şeydir bu: Kürtçe.
Eğitimden, dersten, öğrenmekten sıkılıp kaçan adam, şimdi ağzı laf yapsın diye "Kürtçe eğitim" istiyoruz diye slogan atıyormuş.

Hadi, bir seferlik sinirlerimiz hakim olalım, hadi bir seferlik dayanalım ve dedikleri şeyleri sanki "bir şey savunuyormuş" gibi yapmalarına inanmış gibi yapıp sorgulayalım.
İslam Ümmetçiliğini Temelleri yazısını referans alarak orada sorulan soruları bu insanlara soralım:

Neye göre Kürtsün sen, delilin ne? Bir insan Kürt olup olmadığını nasıl belirliyorsun? Bugün Kürt olduğun için ne yaptın? "Hayatımda başıma şu olay geldi, ben de olay karşısında şunu yaptım, bunu yapmamın nedeni Kürt olmamdı, Kürt olmasaydım bunu yapmazdım" diyebileceğin tek bir şey var mı? 

O yazıda da yazıldığı gibi "neye göre Kürtsün, delilin ne?" sorusuna verebileceğin tek cevap: "Konuştuğum dile göre Kürtüm" demektir ki, zaten konuşuyor da değilsin.

Kürt kökenli Türk vatandaşı olarak kendini ifade edenlerin büyük çoğunluğu Kürtçe biliyor da değildir.

Peki niye konuşmuyorsun, niye bilmiyorsun sorusunun cevabı ise Türkiye'de yaşıyor olsa dahi niye bazı insanların ofislerinde çalışırken Türkçe konuşmadığımın, yada Türk eğitim sisteminde, daha doğrusu dünyadaki hemen hemen her ülkenin eğitim sisteminde neden anadilde eğitim yerine İngilizce eğitim verildiği sorusunun cevabıdır: İhtiyacın yok da ondan.

Onun için zaten Kürtçe eğitim falan filan istemiyorsun. Çünkü istekler ihtiyaçtan kaynaklanır. Böyle bir şeye ihtiyacın yok ki isteğin olsun. Sadece sana telkin edileni yapıyorsun, "bir şeyler istediğini söyleme". Tabi ki de, avamı manipule etmek çok kolaydır.

En başta dediğimiz gibi: sadece "istediğini(!)" söylüyor böylece söylemsiz kalmıyor. Yani sanki bir şey savunan insan görüntüsü çiziyor.

Türkiye'de eğitim dili İngilizcedir. Tüm dünyada da böyledir. Ben de ilkokuldan sonra kazandığım -ki kazanmak için çok uğraştığım- Anadolu Lisesinde İngilizce eğitim aldım. Yani İngilizce eğitim almak için çok çok çabaladım. Neden? Çünkü ihtiyacım var.

Üniversiteler İngilizce eğitim verilir, eğer akademik değeri olan bir şey ortaya koymak istiyorsan İngilizce ortaya koymak zorundasın. Uluslararası bir iş sahibi olmak istiyorsan, İngilizceden başka bir yol yoktur. Öyle olduğu için tüm dünyada eğitim dili İngilizcedir. Keza Türkiye de bu konuda önlemini almış ve İngilizce eğitime yıllar evvel geçmiştir.

Peki Türkçe ne işe yarar? Evrensel bir geçerliliği var mı?

Hayır yok. Ama şu var.
Dünyanın her ülkesinde olduğu gibi sıralama yapılacak bir sınav birden fazla dilde yapılmaz. Eğer Türkçe bilmiyorsan -ki konuşmak, öğrenmek istemiyorsan öğrenme ve sonuçlarına katlan kendi bileceğin iş- ve Türkçe eğitim almıyorsan -ki almak istemiyorsan alma ve sonuçlarına katlan- , Ne anadolu-fen lisesi sınavına girebilirsin. Ne üniversite sınavına girip bir meslek sahibi olursun ne de kpss sınavına girip memuriyete geçip düzgün bir hayat yaşayabilirsin. Ne mühendis, ne doktor, ne avukat ne asker, ne de polis vs... olamazsın. Bunları olurken de bu ülkede hiç kimsenin kökenine göre ayrımcılık da yapılıyor değil iken(-ki köken neye göre belirleyeceksin) sırf ağızları laf yapsın diye konuşan rant peşindeki avamın üç kuruşluk laflarına dayanmak gerçekten çok zor.
Bir de bu olaya şu açıdan bakarsak, yukarıda saydığımız gibi bir mesleğin ve bunun sonucunda düzgün bir hayatın olmazsa ne olursun?
Hiçbirşey. Yani harcanacak adam.
Peki pkk'nın neye ihtiyacı var?
Hayatta hiçbirşey olamamış harcanacak adama.
Denklem tamam!

Yani "Kürtçe eğitim" söylemi, hem pkk'yı sanki bir şey savunan örgüt konumuna çıkarırken, es kaza öyle bir şey yapıp, çocukların geleceği karartıldığında ise harcanacak, bol miktarda adam kazanmış olacak.

Yukarıda yazdığım "almak istemiyorsan alma" cümlelerine bakarsak, bu söz çocukları muhatap alır ki, bir çocuğu böyle bir şeyle muhatap kılmak ise anlamsızdır. (Ben de çocukları muhatap alarak söylemiyorum aslında. Biraz sonra avamın avantaj elde etmesine örnekler verirken detaylandıracağım) Zaten böyle bir şeyin kararını verecek durumda da değildir. Peki pkk destekçisi aileler çocuklarına zarar verecek şeyler mi istemiş oluyorlar? Aynen öyle.

Fakat, anasının babasının insan yerine koymadığı bu çocukları karanlığa sürüklemiyor bu ülke.
Aslında o pkk destekçilerini bir şey istediği de yok da, dediğim gibi sadece bir şey istiyor görüntüsü çizmeye çalışıyorlar, o kadar.
Ve istedikleri ne imiş?
Kürtçe eğitim.
Dünyada akademik, teknik, hiçbirşey ortaya konmamış bir dilde eğitim. İronik ve komik.
Peki gerçekten bunu mu istiyorlar?
Tabiki de değil.
İstedikleri şey, herkesin istediği şey: kısa yoldan para kazanmak.

