20 Ağustos 2023 Pazar

Olmayan Suçların Suçluluk Duygusunu Yaşamak

Modern insanın adi suç şebekelerinin en sinsi silahı ile imtihanı: Olmayan Suçların Suçluluk Duygusunu Yaşamak.

Bu şekilde adi suç şebekelerinin, terör örgütlerinin propagandacısı durumuna düştüğünüzü biliyor muydunuz?

Örnekler üzerinden ilerleyelim. Önce Türkiye'den...

Hiç cümle içinde Kürt kelimesini geçirdiniz mi, herhangi bir sebeple?

Örneğin kendiniz ifade ederken, “Ben Kürt’üm” diyerek ya da negatif anlamda örneğin bir terör örgütüne “Kürtçü” diyerek, ya da bir grup insanı kastederek “Kürtler bu konuda şöyle düşünüyor” diyerek… Hiç yaptınız mı böyle bir şey? Eğer yaptıysanız kötü bir haberim var. Bu, sizin olmayan bir suçun suçluluk duygusunu yaşadığınızı gösterir. O kadar. Ha bir de kendi kendinizi bir adi suç şebekesinin propagandacısı durumuna düşürdüğünüzü…

Nasıl mı?

Şöyle:

Siz hiç Kürt kalesi diye bir şey duydunuz mu? Kürt köprüsü? Kürt hanı, hamamı? Cami, medrese? Herhangi bir yapı?

Duymadınız mı?

Olsun belki Kürt diye isimlendirilebilecek insanlar yaşamıştır da hiçbir şey yapmamışlardır.

Yaşadıklarına göre mezarları da olması gerekiyor. O zaman akla şu soru geliyor: Hiç Kürt mezarı gördünüz mü? Ya da duydunuz mu?

Onu da mı görmediniz?

Olabilir. Çünkü dezenformasyonlardan arınmış Dünya tarihinde “Kürt” diye bir şey bulmak için biraz zorlamanız gerekiyor. Çünkü eldeki verilerle bugün Kürt tarihi diye anlatılan şey: “Sümerler Kürt’tü, Medler Kürt’tü, Hititler Kürt’tü, şunlar Kürt’tü, bunlar Kürt’tü” diye uçuk kaçık iddialardan ibarettir. Yani var olan Dünya tarihine zorla yapılmaya çalışılan eklentilerdir.

Peki Kürtçe diye konuşulan dile baktınız mı hiç? Filolojik olarak Kürtçe diye bir dil tanımlayabilir miyiz? Bunu araştırdınız mı?

Veya hepsinden vazgeçtim. Hiç bu konulara girmeyelim. Kürt diye isimlendirilecek bir etnik kimliğin, dil bilimsel olarak Kürtçe diye bir dilin olduğunu kabul edelim. İyi de bunların hepsini sorgusuz sualsiz kabul etsek bile, bu, “Kürt” olduğunu iddia eden insanların “Neye göre Kürt’sün? Delilin ne?” sorusuna cevap verebileceğini gösterir mi? 

Hayır göstermez.

O zaman bu durum bize, ne tarihi konular hakkında konuşurken ne de günümüz dünyasında herhangi bir konu hakkında konuşurken “Kürt” kelimesini kullanmaya hiçbir şekilde ihtiyacımız olmadığını gösterir.

İyi de o zaman, neden insanlar içinde Kürt kelimesinin geçtiği cümleler kurmaya çalışıyor? Bunun için bu derece zorluyorlar kendilerini? Motivasyonları ne?

Çünkü örgütler tarafından propagandası yapılan “olmayan bir suçun suçluluk duygusunu” yaşıyorlar da ondan. 

Bu propaganda 2 koldan ilerliyor.

Propagandanın ilk ayağı çoğunlukla doğuda yaşayan insanlara yapılıyor. 

Şöyle:

“Kürt olmaktan utanıyor musun yoksa!” diyor.

Suçluluk psikolojisi ile hemen cevap geliyor: “Hayır hayır utanmıyorum. Ben Kürt’üm.”

Ya da “Kürt’üm demekten korkuyor musun yoksa?”

Yine cevap geliyor. “Ne korkucam be! Korkmuyorum. Ben Kürt’üm”.

İkinci ayağı ise çoğunlukla batıdaki insanlara yapılıyor.

“Yıllar yılı öz benliğimiz reddedildi. Benim Kürt olduğumu kabul etmiyor musun yoksa?”

Yine suçluluk psikolojisi ile birlikte hemen cevap geliyor. “Hayır hayır ediyorum. Sen Kürt’sün”. Tabi bu şekilde sadece varlığı iddia edilen bir kimliğin kabulü yapılmış olunmuyor aynı zamanda bunun yıllar yılı hedef alındığı iddiası da kabul edilmiş olunuyor.

İşte bu şekilde ne filolojik ne tarihsel olarak hiçbir araştırma yapmamış, “Neye göre Kürt’sün?” ya da “Kürt dediğinin Kürt olduğunu neye göre kabul ettin?” gibi sorulara verecek hiçbir cevabı olmayan insanlara, sadece olmayan bir suçun suçluluk duygusu yaşatılarak Kürt diye isimlendirdikleri bir etnik kimliği kabul ettiriyorlar.

