- “Fikirlere kurşun işlemez” + İyi tamam işlemesin. Hadi şimdi bir fikir söyle. - “Beni öldürebilsin ama fikirleri öldüremezsin” + Tamam abi öldüremem biliyorum. Hadi şimdi işe yarayacak
bir fikir söyle. - “Fikirler acıyı hissetmez. Kanamaz. Onları öpemezsin de” + Abi sen bir tane fikir söyle. Ben öpeceğim. İşe yarar bir
şey söyle göreceksin direk öpeceğim. Kendisine sosyalist, komünist, kapitalist, liberal diyen
insanları duyunca aklınıza ne geliyor? Sizce nasıl bir sistemi savunuyorlar? Tamam aklınıza ne geldiyse bir kenarda tutun. Bugüne kadar yaşadığınız bütün ülkelerdeki yasal
partilerden, yasadışı örgütlenmelere kadar bütün oluşumları düşünün. Aklınızda
yer ettiği haliyle, istisnasız hepsi hakkında, “Şöyle bir ideolojisi var. Şöyle
bir hedefi var ama ulaşmasına izin verilmiyor” kalıbı ile bir şeyler
söyleyebilirsiniz. Değil mi? Hatta yıllar yılı, on yıllar boyunca tek başına
iktidarda kalmış olanı için dahi söyleyebilirsiniz değil mi bunu: “Bir şeye
ulaşmaya çalışıyor ama engel olunuyor.” Hepsi bir şeye ulaşmaya çalışıyor pozisyonunda… Peki ulaşmaya çalıştıkları şeyin bir gerçekliği olup
olmadığını sorguladınız mı hiç? Hadi somut örnekler içeren diyaloglar yazalım. - “Komünistler ülkeye Komünizmi getirmeye çalışıyor ama izin
verilmiyor”. + Ama bir ton milletvekili maaşı alıp, bir sürü
ayrıcalıklardan yararlanıyorlar ve görünürde de hiçbir faydaları yok. - “Tamam işte komünizmi getirmeye çalışıyorlar ama izin
verilmiyor. İzin verilse o kadar çalışacak, o kadar faydalı olacaklar ki… Ama
engel olunuyor.” … - “PKK Fars devleti kurmak istiyor ama izin verilmiyor.” + Niye ne işe yarayacak? - “Ne işe yarayacağını onlar biliyordur herhalde.” + Sayısız insanı katletmişler. Ucu bucağı olmayan, hesap
edilebilirliğin fersah fersah üstünde zarar vermişler. Niye bu kadar zarar
veriyorlar? - “İşte Fars devleti kurmak istiyorlar ya ondan. Devlet
kuracaklar, kanuna hukuka uyacaklar, haydutluk yapmayacaklar ama izin
verilmiyor. Bu kurma sürecinde her şeyi yapmaya hakları var.” + Ondan mı o kurma süreci hiç bitmiyor acaba! … + Sapkın sözde dini fırkalar var. Hırsızlıktan,
haksızlıktan, uğursuzluktan artık deliye dönmüşler. İşlemedikleri suç kalmamış.
Onlar hakkında ne diyeceksin? - “Onlar da din devleti kurmak istiyor ama izin verilmiyor.
Aslında izin verilse, hiç hırsızlık yapmayacaklar. O kadar yararlı olacaklar, o
kadar çok çalışacaklar ki ama izin verilmiyor. Onun için başkalarının hakkını
gasp edip haksızlık yapma hakları; hırsızlık, uğursuzluk yapma hakları oluyor.