Misyonları o ve başka bir misyonları da yok. Ve o misyonu yerine getirirken bu memlekete yapılacak en büyük zulüm bu mahlukları muhatap almaktır. Ciddiye almaya kalkmaktır.

Hele ki terör saldırılarında sonra çıkıp, hiçbir yerde bu güne kadar tanımı dahi yapılmamış "Kürt sorunu" gibi saçma sapan konuşmalar duyuyorum ya. Hadi pkk'nın uzantıları propaganda için söylüyorlar da, pkk'nın uzantısı olmayanlara ne oluyor anlamış değilim. Onlara da sanıyorum, "bak bunu böyle söylersen, seni kahraman olarak görürüm" romantizmini yutturuyorlar. O gazla yolluyorlar.

Sadece bu değil aynı zamanda Avamın Kelime Algısı yazısında söyle demiştik:
Avamın kelime algısı kelimelerin öz anlamı üzerine değil, taşıdıkları sanılan pozitif ve negatif anlam üzerine inşa edilmiştir. Kullanılan kelimelerin tanımı nedir, yerinde midir yersiz midir gibi kaygılar bulunmaz bu dünyada. Eşik değer anlatmak istediği konuda pozitifliği yada negatifliği sağlayabilmesidir. Eğer geçmişse eşik değeri gerisi problem değil. Nedeni, ne yazık ki insanoğlunun düşünce dünyasını oluştururken yaptığı tembelliğidir.

Asimile olmuş. Birisi öyle yazıyordu bir yerlerde. Asimile olmuş.
"Asimile olmak" ne demek desen, zaten anlamını bile bilmiyor. Ama "bana kötü bir şey yapıldı" imajı çizmeye çalışıyor. Anlamını bilmediği kelimelerle, negatif bir anlam uyandırmaya çalışıyor. Neden?
Bu avam psikolojiyi de Zina ve Recm yazısında ele almıştık:
Bilinçaltı muhasebesinde bir kötülük yapacağının farkında olan birey elbet kendine avantaj sağlayabilmek için bin bir çeşit yalanla bezenmiş mağduriyet(!) ve buna benzer hikayeler anlatacaktır. Burada dikkat çekmeye çalıştığım husus propagandasının ne kadar boş olduğu değil, yaptığı şeyleri kendine avantaj sağlamak için yaptığıdır. Bizzat yakınını harcar, sonra çıkar şiirlerle türkülerle gözyaşı döker.

Yani kötülük yapacağını biliyor bunu bastırmak için kendisine kötülük yapıldığını söylemeye çalışıyor.

Neyin kötülüğü yapılmış peki?
Eğitim almış. buna "asimile olmak" diyor. Ne dediğini kendi de bilmiyor nankörlüğün daniskasını haysiyetsiz bir şekilde icra ediyor. Eline mesleğini almış, hayatını kazanıyor ve çıkmış "asimile oldum" diyerek daha ne demek olduğunu bilmediği kelimelerle bir de insanları rahatsız ediyor. İyi istifa et, çek git, hatta git özel bir kursa yazıl Kürtçe öğren. Hadi. Ne duruyorsun.

Sadece bu kadar mı?

Yok değil. Ben İstanbul'da yaşayıp "ben mülteciyim" diyenini okudum. Bak dikkat et. Durumu kötü olduğu için bursa başvurmuş, ekonomik durumu dışında başka bir kritere bakılmadan burs verilmiş okul okumuş, o zaman dememiş ki "ben mülteciyim" diye. Üniversite sınavına girmiş dememiş ki "ben mülteciyim beni sınava almayın" diye. Burslu üniversite okumuş "dememiş ki bana burs vermeyin ben mülteciyim" diye. İş başvurularında bulunmuş, bulunurken dememiş ki "bana iş vermeyin ben mülteciyim" diye. Para kazanmış ev almış dememiş ki "bana ev vermeyin ben mülteciyim" diye. Evinde elektriğini, suyunu, doğalgazını kullanıyor, bunları kullanırken demiyor ki "ben mülteciyim bana elektrik su doğalgaz bağlamayın" diye. Evine kullandığı şeylerin faturaları, vergileri her vatandaşa geldiği gibi geliyor. Hah işte o zaman altın cümleyi kuruyor: "Ben mülteciyim". Bu işler böyle, para öderken bir anda aklına neler neler geliyor. Bedel ödeyecekken neleri neleri hatırlıyor da o bir damlacık aklı ile nelerin yolunu yapmaya çalışıyor. Hem kötülük yapacağının farkında olan avamın avantaj elde etmesi kavramına hem de avamın kelime algısı kavramına aynı anda içeren bir örnek.
Hele bir de şu meşhur "Halkın kendi kaderini tayin" diye bir ifade var ki, sorana halk ne demek, neye göre belirleniyor, kader ne demek, halkın kaderi ne demek, kaderi tayin ne demek, halkın kaderini tayin ne demek diye sorsan... Tüm bunlar ne ifade ediyor? Pozitif anlamlı bir şeyler mi hissediyorsun? diye sorsan... Neyse... Dayanmak çok zor inanın ama dedik ya bir seferliğine katlanacağım diye... Ondan yazıyorum.

Daha çok şeyler söylenebilecek yazımızı bitirirken bir kez daha başa saralım ve şunu soralım:
Ne yani pkk bu kadar insanı hiçbir geçerliliği olmayan ve o dilde hiçbir şey ortaya konmamış ve hatta Kürt devleti gibi bir şey olsa dahi dünyada o devlette eğitim dili olarak kullanılmayacak bir "dil" için mi yaptı?
Bu muydu yani insanları şehit etmesinin nedeni?
Bu kadar mı reziller?
Yo değil.
Neden bu değil.
Nedeni en başta söyledik:
Tatlı yoldan, kısa yoldan büyük büyük paralar kazandırmak. Misyonları sabitti ve tekti. Ve her zaman bunu gerçekleştirdiler.

