26 Haziran 2019 Çarşamba

Cezalandırmada Adalet - 2

“Neyse cezası yatarız” diyordu, son derece rahat bir şekilde. Nerden geliyordu bu rahatlık, nasıl oluyordu da kendine bu kadar güvenebiliyordu? Çünkü o kadar emin ki sözde “cezalandırmada” bir sıkıntı yaşamadan karnının doyurulacağından, yatıp kalkacağından, ihtiyaçlarının karşılanacağından...

Bu ve bunun gibi cümleler aslında cezalandırma sistemine bir kafa tutuştur. Ve eğer ki bir kimse bir cezalandırma sistemine kafa tutabiliyorsa, bilin ki orada cezalandırma sistemi diye bir şey yok demektir. Şimdilik burada durup başka bir konuya geçelim.

Her birey gerçekleştirdiği her eylemin sorumluluğunu almak zorundadır. Gerçekleştirilen bir eylemin sorumluluğunu almamak diye bir şey olamaz. Değil mi? Maalesef oluyor. Modern dünyada gördüğüm kadarıyla 3 konu insanlara hak olarak görülüyor ve başkalarının hayatını etkilediği hatta kimi zaman mahvedebildiği bu 3 konuda bireye hiçbir sorumluluk yüklenmiyor.

     1. Oy Kullanamak
     2. Hayvan Beslemek
     3. Çocuk Sahibi Olmak
1-) Oy Kullanmak: Bu konuyu daha önce Seçim Sisteminde Adalet yazısında uzun uzadıya işlemiştim ama tekrardan özet geçeyim: Oy veren kişi verdiği oyun sorumluluğunu almak ile ve verilen zararın bedelini ödemek ile mükelleftir. Bunun için öncelikle oylamanın elektronik ortamda yapılması, kaydının tutulması ve herkesin erişimine açık olması gerekmektedir. Tabi, oy verme aşamasından önce vereceği oy ile işlenecek suçlara ortak olacağı, “okudum, anladım” metni ile tebliğ edilmelidir. Böylece sorumluluk almak istemiyorsa, güvenmiyorsa seçmen olmama hakkı da tanınmış olacaktır. Eğer sorumluluğu kabul etmişse ve ilerleyen süreçte oy verdiği parti teröre, suça karışmış ise bireye hem para cezası uygulanmalı hem de birey -burası çok önemli- bir sonraki seçimde seçmen olma hakkını kaybetmelidir. Burada güzel olan, tüm cezalandırma elektronik ortamda yapılacağı için yargıya herhangi bir külfet de gelmeyecektir. 

“Ama bir partide farklı görüşte insanlar olabiliyor? Onlardan birinin örneğin terör propagandası yapması herkesi bağlar mı?” diye sorulabilir.

Evet bağlar. Birincisi, bir partide farklı görüşte kimseler oluyorsa teorik olarak orası bir parti değildir. Hele ki terör gibi bir konuda farklı sesler var ise, o tip bir oluşuma parti demek çok zordur. Büyük ihtimalle herkesin kendi çıkarı için birleştiği bir oluşumdur ki, “avamın örgütlenmesi çıkar çetesinden ibarettir” gerçeğini göz önünde tuttuğumuzda, bu tip bir soruyu soran, belki farkında değil ama aslında, parti olarak adlandırılan oluşumların parti olmadığının kendi ağzı ile itiraf etmektedir. Sorumluluk alma anlayışının gelmesi ile artık partiler gerçek manada parti olacaktır. Ve tekrardan söylüyorum: Bir partilinin tek bir söyleminin vebali tüm partiyi ve oy verenleri bağlar. Parti olmanın mantığı budur.

İkincisi, terör propagandası yapanları partilerine toplayıp, bunların işledikleri suçları “partimizde farklı sesler, görüşler de var” diye geçiştirmeye çalışanlar bunları seçim öncesi açıkça söylemek ile mükelleftir. Örneğin “Biz X’in partisiyiz, hatta X’in resimlerini bayrağın yanına da asıyoruz ama bu sizi aldatmasın bizde X’e küfreden adam da var. Onun için astığınız resim kimseyi yanıltmamalı, bizde X’e her türlü hakareti eden adam da var. Bakmayın biz X partisiyiz dediğimize, oy verdiğiniz zaman bu tip insanlara da oy vermiş olacaksınız. Bilmiş olun” demek zorundadırlar. 