Kuramadıkları için.” Peki V’nin ideolojisi neydi? Nasıl bir sistem istiyordu? Aklınıza ne geliyor? Siz bunu düşünürken, ben okudukça, düşündükçe her insanın
yaşaması gereken 2 aşamalı uyanışı anlatayım. Birinci uyanış, az önce saydığımız kendini sosyalist,
komünist, liberal vs… diye tanıtan insanların hiçbir ideolojilerinin olmadığını
fark etmedir. Uyanışın ikinci aşaması ise belirsizlik sunan şeyin ideoloji
olamayacağını görmek ve Dünya tarihinde bugüne kadar hiçbir ideolojinin ortaya
konmadığını fark etmedir. Onun için az önce “Kendisine sosyalist, komünist,
kapitalist, liberal diyen insanları duyunca aklınıza ne geliyor? Sizce nasıl
bir sistemi savunuyorlar?” dediğimde küçük bir ihtimalle, aklınıza, sorgulansa
hiçbir şekilde altını dolduramayacağınız sağdan soldan duyduğunuz bir iki ezber
cümle geldi, büyük bir ihtimalle hiçbir şey gelmedi. Hiçbir şeyin gelmemesi,
birincisinden daha iyidir. Rahat olun. Dünyada hiç kimsenin aklına bir şey
geliyor değil. Birbirinizi kandırıp duruyorsunuz. Onun için V for Vendetta filminde, film boyunca devam eden o
kadar muhabbet, özlü sözler, derin anlamı varmış gibi söylenen sözler filmin
sonunda somut hiçbir yere varmadı. Varamazdı da. Koştular ve durdular. Bu
kadar. Çünkü dünya tarihinde ideoloji diye bir şey hiçbir zaman olmamıştır. “Yok ya vardır herhalde bir şeyler” diyecekseniz. Hadi bir
tanesinin üzerine gidelim. Mesela PKK’lı gibi konuşalım. - Bizler Fars Devleti kurmak istiyoruz. Bunu istediğimiz
için bu uğurda her türlü katliamı, uyuşturucu ticaretini gerçekleştirebilir,
tecavüz çiftlikleri kurabiliriz. + Niye ki ne işe yarayacak Fars Devleti. Bir işe
yarayacaksan, buyur Türk Devletinin başına geç. - (Ulan hakikaten ne işe yarayacak! Dur itiraz edilemez
pozitif anlamlı bir şeyler söyleyeyim) Anadilde eğitim olacak. Böylece Fars
çocukları Farsça eğitim alabilecekler. + İyi de sen önce sorun olarak anadilde eğitimi söyledin.
Sonra Farsça eğitim dedin. Anadilde eğitim sorununu çözmüş olmadın ki. Kurduğun
sistemde, birisi “ben Ugandaca eğitim istiyorum” dediğinde bile sistemin bunla
ilgili istihdamı ve altyapıyı sağlıyor, herkesi farklı farklı dillerle sınav
yapabiliyor ve buna rağmen ortak bir sıralamaya sokabiliyor olması lazım. Değil
mi? Bunların hepsini düşündün, planladın ve hazırladın. Değil mi? - Ya ben bunları daha önce düşünmemiştim. Genelde “ana dilde
eğitim” dediğimde kimse ötesini sorgulamıyor böylelikle devamlı olarak eğitim
isteyen insan pozisyonunu koruyabiliyordum. Arkadaşlar! İdeoloji diye duyduklarınız, siyasi arenada
insanları kandırmak için uğraşanların blöfüdür. Mutlaka üzerine gidin. Örneğin
“işçiler, emekçiler” diye konuşuyorsa, “Bir insan ne olursa işçi olur? Ne
olmazsa işçi olmaz? İşçinin tanımı ne?” diye sorgulayın. Ya da mesela
liberalizm diyerek özgürlükten bahsediyorsa, özgürlüğün tanımını isteyin. Bu
arada, hiçbir şekilde özgürlüğün tanımını alamayacaksınız. Özgürlüğün tanımını
Devrim Dersleri – 5’te yapacağız. Bu şekilde ezberlerini bozdukça nasıl saçmaladıklarını ne
kadar yetersiz olduklarını, aslında her şeyin blöf olduğunu apaçık
göreceksiniz. İşte, blöf olduğu için, ne yazık ki, şovmen ve
dolandırıcıların oyun alanı haline dönüşmüş sözde siyasi arenada, istisnasız