Para için Mehmetçik'i şehit ettiler. Para için insanların hayatını zehir ettiler. Şerefsizliğin dibi. Ve bu durumda hala daha bu gerçeklerin farkına varamamış, varamadığı hali ile hak etmediği koltuklarda oturanlar, o cehaletleri ile; insanları çıldırtırcasına çıkıp pkk'nın terörist saldırıları sonucunda hiçbir yerde bugüne kadar bir kere olsun tanımı dahi yapılmamış "Kürt sorunu(?)" gibi ifadelerle teröristleri mazur gösterme durumuna düşüyorlar. Madem bu konuda cahilsin, ne halt etmeye oturuyorsun o makamlarda.(Gerçi hangi konuda cahil değilsin, o da ayrı bir tartışma konusu)

Hiç kimse merak etmesin inşallah, adalet duygumuz yerindedir:

Nasıl ki pkk'ya katılan her kim olursa akıtılan kanların hesabını teker teker etkisiz hale getirerek ödeyecekse, o cahil hali ile o makamlarda oturup ağzından çıkanları hesap etmeyenler de o makamlarda oturmanın bedelini ödeyecekler.

11-) "Ama Kürt Sorunu Yoksa Nasıl Oluyor Da Pkk'ya Katılımlar Oluyor?" 

Dünya üzerinde sadece katillerden oluşan bir dolu örgüt var şu anda. Ve tarih içinde de binlercesi çıkmış bunlar nasıl adam bulabiliyorlar?
Tasavvuf iddiasında bir sürü sapkın tarikat var. Bunlar pkk'dan kat be kat daha fazla adam bulabiliyor.

Dünyada, bir sürü terör örgütü kapsamında değerlendirilebilecek sağcı oluşumlar var. Bunlar nasıl militan bulabiliyorlar?

Adam bulabilmek neyi ispat ediyor; haklı olunan konu olduğunu mu? Adam bulmak çok mu zor birşey?

Ortada kalmış, doğru şekilde yönlendirilmemiş herkes rant çetelerinin oyuncağı olur.


İnternette, araştırırsanız, pkk'nın çocuk militanlarının resimleri var; yaşları daha 15 bile değil. Bu yaştaki çocuklar hayatında neyi görmüş de, neyin kararını vermiş de ellerine silah almışlar.

Pkk neden 48 günde 24 okul yaktı. Neden öğretmenleri kaçırıyor? Çünkü eğitimini alan; gelecek ümidi olan, kendisini mesleği ile ilmiyle, başarıları ile ispat etmek isteyen herkes pkk'nın elinden kaçırdığı müşteridir.

Sadece pkknın değil, bütün rant çetelerinin.

Bunu göremiyor musunuz!. Tutturmuşsunuz, neden dağa çıkıyorlar diye. Neden; ortada kalıp, diğer rant çetelerine katılımlar oluyorsa, pkkya da ondan oluyor...

Ayrıca bu tip sorular yani bir sorun odaklı sorular tuzak sorulardır. Soran için cevabı önemli değidir. Pkk'yı sanki bir sorun varmış da ondan varlarmış gibi gösterme çabasıdır. Pkk'yı bu meseleye bağlamak ve bunlar için insanlar ölüyor demek pkk terörünü meşrulaştırma çabasından başka birşey değildir. Hiçkimse bugüne kadar "sorun(!)" diye iddia edilen abuk subuk şeyler için eline silah almayacağı gibi; bugüne kadar almamıştır da. Pkk da bir "Kürt hareketi(!)" olarak değil kendisini ideolojik bir oluşum olarak ifade etmiştir. Bakmayın, son zamanlarda Kürtçülük meselesi para getiriyor diye o konu ile alakaları varmış gibi göstermeye çalışıyorlar. Pkk'nın dünyada global uyuşturucu ve kaçakçılık ağı kurulurken yerini çok iyi aldığını ve bugüne kadar nasıl milyarlarca dolar kaldırdığı ve şu anda da büyük bir rantı nasıl döndürmeye çalıştığı diğer alt başlıklarda adım adım izah edildi. Meselenin gerçekliği budur; bunun dışında incelemeye kalkmak meseleyi sadece gerçekliğinden koparmaktır. 

12-) Kürtçe'nin Yasaklanması

Pkk ve uzantılarının konuştukları konular içinde doğru söylenilen tek konu budur. Kürtçenin yasaklanma hadisesi. Gerçi, kürtçenin yasaklanmış olması yada olmaması ne o zamanlarda ne de yakın zamanlarda çok da umurlarında değildiyse de şimdi ellerinde bir koz olduğunu zannettiklerinden dolayı inceleyelim.

12 Eylül'de oldu bu olay. Sizce niye yasaklanmış olabilir Kürtçe? Sıkıntı neydi? Cevherlerin elinden hazine mi alındı? Kürtçe konuştuğu zaman birisi üretim yapmaya mı başlayacaktı? Bilimsel, teknik çalışmalar yapacaktı da, eksik mi kaldı? Niye yasaklanmış olabilir ki? (Bir de ne olduklarını tanımlayamadıkları "inkar politikası" diye birşey uydurmuşlar söyleyip duruyorlar. Not: Ulus devlet kavramı, kavim kavramını dikkate almaz. İnkar etmez sadece dikkate almaz. Ama vatandaşlarının konuştuğu hiçbir dile de karışmaz ama tabi ki de burada bir dilin yasaklanması hadisesi var).

Bu yasağı getiren Kenan Evren'dir. İyi de ne derdi vardı ki 12 Eylül'de bu konuda böyle bir müdahalesi oldu. Hani çocuk zekasına hitap eden çizgi film karakterleri gibi: "Ben kötüyüm herşeyi yasaklarım" gibi birşey mi söyledi? Ve siz bu yasağı, "şimdi" söyleyerek, "iyi insan" rolünü mü kendinize biçiyorsunuz. Kenan Evren, Kürtçe biyoloji, fizik, kimya; bilimsel, teknik çalışmalara engel mi olmuştu? "Yoo böyle hiçbir çalışma yada girişim hiçbir zaman olmadı" derseniz. "Neden yapmadın, niye çalışmadan, niye oturup okuyup, teknik bilimsel çalışmalar yapmadın?" derlerse, yada "Kürtçe teknik bilimsel tek bir yayın vardı da okutulmadı mı" derlerse ne cevap vereceksin? Boş meydan kahramanı olduğun ortaya çıkmış olmaz mı?!