2-) Hayvan Beslemek: Hayvan sahibi olmak, bir can sahibi olmaktır. Bir canın sorumluluğunu almaktır. Ne yazık ki bu bilince sahip olmayan insanlar da bulunmaktadır ve bir eşya sahibi olur gibi hayvan sahibi olacaklarını ve onları herhangi bir eşyayı çöpe atar gibi sokağa atabileceklerini düşünmektedirler. Emin olun sokakta gördüğünüz başıboş köpekler, belki bir hevesle sahiplenilip sonra sıkılınca sokağa atılmış hayvanlardır. Burada sahiplenilen hayvanın, şahsın devlet kaydına geçirilmesi şarttır. Bu hayvanın korunması için gereklidir. Fakat tüm bunların yanı sıra örneğin köpek gibi insana saldırabilen hayvanı sahiplenmek ve beslemek silah taşımak ile aynı kategoride değerlendirilmelidir. Saldıran hayvanı herhangi bir şekilde besleyen, teşvik eden kişi, silahla saldırmış gibi değerlendirilmeli ve bu şekilde yargılanmalıdır. Yani saldırgan hayvan, silah ile o hayvanın saldırması ise silahla yaralama ya da öldürmeye teşebbüs ile eşdeğer olmalıdır. Eğer hayvanlar ile ilgili genetik kod vs. üzerinden kayıt tutmayı başarabilirsek, başıboş hayvanın vereceği zarar için dahi sorumlusunu tespit edebiliriz. Ayrıca yeri gelmişken şunu söylemeliyim ki, avcılık denilen, yemeyeceği hayvanı sırf hobi olsun diye öldürmek yasaklanmalı, hatta insan öldürmek ile eşdeğer tutulmalı.

3-) Çocuk Sahibi Olmak: Artık insanların, evlenmek zorunda olmadıklarını, evlendikten sonra da illa ki çocuk sahibi olmak zorunda olmadığını idrak etmeleri gerekiyor. Evlilik, çocuk sahibi olma çok kutsal şeylerdir ama bunun sorumluluğunu alamayacaksanız yapmamak yapmaktan çok daha evladır. Evla ne demek, yapmak felakettir. Fakat ne yazık ki toplumda “evlenmeliyim ve çocuk sahibi olmalıyım” algısı bir zorunluluk olarak görüldüğü için, toplumda etrafa zarar vermekten başka hiçbir işe yaramayan şahısların cirit attığını görmekteyiz. İnanın sizin ya da bir yakınınızın canı yandıysa veya yanacaksa bu hiçbir şekilde evlenmemesi ve çocuk sahibi olmaması gereken kişilerin dünyaya getirdiği çocuklardan kaynaklanmaktadır. Yani burada, çok çok ufak istisnalar dışında, tüm sorumluluk ana babadır. 

Peki, bunu nasıl düzenleyeceğiz?

Yoksa insanları bilinçlendirme muhabbeti mi döndüreceğiz? Bilinçlendirme ne demek ki? Sen suç makinelerinin bilmediği neyi biliyorsun ki?

Yok, hayır biz bilinçlendirme muhabbeti döndürmeyeceğiz. Bilinçli olmak, suç işlemeye ya da sorumluluktan kaçmaya engel değildir. Engel olacak tek şey: cezalandırma sistemidir. O zaman burada da konuyu bireyin tercihine bırakacağız ama elbette sonuçlarına katlanmak kaydıyla. Şimdi girişte bahsettiğimiz hapishane sistemine geri dönelim ve çocuk sahibi olmanın sorumluluğu meselesi ile birleştirelim. 

Hapishane sistemi, suçlunun, yattığı yatağın, yediği yemeğin ve diğer tüm masraflarının parasını ödediği hale getirilmelidir. Öyle bedava, ekmek elden su gölden bir yatış olmamalıdır. Ya durumu yoksa? Eğer ki, anası babası sağ ise ve -durumu olsa bile- “benim durumum yok” dediğinde bu bedel anadan babadan tahsil edilmelidir. Böylece hem hapishane sistemini bedava yatış olmaktan çıkarmış olacağız hem de cezalandırma sürecine çocuğun sorumluluğunu alması gereken bireyleri de dâhil etmiş olacağız. Böylece çocuk sahibi olma planı yapan birey yine bunun bir sorumluluğu olduğunu bilerek karar verecek.

Böylece bireyler yapacakları her faaliyetin, sorumluluğu ile birlikte geleceğinin bilincinde olacak ve bunun bilincinde olarak kendi tercihlerini kendileri yapacaktır. Ne yaparsa yapsın hiçbir şekilde sorumluluğundan kaçamayacaktır.