Bu arada, bu propagandayı yemişlerin büyük bir kısmının kendilerini ilerici, aydın, akıllı, zeki gibi sıfatlarla anan ve başkaları hakkında konuşurken de çok kötü sıfatlar kullanan insanlar olduğunu da vurgulamam gerekiyor.

Peki Kürt diye isimlendirdikleri bir etnik kimliği başkalarına kabul ettirmek terör örgütlerinin ne işine yarıyor?

Bu şekilde, farklı olma iddiasının haydutluğa, suç işlemeye ehliyet olduğunun telkini yapılıyor. Bunun sonucunda da insanların suç işleyip hapse girmeleri ya da ölmeleri sağlanıyor.

“Sen x’sin, öldürebilirsin, bomba döşeyebilirsin, elektriği çalabilirsin, kaçakçılık yapabilirsin, şunu yapabilirsin, bunu yapabilirsin…”

Peki, suç işleyenlerin hapse girmesi ya da ölmesi ne işe yarıyor, bu şekilde suç işleyenlerin menfaat elde etmesi dışında?

Bu da, hiçbir yerde hiçbir zaman tanımı yapılmamış, olmayan sorunların tanımlarının yapılmasını gargaraya getirerek geçiştirmelerini sağlıyor.

Konuyu, “bu kadar insan hapse girdiyse veya öldüyse ortada bir sorun var demektir” noktasına getirerek var olduğunu iddia ettikleri olmayan sorunları açıklamaktan kurtulmuş oluyorlar.

Gördünüz mü! Ne tarihsel ne dil bilimsel olarak ispat et dense ispat edemeyeceğin, sadece suçluluk duygusu ile, cümlelerin içinde Kürt kelimesini geçirdiğin anda ne fena şeylere sebep oluyor ve örgüte de istediğini vermiş oluyorsun. Bunu kötü manada yapsan bile örneğin “Kürtçü terör örgütü” gibi bir ifade kullansan bile kazananı yine örgüt yapmış oluyorsun. O istediğini almış oluyor. Yeter ki cümle içinde “Kürt” sözcüğünü geçir. 

Neden bu ızdırabı kendine yaşatıyorsun? Çünkü dediğimiz gibi, örgüt, olmayan suçun suçluluk duygusunu sana yaşatmayı başarmış da ondan.

Yılları yılı "Ben Kürt'üm demekten insanlar korkmuşmuş, utanmışmış", ondan şahıs böyle bir suç işlemediğini göstermek için "Ben Kürt'üm" der dururmuş. Aynı şekilde var olduğu iddia edilen bir etnik kimliği insanlar "dur şu önemli konuya ilgi göstereyim, hedef alayım, reddedeyim demişmiş" bizimki öyle olmadığını göstermek için, içinde Kürt sözcüğünün geçtiği cümleler kurmak için kendini zorlar dururmuş.

Arkadaşlar, Kürt sözcüğünün geçirerek kurduğunuz herhangi bir cümle sizin sadece olmayan bir suçun suçluluk duygusunu yaşadığınızı gösterir. Başka da hiçbir şey göstermez. Bilginize.

“Önce Türkiye’den örnek verelim” demiştik. Şimdi dünyadan...

Örneğin siyahi insanlara günümüzde pozitif ayrımcılık yapmanın yanlış olmadığının algısının oluşturulması da yine olmayan bir suçun suçluluk duygusunun yaşatılmasının bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Tabi bu durum az önce işlediğimiz Türkiye’deki durumdan daha farklı çünkü siyah olmanın genetik bir delili var. Ama yüzyıllar önce ırkçılığa maruz kalmış olmanın ne günümüz siyahları ile bir alakası var, ne de o ırkçılığı yapanların günümüz beyazları ile bir alakası var. Bu örnekte de delilin olmadığı kısım bu. E peki neden bu algı çabası? Bu konuların çok fazla gündemde olduğu çok büyük nüfuslu ülkelerde yaşamadığım için birebir örnek veremeyeceğim ama mutlaka bu algı ile birileri menfaat elde ediyor olmalıdır.

Aynı şekilde olmayan soykırımları iddia eden ülkeler... Ve bu ülkelerin, soykırım yaptığını iddia ettikleri ülkelerden menfaat elde etme çabası. Kaba tabirle haraca bağlamaya çalışması. Ya da soykırım yapıldığı iddiasının yöneltildiği ülke vatandaşlarına saldırı, mallarına yağma yapılma çabası…

Tüm bunları engelleyecek hukuki bir düzenleme yapılamaz mı?

Belki, herkesin kullandığı her terimi, sözcüğü tanımını yapmakla mükellef olduğunu söyleyen bir yasa çıkartılılır veya yalan ve dezenformasyon yasasının kapsamı genişletilir.

Ama asıl önemli olan insanların “bir şeyleri savunma” iddiası ile adaleti bozmak için bin bir çeşit takla attığını tekrar tekrar anlatmak ve bunlardan en sinsi olanının da “olmayan suçların suçluluk duygusunu yaşatmak” olduğunu göstermektir.