Siz Kenan Evren'in neden böyle bir tedbir aldığını düşünürken, ben lise yıllarında inandığım ve o yıllarda sağda solda söylediğim bir mağduriyet yalanı üzerine bir ayıbımı anlatayım. -Yanlış anlamayın, biraz sonra anlatacağım olayda, konunun elbette yalan olduğunu bilerek söylemiyordum sadece kandırılmıştım. Hoşuma gidiyordu biraz da o lise yıllarında "sanki olduğundan daha büyük bir insanmışım da hedef alınmışım" gibi konuşmak.-

***********************************
Duymuşsunuzdur. Harf İnkilabı ile bir gecede cahil bırakıldık diye konuşanları. -Zamanında bunlardan biri de bendim- Osmanlı döneminde okur yazar oranın çok yüksek olduğunu ama Cumhuriyet ile birlikte bunun düştüğü iddia edilir. Hatta daha da dramatize edilir "bir gecede cahil bırakıldık" diye. Bu iddiaya dayandırılan sadece tek bir kaynak vardır o da eski DSP milletvekili İsmail Cem'in Geri Kalmışlığın Tarihi kitabıdır -ki lise yıllarında ben de kısmen okumuştum bu kitabı-. Ama ne yazık ki İsmail Cem'in bunu nereye dayandırdığı mechul. O kısım oldukça çürük iken, tam tersine Osmanlı zamanında özellikle son döneminde okuma yazma oranın çok çok düşük olduğu resmi kaynaklı olarak ifade edilmiştir:
1897 yılı istatistiklerine göre Okuma yazma bilenlerin oranı % 10’un altındadır. Okuyan öğrencilerin cinsiyet dağılımına bakıldığında ilkokul’da cinsiyet oranı (Kız/Erkek) 0,40 iken bu oranın ortaokulda 0,15’e düştüğü görülmektedir.

1897 Yılına Göre Osmanlı Devleti’nde Okul ve Öğrenci Sayıları
Okul Türü Okul Adedi Öğrenci Sayısı Erkek Kız
İlkokul 28.614 854.921 606.104 248.737
Ortaokul 412 31.469 27.207 4.262
Lise 55 5.419 4.892 -
Kaynak: DİE, Osmanlı Devletinin İlk İstatistik Yıllığı 1897, (Ankara 1997) Tevfik Güran
Ayrıca 2. Abdülhamid Han'ın, Atatürk'ten bile önce latin harflerine geçmek isteyen ilk idareci olduğu da tarihçi İlber Ortaylı tarafından bir tv programında açıklanmıştır. Ona nasip olmadı ama ondan sonra Atatürk zamanında bu gerçekleşti.

O lise yıllarında, bir mağdur edası ile, -sanki çok umurumdaymış gibi- "Latin harflerine geçerek bir gecede cahil bırakıldık yoksa aya çıkacaktık" tadında söylediklerimi şu anda utançla hatırlarım. Bu konuyu yazarken o aklıma geldi. Neyse... Konumuza geri dönelim
***********************************

Kenan Evren neden Kürtçe'yi yasaklama yoluna gittiğini şöyle ifade ediyor:
Ben Devlet Başkanı'yken bir köyde ilkokula gittim. Üçüncü sınıfa mı dördüncü sınıfa mı girdim, hatırlamıyorum. Açtım kitabı, oku şunu, dedim çocuğa. 'Kem-küm' çoçuk okuyamıyor. Kızdım. Orada söyledim. Öğretmene döndüm; 'Dördüncü sınıfa gelmiş Türkçeyi okuyamıyor, bu nasıl iş?' dedim. Sonradan anlaşıldı ki, öğretmen de Kürt. Kürtçe yapıyor tedrisatı. Döndüm ve Kürtçe yasağını koyduk
Yani adam tamamen iyi niyetinden ve olaya çok gerçekçi yaklaşarak, bu çocuklar ne olacak, nasıl anadolu lise sınavına, fen lisesi sınavına, üniversite sınavına girecek, ne iş yapacaklar, nerede iş bulacaklar diyerek bu konuda yasağa kalkışmış. Gerek var mıydı? Tabi ki de yoktu, bir uyarı yazısı ile eğitim sürecinde idarecilerin hassas ve dikkatli olmaları söylenebilirdi, doğrudan bir dilin yasaklanması doğru değildi. Ama, o yıllarda Kenan Evren'in -kendince- gösterdiği iyi niyeti, ortalık şu anda müsait diye, dramatize ederek sanki kötülük yapmak hedeflenmiş gibi anlatılmasını kabul etmek de mümkün değil. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşlarına sunduğu son derece modern eğitim sistemi ile diploma ve iş sahibi olup, hayatını kurup üzerine bir de çıkıp -kendisinin dahi inanmadığı- mağduriyet hikayeleri anlatmak en hafif tanımı ile nankörlüktür. Ha ayrıca, çok merak ediyorsanız, bu yasak olsaydı da olmasaydı da pkk olacaktı. Olan şeyin adı pkk olsaydı da olmasaydı da, arazinin kontrolünün çok zor olduğunda oralarda illegal gruplaşmalar mutlaka olacaktı. Bu meselenin, genel olarak, okuduğunuz bu ordu ve propaganda yazısı ile doğrudan bir bağlantısı yok ama yine de, pkk denilen askeri, çoluk çocuğu şehit eden haydut sürüsünün elinde herhangi bir neden varmış gibi göstermeye çalışıp kendisini rezilliğe mahkum etmişlerin dikkatine diyelim...
  