hepsi “bir ideolojisi var, bir şeyler yapmak istiyor ama engel olunuyor”
pozisyonunu korumaya çalışmaktadır. Bunun bir adım ötesini görmediniz,
göremeyeceksiniz de. İşte bu belirsiz ortamda, örgütler tarafından siyasi parti
tabelaları ardı ardına açılır. Hem böylece savundukları bir şey varmış gibi
yapmış olurlar hem de siyasette dönmemesi gereken ama ne yazık ki dönen korkunç
bir parayı elde ederler. Para döngüsünün kurulmasının ardından, hepsinin suç
ortağı pozisyonunda kemik bir seçmen kitlesi oluşur. Siyasi parti tabelaların
ardı ardına açılması ve suç ortağı pozisyonunda kemik bir seçmen kitlelerinin
oluşması ortada bir görüş olduğuna dair insanları bir kat daha yanıltır. İşte bu suç ortakları, propagandalarla herhangi bir yerin
suç ortağı olmamış seçmenlerin “tepki oylarını” yönlendirmeye çalışarak merkezi
ya da yerel yönetimleri elde etmeye çalışır. Bütün bu sürecin sonunda, tepki
oyları sebebiyle yönetimler değiştikçe sadece kadrolar değişir. Bu kadar. Bu sürecin en üzücü yanı ise tepki oyu vererek yönetimi değiştirenlerin bir şey başardıklarını zannetmeleridir. Filmin sonunda seçimi kazananlar, ister merkezi ister yerel yönetimin başına geçmiş olsun, aynı öncekiler gibi “çok çalışmak
istiyor ama engel olunuyor” pozisyonunu korumaya devam eder. Hiçbirinin bir şey istediği yoktur. Sadece haydutluklarına
yol yapıyorlar. Zaten istiyoruz dedikleri şeylerin de bir gerçekliği yoktur.
Bunların hepsi blöftür. “Al sana toprak veya al sana makam, hadi yap yapmak
istediğini. Kur devletini, hukuk ve ekonomik düzenini” de. Bak ne oluyor! “Yok yapma, ezberimi bozma. Ben devamlı isteyeceğim. Sen de
devamlı vermeyeceksin. Bu belirsizlikte her türlü haydutluğu, hırsızlığı,
katilliği, tecavüzcülüğü, uyuşturucu kaçakçılığını yapma hakkım olacak. İşi
ciddiye bindirme lütfen. Bir adım ötesine geçme. Bırak bedavadan her ay
hesabıma yatan parayı gece, kulüplerde yemeye, sabah ise çok umurumdaymış gibi,
sanki bir çözümüm varmış gibi “ülkede ekonomik kriz var” edebiyatı yapmaya
devam edeyim.” Belirsizlik yaratma ve çok faydalı olacakmış ama engel
olunuyormuş pozisyonunu koruma, dolandırıcılığın ilk ayağıydı. İkincisi ise hedef alındıkları algısını oluşturma
çabalarıdır. “Hedef alınıyorsam demek ki önemliyim, hedef alınıyorsam demek ki
bir şey savunuyorum, bir davam var” algısını oluşturmadır. “Kim bunları neden hedef alsın yahu” dediğinizi duyar
gibiyim. Zaten onun için, hedef alınacak hiçbir yanlarının olmadığını
bildikleri için, sırf hedef alınıyor görüntüsü vermek için insanları tahrik
edip dururlar. Örneğin, sosyal medyada özellikle YouTube’da kendini
Müslümanmış gibi gösteren bazı tahrik üstatlarının, tarihte yaşamış ve
gerçekten büyük işler başarmış ve onların tırnağı olamayacak kişilere hakarete
varan sözler söylediklerini duyarsınız. Bunun karşılığında da küfür yer
dururlar. Arkadaşlar bu insanların sabah akşam küfür yiyor olmaları,
senin bilmediğin bir şeyi biliyor da onun için hedef alınıyor olduğunu
zannettirmesin. Öyle zannedilsin diye zaten küfür yiyecekleri konuyu özellikle
seçip insanları tahrik ediyorlar. Ayrıca bu şekilde sanki senin için
savaşıyormuş, sen ona borçluymuşsun gibi bir durum oluşturmaya çalışıyorlar.