13-) "Bir Sor Neden Çıktı Bu İnsanlar Dağa"

Terör örgütünün, 80 darbesinden sonra kurulduğunu zannedenler varmış. Hatta -şaka gibi ama- Diyarbakır cezaevinden -sözde- işkence olduğunu ondan sonra kurulduğunu sananlar ve -ne büyük utanç ki- sandığı şeyleri sanki doğru birşeymiş gibi etrafa anlatanlar... Hem de böyle çok çok büyük veballi bir konuda.

Bu konuda son derece cahil bir kitlenin sırf olaya müdahil olmuş olmak için müdahil olmaya çalışmasına şahit olurken fark ettim bunu; insanların can verdiği meseleye ne bir bilgi ne bir araştırma sahibi olmadan, "ilgi çekici konu, müdahil olursam ilgiyi üzerime çekebilirim" diyerek bomboş laflarını söylerlerken fark ettim...


Diğer alt başlıklarda, örgütün nasıl bir suç şebekesi olup, illegal yollardan ne derece büyük haksız kazançlar kazandırdığını ve bu para çarkını döndürmeye çalışmaktan başka örgütün eylem yapmak için hiçbir gerekçesi olmadığını detaylı bir şekilde anlattık. Ama biz yine de örgütün kaba taslak tarihine yani suç kronolojisine bakalım.(Yanlış anlaşılmasın, suç şebekesinin tarihi ile suç kronolojisi birbirinden farklı şeyler değil, doğrudan birbiri yerine kullanılabilir, birbirine eşit olan şeylerdir).

Örgütün resmi kayıt altına alınmış ilk suçu sanılanın aksine öldürme, adam kaçırma, haraç vs. değil, hırsızlıktır.

Kariyerlerine, 1976 yılında Ankara'da özel bir hastaneye soygun girişiminde bulunarak başlamışlar. Bu şekilde kayıt altına alınmış ilk eylemini(adi suçunu) gerçekleştirmiştir pkk.

1978 yılında ise kuruluşlarını ilan etme, isim duyurma adına köy baskınlarına başlamışlar. Köy baskınlarını yapmalarının nedeni, pkk'nın "komunizmi getirme" iddiasından kaynaklanıyor. -Sözde- komünizmi getireceğini ve
-okudukları halk kahramanı hikayeleri anlatan kitaplardan etkilenip- yeni bir akım başlatacaklarını iddia eden bu haddini bilmezler,  iş yaptıklarını göstermek için Güneydoğu Anadolu bölgesindeki köylülere -sözde- "aşiret düzenine karşı çıkma adına" saldırmaya başlıyorlar. Bildiğimiz kadarıyla da 3 büyük köyü boşaltıyorlar o yıllarda ve böylece ilk reklamlarını da yapmış oluyorlar. Köylüler devlete şikayetçi oluyorlarsa da o yıllarda(araştırabilirseniz 70'li yılları), büyük şehirlerde hergün kahvehane taramaları, baskınlar, kavgalar, ölümler çok daha büyük boyutta olduğundan -ki zaten ülke kontrolden çıktığından bir iki sene sonra darbe yapılıyor- pek doğuya ilgi gösterilemiyor ve haydutun haydutluğu yanına kâr kalıyor.

1979 yılında ise, dönemin Adalet Partisi Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Celal Bucak'ın evine baskına gidiyorlar. Daha önceki köy baskınları gibi olacağını zanneden pkklılar, sert bir kayaya çarpıyorlar ve silahlı karşılık alıyorlar Bucak ailesinin köyünden. İstediklerini alamıyorlar, köyü boşalttıramıyorlar ama Sedat Bucak'ın 8 yaşındaki çocuğunu katlediyorlar. Bu -resmi olarak kayıt altına alınmış- pkk'nın katlettiği ilk çocuktur. Bu olay üstüne, örgütün elebaşı apo kod adlı terörist en iyi yaptığı şeyi yapıyor ve kaçıyor, Şanlıurfa üzerinden Suriye'ye. Bu aşamadan sonra örgütü yurtdışından, çeşitli ülkelerin himayesinde ve korumasında yönetmeye başlıyor.   

Dikkat edilmesi gereken tüm bunlar olurken ve aynı zamanda pkk'nın örgüt içi infazları da başlamışken, daha henüz ortada ne darbe ne de başka hiçbir şey yok.

Biraz da gerek örgüt içi, gerekse de kendisine destek olmayanlara yaptıkları infazlara bakalım.

Terör örgütü PKK, yüzlerce militanı ile yöneticisini infaz etti. Kimi infazlarda kullandığı yöntemler ise insanlık dışı. Celal Aydın, Haki Karer'den sonra PKK'nın ilk infazlarından biri. Örgütün, Celal Aydın'a önce mezarını kazdırdığı ardından ise kafasına sıkarak infaz ettiği ortaya çıktı. Kürt siyasetçi ve yazar İbrahim Güçlü, PKK'nın ilk kurucularından Celal Aydın (Malatya Kürecik), Çetin Güngör (Semir -Dersim), Enver Ata (Batman), Resul Altınok (Bingöl), Bozan Arslan (Urfa), Mehmet Şener (Batman), Faysal Dumlayıcı (Ceylanpınarı), Sakine Cansız (Dersim), Şahin Dönmez'in (Elazığ) örgüt içi infazla öldürüldüğünü ve öldürülme gerekçelerinin ise Öcalan'a muhalefet olduğunu söyledi.
Pkk'nın iç infaz listesinin meclise sunulmasından sonra gazetelerde çıkan haberlerden.
Bunlar bilinenleri, ama toplamda kaç kişinin infaz edildiği, evlerinden köylerinden olduğu, hayatlarını kaybettiği ve bunların kaçının 78-80 yılı arasında olduğu tam olarak bilinmemektedir.

Bu kadar canın vebali, bu meseleye cahilce yaklaşıp, daha neyin ne olduğunu bilmeden, hiçbir doğru bilgi içermeyen, kurgu senaryolarla, farklı gözükme adına bu meseleye müdahil olanların üzerine de kalıyor. Dikkat çekmeye çalıştığımız husus bu. Durduk yere, yok yere, ahmaklığın bir neticesi olarak dünya tarihinin en alçak suç şebekesinin bütün veballerine ortak olmak: Ne büyük utanç!