Bunları yemeyin. Kendinizi bu, vakit kaybından ibaret bomboş karakterler için
taraf etmeyin. Hedef alınma konusunun başka bir versiyonu olarak
kendilerine sanal düşmanlar da yaratırlar. Bunu yazarken tam, internetten
kendine düşman yaratmaya bir örnek bakacaktım ki, Twitter’da harika bir örnek
düştü önüme. Bakın şimdi kimler nereleri hedef almış da kahramanımız nereleri
kimlerin elinden kurtaracakmış. “Tarım Bakanlığı’nı Bill Gates Vakfı’nın tasallutundan,
Sağlık Bakanlığı’nı Dünya Sağlık Örgütü’nün vesayetinden, Millî Eğitim
Bakanlığı’nı Amerikan Fulbright Komisyonu’nun vesayetinden kurtarmak için
gereken mücadeleyi mecliste etkili bir şekilde yapacağız” Normalde bir psikiyatriste söylediğinde şizofreni tedavisi
başlattıracak sözleri, kamuya hitaben söylüyorlar. İnsanların da hoşuna mı
gidiyor acaba “Bill Gates tarafından hedef alındığını” düşünmek. Elbette hepinizin bildiği gibi, bakanlıklar tarikat, aşiret,
örgüt gibi bilumum ilkel yapılanmaların; “tepki oyu veriyorum” diyen insanlar
yüzünden çeşitli belediyeler de kravatlı teröristlerin işgali altındadır. O
kurumların bunlardan temizlenmesi gerekmektedir. Tabi bunları hedef alamadığı
için sanal düşmanlarla insanları oyalayıp duruyor. Fakat mevcut düzende seçime girerek bunları yapacaksan zaten
bu ilkel yapılanmaları hedef almaman gerekiyor. Tahmin edin neden? Doğru bildiniz. Çünkü bunların ciddi bir oy potansiyeli var.
Mevcut seçim sisteminin, kontrolsüz cumhuriyet rejiminin ne kadar yanlış
olduğunu buradan bir kere daha teyit ediyoruz. Bu arada filmde V için yaratılan düşman ne kadar basit
yazılmıştı öyle. Çizgi filmlerde kötü karakteri çocuk anlayabilsin diye
yapılanlar seviyesindeydi. Fakat ben bir şey sormak istiyorum: Bu kötü karakter ne yapıyordu da kötüydü? V ne yapıyordu da
iyiydi? V’de olan ama kötü karakterde olmayan şey neydi? En temelde o da
hırsızdı bu da hırsız. Yapılan makyajları kaldırsan ikisi arasında ne fark
bulabilirsin ki? Neyse… Şimdi insanları kandırmaya çalışan sözde dava
adamlarının üçüncü ve son özelliğine geçelim. Bakanlıklar, çeşitli ilkel örgütlenmelerin işgali altında
dedik ya. O zaman kadro sever suç şebekelerinin üçüncü özelliğini, “bir
ideolojileri varmış gibi yapmak için sembol karakter yaratma çalışmalarını” bu
kadrocu tarikatlar üzerinden anlatalım. Ama öncesinde bir benzetim yapmak istiyorum. Programcı
arkadaşlar bilirler. Çok kanallı program yazarken kanallar arası
senkronizasyonu sağlamak için senkronizasyon nesneleri kullanılır. Sen ne zaman
bir senkronizasyon nesnesi yaratsan, Windows çekirdek için söylüyorum,
çekirdekte de bir isimli nesne yaratılır. Çekirdekte yaratılan o senkronizasyon
nesnelerinin nesi vardır, biliyor musun? İsimleri. Bu kadar. Onun için isimleri
de “isimli nesnelerdir”. O isimler üzerinden senkronizasyon sağlanır. Sadece isim.