- Ama Diyarbakır Cezaevinde işkence olmuş???

Diyarbakır cezaevi demagojisi çok tekrar edilir. Münferit bir iki hadise, öyle abartılır ki zannedersin, dünya üzerinde her cezaevinde yaşanan şeyler Diyarbakır'da daha farklı yaşanmış. 80 darbesi sonucunda hemen her cezaevinde yaşanan, ki elbette dünyada hiçkimse hiçbir hapishanede gülücüklerle karşılanmaz, olaylar sanki Diyarbakır cezaevinde farklı bir şekilde cereyan etmiş gibi anlatılır. 3- 5 münferit hadiseden başka hiçbir şey değildir de yaşanan şeyler.

Yukarıda izah ettiğimiz gibi, Pkk'nın kuruluşu ilk örgütlenmesinin ve baskınlara başlamasının ne darbe ile ne de Diyarbakır cezaevi ile alakası yoktur. İkincisi, bir insanın cezaevinden işkence gördüm gideyim -sözde- aşiret düzenini kaldıracağını iddia eden, özde ise kaçakçılık, uyuşturucu ile kendi aşiretini kuran bir yere gireyim demesinden daha komik bir şey olamaz. Pkk'ya girme ile cezaevinde işkence görmenin nasıl bağlantısı kuruldu o da ayrı bir husus. Hadi onu da kabul edelim. Bu şekilde pkkya en fazla 30-40 kişilik katılım olması lazım. Belki bu kadar bile değil. O da 80'li yıllar için geçerli.

Ayrıca hala daha neden bir insan cezaevinden çıkışta pkk'ya katılır pkk'nın ne gibi bir vaadini gördü de katıldı, cezaevinden işkence görme ile nasıl bir bağlantı kurdu, neyini duydu da katıldı, sadece elebaşlarının 2000 tane örgüt içi infazı olan bir örgütten ne medet umdu, cezaevinde işkence mi yoksa 2000 infaz mı -ki sadece bir kişinin sadece kendi örgütünde ettirdiği infaz sayısı bu, diğer hiçbirşey dahil değil- daha kötü, cevaplanması gereken sorular.

Cezaevinde işkence oldu pkkya katıldılar diye birşey iddia etmeye kalkarsan, pkk'ya katıldıktan sonra gördükleri vahşi manzara karşısında nereye katıldılar sorusunu cevaplayabilmen gerekir. Onun için birbirinden tamamen bağımsız bu iki olayı birleştirmeye çalışanların oyununa gelinmemesini tavsiye ediyoruz.


- Ama Kürtçe yasaklanmış???
 

Kürtçe'nin yasaklanmasının, ne pkk ile; ne de pkk'nın Kürtçenin yasaklanması ile alakası olmadığını uzun uzadıya anlattık. Yani ne pkk var diye Kürtçe yasaklanmıştır, ne Kürtçe yasaklandı diye pkk var olmuştur.  Bu iki alakasız konuyu bir üst bir başlıkta okuyabilirsiniz.

- Ama köyler yakılmış deniyor???

Sence oralar "köy" müydü? Oralarda "köylüler" mi vardı? Düşün bir kere... TSK, köy yakma gibi bir faaliyette bulunmaya kalksa Türkiye'de bir tane bile köy kalır mı, böyle birşeye kim engel olabilir? Neden sağdaki, soldaki, ilerideki yada berideki yerleşim yerlerine değil de, belli başlı bölgelere operasyonlar düzenlenmiş olabilir sence? Oraların köy olduğunu zannediyorsan, bu meseleye hiç müdahil olma bence. Hiç girme... Boşver.

Konumuza devam edersek;

1984 Eruh baskınından sonra yüzlerce baskın ve saldırı yapıyorlar. Buraya teker teker yazmanın gereği yok. Bu konuda resmi arşivler taranarak yapılmış çeşitli kitap ve çalışmalara başvurabilirsiniz. Ki bunlar bilinenin çok çok azı sadece resmi olarak kayıt altına alınmış olanlar.
 

Örgütün elebaşı terörist, 1996 yılında Yunan televizyonunda kalleşlik dersi verecek:

http://www.youtube.com/watch?v=Igfycj3MxkA

Atıp tuttuğu bu videosundan 3 sene sonra ise, paketlenmiş bir halde, devletin kendisine vereceği her türlü göreve hazır olduğunu söyleyecekti.

Bu adi suç şebekesinin tarihçesi en yalın hali ile bundan ibarettir.  



******************
Bu uzun yazı boyunca pkk'nın nasıl bir şebeke olduğunu anlattık ve insanları uyardık veballere ortak olunmasın diye. Ama şunu not düşmek istiyorum. Bir insan bölücü olabilir, bu beni ilgilendirmez. Yani Türkiye bilmem kaç parçaya ayrılsın diyebilir ve hatta bunu da savunabilir(savunulacak bir yanı var ise). Çok ciddiye alacağımı zannetmiyorum. Yada bir insan (artık nasıl yapılıyorsa) Kürtçü de olabilir, Kürtçülük de yapabilir, bu da beni ilgilendirmez. Yine ciddiye alacağımı zannetmiyorum. (Çok da önemli değil zaten pkk'nın da bunlarla çok da bir bağlantısı da yoktur, pkk'lı olmak ayrı birşeydir, yukarıda saydıklarımızı yapmaya kalkmak apayrı birşeydir). Ama bir insan pkk yandaşlığı yapıyor ise o zaman işin rengi tamamen değişir. Bir adi suç şebekesi ve adaletin hala daha tam olarak sağlanamadığı işledikleri suçlar ve veballer işin içine giriyor ve olay apayrı bir düzleme kayıyor. Bu kısım çok önemli. Herkesi bu gerçeği görmeye davet ediyorum. Adalet sağlanırken, kendinizi pkk ile aynı safta bulmayın.
******************

- Bir sorun bakalım bu insanlar neden pkkya katılmış.

diyorlar. Tamam hadi soruyorum neden katıldı. Hadi aklamaya çalış şu şebekeyi. Hem bu şekilde "olaylara farklı yaklaşmış insan profili" çizersin. Ama dikkat et, aklayamazsan, pkklılarla aynı kefeye gireceksin.