İşte isimden başka hiçbir şeyin olmaması durumu, lider diye birilerini
pazarlayarak haksızlık yapan örgütlenmelerin birebir eşleniğidir. Ne zaman
“bilmem neciler” diye isim duysam, aklıma bu isimden başka bir şeyi olmayan
isimli nesneler gelir. Ciddiye alıp bu kadar ismi zikredilen kişi ne yapmış
diye bakıyorsun, hiçbir şey yok ya. Hiçbir şey. Ondan sadece isim duyuyorsun,
devamlı birilerinin isimleri söyleniyor. İsimden öteye geçilmiyor. Örneğin, bu günlerde bin bir çeşit rezilliği çıkan bir
tarikat var. Lider diye şu anda yaşamayan bir şahsın ismi söyleniyor. İsmini
zikrettikleri şahıs lokomotifte mi vagonda mı ne Arapça sağdan sola okuma
öğretmiş. Anlata anlata bitiremiyorlar. Elbette anlata anlata bitiremedikleri
şeyin bu olması, elde başka bir şeyin olmamasından kaynaklanıyor. Ciddiye alıp
"İyi güzel de anlata anlata bitiremediğin şeyi herhangi bir Arap ülkesinde
her gün yapıyorlar. Ne bu şimdi?” desen. Muhtemelen “Ya kardeşim ne ciddiye
alıyorsun. Söyleyecek başka bir şey bulamıyoruz. Ondan bunu inanılmaz bir
şeymiş gibi anlatıyoruz” diyecekler. O zaman öyle demeyelim de şöyle bir soru
soralım. Vagonda Arapça sözcük okutmuş birini ruhani lider diye
belledin ya, böyle yaptığına göre haksızca kadrolaşma, yasal hırsızlık, tarikat
yurtlarında küçük çocuklara tecavüz gibi şeyleri yapmayacaksınız değil mi? Aaa
bir dakika, siz bunların hepsini zaten yapıyorsunuz. E ne işe yaradı o zaman adlarını söyleyip durduğun sözde sembol karakterler, anlata anlata bitiremediğin o ulvi
davranışları? Arkadaşlar! Kendilerine ne diyorlarsa desinler, avamın
örgütlenmesi çıkar çetesinden ibarettir. Böyle değilmiş gibi yapmak için
kendilerine taktıkları sıfatların ya da birilerini düşman belleyip onlara
taktıkları sıfatların ve bunları çok fazla kişiden gayet kendilerinden emin bir
şekilde duyuyor olmanız sizi yanıltıp, bu sıfatların herhangi bir tanımının olduğunu
zannettirmesin. Bu kurgu terminolojiden uyandığınızda sanki farklı kulvardaymış
gibi gözüken bu ilkel çeteleşmelerin tamamının aynı davranışları sergileyen tek
bir millet olduğunu göreceksiniz. Bu arada, kurgu terminoloji dedik ya… Bak ben size sağcı,
solcu, liberal denince aklınıza gerçekten ne geldiğini söyleyeyim. Siz doğru ya
da yanlış deyin kendi kendinize. Solcu deyince aklınızda beliren şey, cinsel
ilişki konusunda daha esnek davranan insan profilidir. Sağcı deyince aklınızda
beliren şey ise cinsel ilişki konusunda biraz daha tutucu davranan insan
profilidir. Bu kadar. Yani birinin ya da bir yöre halkının cinsellik konusunda daha esnek davrandığını gördüğünüzde solcu diyorsunuz daha tutucu
davrandığını gördüğünüzde ise sağcı diyorsunuz. Peki liberal deyince? “Hayatıma bakarım, çıkarıma bakarım, yer içer keyfime
bakarım, çıkarım yoksa hiçbir şeye bulaşmam ama yine de kendimle ilgili bir şey
söylemem lazım. Hmm o zaman yaz! Liberal!” Toparlayalım. Bu çalışma ideolojiler kapsamında yaptığımız son çalışmadır.
Bugüne kadar neleri neleri işledik… Siyasi arenayı meşgul eden hayatta hiçbir kutsalı olmayan
şovmen ve dolandırıcıları… Onların yarattığı bomboş rüzgâra kapılan ve bunların aslında
kurtulmak istediği ile birebir aynı özelliklere sahip olduğunu anlayamayan
insanları… Bu insanların seçmen yapılıp seçimin kaydının da
tutulmayışını ve bunun zararlarını… Kurgu terminolojileri, olmayan düşmanları, olmayan sembol
karakterleri… Yapılan ölü istismarlarını… Hiçbir yeterliliği olmadığı halde bir şekilde makam elde
etmiş insanlardan medet umarak kaybedilen vakitleri… Aslında hiçbir davalarının olmadığını, zaten ortada bir
davanın da olmadığını… Olmayan davalarına tarih çıkarmak için yapılan
dezenformasyonları… Değişimin sadece cezalandırma hukuku ile gelebileceğini, ne
siyasi arenanın dolandırıcı ve şovmenlerinin ne de bunların seçmen kitlesinin
tüm vaatlerin Cezalandırma Hukuku çevresinde olması gerektiğinin farkında bile
olmadığını… Bunları ve çok daha fazlasını enine boyuna gerek yazı gerek
video olarak inceledik. Bir daha bu konuları işleyemeyeceğim. Bu çalışma son
olacak. Yalnız bitirmeden önce gördüğüm 3 konu var onları da bu
konuya eklemek istiyorum. Birincisi her gün gündem yorumlayan insanlar ile ilgili. Fark etmişsinizdir, Youtube sayesinde her gün gündemi
yorumlayan insanların sayısında baya bir artış oldu. Tabi işleri bu olduğu için
devamlı bir şeyleri yorumlamak zorundalar ama gündem o kadar ahım şahım konular içermiyor. Bu kadar yorumlanıyor olması, gündemdeki
olayların önemli olaylar olduğunu ya da adı geçen insanların bu derece
isimlerinin zikredilmesini hak edecek nitelikte işler yapıyor olduklarını
zannettirmesin. İkincisi ise gerçekten çok sinir bozucu. Yaşadığım ülkede bir terör örgütü tarafından ele geçirilmiş
fakat “Atatürk'ün partisi” adı altında isimlendirilmeye çalışılan bir parti
var. Ne zaman bu partinin yönetici pozisyonunda insanları terör örgütü lehine
açıklama yapsalar buraya oy verenler ışık hızıyla "2 oy için bunu yapmaya
değer mi" gibisinden sözler söylüyorlar. Hayır bunu oy için yapmıyorlar. Hatta bırak oy için yapmayı
bunu yaptıkları için oy kaybediyorlar. O kadar cahiller ki ama o kadar cahil ve
niteliksizler ki, o kadar hak etmiyorlar ki o makamları, terör örgütünün bir
ideolojisi olduğunu ve haklı olduğunu zannediyorlar. Yani bir Narko-Terör
Örgütü için fedakârlık yapıyorlar. İşte bunlara oy verip geçenler, bu gerçek ile
karşılaştıklarında, “Oy için bu yapılır mı” diye hesap sorma görüntüsü veriyor
ki, insanlar bunun fedakârlık için değil, oy için yapıldığını sansınlar diye.
Stratejik davranıyorlarmış gibi olsunlar diye. Çünkü şunun farkındalar: Yönetici pozisyonundaki, bir terör örgütü için fedakârlık yapacak kadar alçalıyorlarsa, seçmeni olarak onlara
da aynen bu durum yansımış olacak. Onun için fedakârlık yapılmadığının
stratejik davranıldığının algısını oluşturmaya çalışıyorlar. Hayır anlamadığım
şey şu, stratejik davranıyor olmuş olsaydı bile bu senin yaptığını
masumlaştırmayacaktı, neden uğraşıyorsun bu kadar? Ayrıca "Ben tepki oyu verdim. İsteyerek vermedim"
demek de narko-terörizm ile yan yana gelmiş olduğun gerçeğini değiştirmiyor.