- Bir sorun neden katıldı insanlar pkkya

Tamam soruyorum. Neden katıldı.

- Bir sorun. Haydi bir sorun.

Tamam soruyorum işte neden katıldı.

- Şey... Hmmm... Dur ya neden katılmıştı insanlar. Bi saniye. Şey... soracağınızı pek tahmin etmemiştim de. Böyle güzeldi ya. Bir saniye. Tüh neden soruyorsun ya, neden işi bozuyorsun.

Hadi görelim, neden katılmış insanlar pkk'ya. Sor dediler, soruyorum.  
 


14-) Propaganda III: Terör Örgütlerinin Uyguladığı Asimilasyon 

Kültür nedir?

İnsanoğlunun, doğasına ait ihtiyaçlarını karşılarken geliştirdiği yaşam biçimidir. Bu yaşam biçimini belirleyen şey ise iklim ve yer şekilleridir. İnsan aynı insan, ihtiyaç aynı ihtiyaç ise dünyada neden birçok farklı kültürden bahsediliyor sorunun cevabı da budur. Farklı iklimler, farklı bölgelere göre aynı insan, farklı yaşam biçimleri geliştirmiştir. Kutuplara gidersen eskimo gibi giyinirsin, Afrika'da yarı çıplak dolaşırsın, çöl ülkerlerinde yaşarsan hurma yersin. Yani kültür bölgeseldir.(Bu noktada bazı yerlerde dilin de kültürün bir parçası olduğu söyleniyor olsa da, bu doğru bir tanımlama değildir. Dil kültürden ayrı olarak ele alınması gereken farklı bir özelliktir. Örneğin, Afrika'da farklı farklı dilleri konuşan farklı farklı kavimler olsa da hepsi aynı tarz yaşama devam ediyor. Kültür tanımlaması içine dili almak doğru değil.)

Gelenek görenek nedir?

İnsanların karşılaştıkları sorunlara buldukları çözüm yollarının alışkanlık halini almasıdır. Örneğin, eskilerde çalar saat yokmuş. Sahura kalkmak sorunmuş. Ne yapalım ne edelim derken; en son, davulla uyandıralım insanları demişler. Ramazan davulu öyle çıkmış, günümüze gelmiş. Böyle birşeye şimdi ihtiyaç var mı? Yok; o zaman çok gerek de yok.

Asimilasyon nedir?

Bir insana bir yaşam şeklini doğrudan yada dolaylı olarak empoze etmektir. Çoğunluğu dolaylı olarak, çok azı doğrudan(çünkü geri tepebilir).

Örneğin "neden evlenmiyorsun" sorusu bir asimilasyondur. Genelde 20'li yaşlarda bolca sorulan bu soru ile birey 20'li yaşlarda evlenmek zorunda olduğu zannettirilir. Sanki doğru insan illaki bu yaşlarda karşına çıkacakmış diye bir kural varmış gibi. Hüsranla biten zorlama evlilikler.

Yada neden şöyle giyiniyorsun yada neden şöyle giyinmiyorsun gibi sorular dolaylı asimilasyona verilebilecek örneklerdir.

Veyahut ta, Pkk'nın muhatap olduğu insanlara, "Tabi ki de askere tuzak kurabilirsin, milletin çoluğunu çocuğunu öldürebilirsin, buna hakkın var, sen ezilmişsin, senin hakkın yendi tamam mı. Anladın mı! Sorarlarsa bahane olarak bunu söyle. Uyuşturucu işi yap, kaçakçılık yap, her şeyi yapabilirsin sen; bunlara hakkın var" diye insanları illegal yaşama sürüklemesi, yaşanabilecek en aşağılık yaşama biçimine sürükleyerek asimile etmesi de verilecek bir başka asimilasyon örneğidir. Ve şunu da not düşelim; bu asimilasyonlarla illegal gruplar varlıklarını devam ettirir.


Şimdi, bu tanımları bir kenara koyarak, farklı bir noktadan devam edelim.

Müslümanlık yada tasavvuf iddiasındaki sapkınlardan, terör örgütleri sempatizanlarına kadar bugüne kadar hangi besleme grubun propaganda adına söylediklerini görüp kayıtsız kalamayıp, yalanlarını incelediysem, her defasında yaşadıklarım, hissettiklerim hep aynı oldu. Gerçekten çok zaman harcayarak deneyimlediğim bu süreçlerde hep aynı döngüyü tekrar tekrar yaşadım. Grupların hepsi farklı farklı kavramları yalanlarına salça etmiş olsalar da, dolayısıyla görünürde farklı farklı gruplarlarmış gibi olsalar da, bugün geldiğim noktada şunu anlıyorum ki, en başından  beri tek bir milletle mücadele ediyormuşum. Diş geçirebildikleri yere kadar insanları tahrik etmeye çalışıp, geçiremeyip tokat yiyeceklerini anladıkları anda zırlamalarından; kimileri, dini kavramları; kimileri ise, ideolojik kavramları rant sağladıkları yalanlarına aynı şekilde boca etmiş olmalarına kadar; ve süreçlerin hep aynı sonla bitişine -yani rant çetesi olduklarını gizleme adına kimileri dini; kimileri ise, ideolojik değerleri propagandalarına salça etmelerini az biraz kurcalamamla birlikte patır patır dökülüşüne şahit olmama- kadar hep tek milletti.

Ayrıca tüm bu süreçlerde şunu idrak ettim ki; adam toplama, bağlama ve harcama odaklı, birbirinden farklı isimlerle toplanmış silahlı yada silahsız bu rant çetelerinin propagandadan başka ellerinde hiçbir şeyleri yok ve bunun da fazlasıyla farkındalar. Onun için yalanları bir değil, iki değil, üç değil. Birini izah ediyorsun, tövbe edip utanacağına, bir başkasını söylüyor; onu izah ediyorsun hemen ardından bir başkasını geliyor. Elbette çeşitli dini yada tasavvufi konulardan, ideolojilere kadar hemen her birikime anlamadan etmeden sülük gibi yapışmış, slogan malzemesi bulmaya çalışan bu farklı renklerdeki kenelerin yalanlarını ortaya dökmek için birçok farklı konuda bilgi birikimine ihtiyaç var. Ama yoksa bile, sadece kullandıkları kelimelerin manalarını sormak yeterlidir çırpınışlarını izlemek için. Eğer bir yerlerden kaynak göstermeye kalkıyorsa da kesinlikle doğrulayın, ya yalan yada kasıtlı tahrifat çıkacaktır. 