Ehli keyif olup oturduğun yerden maaşın yatmasını bekleyeceğine gidip partine
sahip çıksaydın. Ve son olarak, "Ben Atatürk'ün partisine oy
verdim" diyerek kendini eleştirilemez noktaya çıkarmış da olmuyorsun. Atatürk 1938 yılında vefat etti. Ve ortada Atatürk’ün partisi diye bir parti de
bulunmamaktadır. Atatürk’ün partisi sözüyle yapılan şey, geçmişte yaşamış,
herkesin takdir ettiği, başarılı bir insanın istismar edilmesinden başka bir
şey değildir. Güya, aklınca Atatürk’ü referans gösterecek, Atatürk’ün adını
duyunca kimse ondan yaptığının hesabını soramayacak. Herkes onun doğru bir şey
yaptığını düşünecek ve bu şekilde düştüğü durumu gizlemiş olacak. Üçüncü ve son konu ise, -ki bu beni çok rahatsız etmiyor ama
uyarmak istiyorum-, kalabalığa hitap ederken, bugün dahi, “Yüce Türk Milleti”
şeklinde hitapta bulunmaktır. Bu hitap, günümüzde kabul edilebilir bir hitap
değildir. Bu hitap çoğunlukla Atatürk tarafından kullanılırdı ve onun da
karşısında Kurtuluş Savaşını kazanmış ve ardından yeni bir devlet kurmuş bir
kitle vardı. Bugün herhangi bir savaşı kazanmış bir kitle yaşamamaktadır.
Zamanlarının büyük bir kısmı, genel olarak boş ve hatta bir kısmı tamamen
yanlış bir eğitim müfredatı ile boşa harcanmış; belki çıkış yolu olarak ömrünü kolay
para kazanma yollarında israf etmiş, belki böyle bir şeye ihtiyacı olmadığı
halde yine de bu şekilde hayatını israf etmiş, bir kısmı yasal hırsız olmuş, belki büyük bir kısmı fırsat gelmediği için yasal hırsız olamamış ama sırada bekleyen, ayrıca bahsettiğimiz Kurtuluş Savaşında kazanılmış taşınmazları satışa çıkmış ve bu
konuda sesi bile çıkmayan, belki “benim param yatsın da ne yaparlarsa
yapsınlar” diyen bir kitle var. Elbette istisnalar da var. İşte o istisnalar
Büyük Türk Milleti’dir. Onları ortaya çıkaracak düzen ise Adil Dünya Düzeni Bildirisinde anlatılan düzendir. Dikkatli okursanız, Adil Dünya Düzeni büyük bir
eleme sistemidir. İşte o eleme sürecinden sonra gördüğünüz her kalabalığa, Türkiye
için söylüyorum, “Büyük Türk Milleti” şeklinde hitapta bulunabilirsiniz. Ama
eğer şimdi yapar ve o insanların doğru tercihler yapmaları noktasında bir
beklenti içine girerseniz büyük büyük hayal kırıklıkları ve mahcubiyetler
yaşarsınız. Unutmayın: Yasal hırsızların da oy verdiği bir düzende yasal
hırsızlığı bitireceğin vaadinin işe yarayacağını beklemek hayalperestliktir. “Benden uyarması” diyerek ideolojiler konusunu
bitirelim. Artık yeni ve farklı çalışmalarda görüşmek umuduyla… Not: Devrim Dersleri serisinin sonunda Dünya Tarihinin ilk
ideolojisini yayınlanmış ve ilk ideolojik siyasi partisini kurmuş olacağız. |
6 Nisan 2024 Cumartesi
V for Vendetta'nın İdeolojisi
at 14:11 0 comments
Labels: Genel
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)