Şimdi yukarıdaki tanımlara geri dönelim.

Geçenlerde, bir yayında gördüm, birinin kendinden son derece emin bir şekilde bağırarak yaptığı konuşmasında şöyle bir ifade geçiyordu: "(...) Kültür hakkı vereceğiz(...)"

Kültür ne demek? Kültür hakkı ne demek? Kültür vermek yada kültür hakkını vermek ne demek? Nasıl veriliyor? Daha da ilginci, nasıl alınıyor?

Terör örgütleri ne yapar dedik:

İnsanları asimile eder. Kötülük yapmaya teşvik eder. Bunu yaparken de ahlaki ikilem(moral dilemma) yaşamasın diye; hak yemeye, kötülük yapmaya hakkı olduğunu yoğun bir şekilde empoze eder asimilasyona maruz kalıp insanlığından çıkarmaya çalıştığına. Kendisinden bir şeylerin alındığını söyler. Neler alındığını sorgulayabilecek ve nasıl da boşluğun gürültüsü olduğunu ortaya koyabilecek bilgi birikimine sahip birisi değil ise asimilasyona maruz kalan birey, büyük ihtimalle kendini örgütlere oyuncak olmuş bir halde bulacak kendini. Ve örgütler harcanacak bir kişi daha bulmuş olacaklar.

Ve evet, işte rezil süreci desteklercesine terör yandaşı olmadığı bilinen kişi eline mikrofon alıp teröristlerin ekmeğine yağ sürercesine, teröristleri bıyık altından gülümsetircesine; ne dediğinin ne anlattığını farkında bile olmadan, kullandığı kelimelerin tanımlarından bile habersizce insanlardan bir şeyler alındığının propagandasını onaylıyor.

Bu kepazeliğin adını koyamıyorum.

Tahminim, bilinçaltı muhasebesinde, "böyle konuşursam beni kahraman olarak görürler" egosu var. Bir ego için bütün iyi değerleri ayaklar altına almak...

Gerçekten adını koyamıyorum bunun...

Senin, benim üzerime düşen görev o kadar basit ki, askerlerinki ile kıyas dahi edilemez. Terör örgütlerinin yalandan başka hiçbir şeyi olmayan propagandaları ile karşılaşırsan bunları ortaya dökmek sadece, dökemiyorsan da en azından taviz vermemek iken, TSK kendini çevreleyen kanunlar ve nizamlar çevresinde her türlü silahlı örgütü bir adım öteye geçirmemekte. Askerler gerekirse canlarını ortaya koyarak her türlü suçu işleyen, silahlı, narko-terörist gruba izin vermediğini gösterirken sen ise sadece teröristlerin yalandan başka hiçbir şeyi olmayan propagandalarının oyuncağı olmayacaksın. Bu kadar. Oyuncağı olmamayı bir kenarıya koydum, ne dediğini bilmez şekilde daha tanımını bile bilinmeden kullanılan kelimelerle örgüt propagandalarına destek çıkılır olmuş.

Hak etmediği makamları elde etmiş insanlar böyle zararlar verirler memlekete. Hak etmediğini elde etmek. Birçok şeyin temel nedeni.

Ne dedik bu uzun yazının en başlarında, meseleleri bilmiyorsanız müdahil olmaktansa müdahil olmamak daha iyidir.

İnsanların adalet, hak hukuk uğruna canlarını verdikleri meseleler üzerinden, daha ne dediğinin bile farkında olmadan, "dur şu olaya da müdahil olayım" diyerek kahramancılık oynamanın adını koyamıyorum.  

Kimsenin, eline silah alıp haydutluk yapmasına izin verilmeyeceğini gösteren, bunu gösterdiği için yollarına mayın konulan, bomba döşenen, tuzaklara düşürülen, memleketin en doğusundan en batısına binlerce şehit unutulacağını mı sanıyorsunuz. Siz bu olaya böyle cahilce müdahil olduktan sonra onlarla yüz yüze gelmeyeceğinizi mi sanıyorsunuz.

Çıkmış bir tanesi de, "Bilmem kaç tane Kürt öldürüldü" diyor. Sanki Kürt kökenli vatandaşlar hedef alınmış gibi, kendini Kürt kökenli olarak ifade eden vatandaşlar askerlik yapıp, teröristlerle herkes gibi mücadele etmiyormuş gibi... Bu ülkede yaşayan herkes Türk vatandaşıdır. Kendini köken olarak nasıl ifade ediyorsa etsin, ister Romen kökenli, ister Rum kökenli, ister Boşnak, ister Zaza... Ve birisi terör örgütlerine katılırsa en kısa zamanda etkisiz hale getirilir; yine, kendisini nasıl ifade ediyorsa etsin. Yıllardır mesele bu denklem üzerinden devam ediyorken; örgüt, adam toplamak, kendilerine ihtiyaçları olduklarını zannettirmek için Kürt kökenli vatandaşlara zarar gelmesi için uğraşıp dururken dahi, TSK askerleri, terörist ile vatandaşı canı pahasına ayırıp örgüt militanlarını etkisiz hale getirip seni güvenli bir şekilde yaşatırken, çıkıp, bilmem ne kadar Kürt öldürdü demek ne demektir. Ne dediğini bilmez halinle, imkan olsa biraz kurcalasak zaten dökülüp, dediğini "ben aslında şöyle demeye çalışmıştım.." noktasına getirecekken, tam teröristlerin istediği şekilde propagandalarına kendi malzeme etmek ne demektir. Ben adını koyamıyorum.