8 Eylül 2024 Pazar

Rant Çeteleri ile Mücadele Rehberi

Yasal Hırsızların “bir şey savunuyormuş” gibi gözükmek için insanları tahrik edip, akabinde tepki görmesi zanaatlarının icrasıdır. Çünkü tepki görmek, insanların gözünde tepki görenin hedef alındığını düşündürtür ve bu da o hırsız ile ilgili “hayatta savunduğu bir şey var” algısını oluşturur. Böylece sadece sıradan basit bir yasal hırsız olduğu gerçeğini gizlemiş olur. 

Örneklerle gidelim.

İlk örneğimiz devasa bütçeleri, uçsuz bucaksız harcamaları ile hükümet beslemesi olan bazı “din görevlileri(!)” olsun. (“Din görevlisi(!)” de ne demekse artık). Ne olduğunu, nerenin beslemesi olduğunu unutup, “Kardeşim sende bu kadar paranın ne işi var? Bu para kimin parası?” sorularına hiçbir cevap veremeyeceği hali ile “namus”, “ahlak” gibi sözcükleri kullanarak insanların kötü olduğunu ima edip birilerine sataşması ve akabinde bu konuda tepki alması, böyle birinin bu cümlenin başında saydığımız sıfatların hepsini gizlemesini sağlar. Çünkü tepki gördü ya sanki savunduğu bir şey varmış gibi oldu. Bunun yanında, “Namus, ahlak gibi sözcüklerin senin ağzında ne işi var!” denmekten daha öte hiçbir sözü hak etmedikleri o halleri ile zamanında büyük işlere imza atmış, savaşlar kazanmış, ülke, devlet kurmuş, tırnağı olamayacağı insanlara terbiyesizce laf atıp ve bu konuda da tepki görmeleri ile de tekrardan insanları ana konudan uzaklaştırmayı başarmış olurlar. Üstelik terbiyesizlik yapmaya çalıştıkları insanların büyük bir fedakarlıkla kurulmasına vesile oldukları ülkenin bütün nimetlerinden faydalanarak yaparlar bunları. (Aynı, zamanında, IŞİD’ten kaçan PKK’lıların, TSK’nın sağladığı güvenlikten faydalanmak için Türk sınırında kuyruğa girmeleri ama her fırsatta “ezildim, sömürüldüm, asimile oldum” türküsü söylemeleri gibi…)   

Bu davranışları sadece “din görevlisi(!)” sıfatındaki insanlardan değil, dini kimliği varmış gibi yapmaya çalışan birçok hükümet beslemesi yasal hırsızdan görebilirsiniz. Kabahatleri ile oturmaları gerekirken, bırak oturmayı; söküğünü dikemez, hayatın gerçeğinde bilim teknolojiden, tarım hayvancılığa kadar hiçbir alanda en ufacık bir katkısı olmayan o halleri ile, din ile ilgileniyormuş gibi yapıp, din sosuna batırılmış cümleler kurarak birilerine sataşmaya çalışırlar. O din sosuna batırılmış cümleler de zaten, dini değeri olduğu için değil, birilerine sataşarak iş yapıyormuş görüntüsü vermek için kurulur. Ne yazık ki bu davranışlarından dolayı kimi hükümetler tarafından gerçekten beslenmektedirler de. 

Şimdi ikinci örneğimize geçelim.

Encodeum’un sıkı takipçileri iyi bilirler.

Türk, İngiliz, Fransız gibi ulusların, zamanla izole kavimden ulus devlete evrildiklerini… 

İzole kavim oldukları zamanlarda örneğin “Neye göre Türk, İngiliz, Fransız’sın?” sorusu “Konuştuğum dile göre” denilerek cevaplandırılabilirken, teknoloji devrimi ve uluslararası firmaların ortaya çıkışı ile birlikte hemen herkesin en az 2 dil konuştuğu günümüz dünyasında artık bu cevabın da yeterli olmadığını… 

Günümüz ulus devletlerinde örneğin “Neye göre Türk’sün?” sorusunun, “Vatandaşlık bağıma göre Türk’üm” şeklinde cevaplanabilir olduğunu ve bunların hiçbirinin Kürt için geçerli olmadığını daha önceki çalışmalarımızda açıklamıştık. 

Çünkü izole kavimden ulus devlete evrilişin, var olduğu iddia edilen Kürt kavmi için gerçekleşmediğini, onun için “Bir insanın Kürt olup olmadığını nasıl anlıyorsun? Neye Göre Kürt’sün? Delilin ne?” sorularının bugün hiçbir cevabının olmadığı gibi bundan sonra da hiçbir zaman olamayacağını da eklemiştik. 

Daha da ilginci, bahsettiğimiz izole kavimden ulus devlete evrilişin “Kürt” için gerçekleşmeme nedenin Kürt diye isimlendirebilecek bir kavmin tarihsel olarak hiç var olmaması olabileceğini söylemiş…

Farsça “Kürt”, “Ekrat” gibi kelimelerin tarihsel metinlerde etnik kimlik olarak kullanılmadığını…

Bunu desteklercesine, var olduğu iddia edilen Kürtçe dilinin, dilbilimsel olarak müstakil bir dil olarak ele alınmasının ise çok zor olduğunu da özellikle vurgulamıştık. 

Kürt tarihi diye bir şey çıksın diye yapılan dezenformasyonları, tahrifatları bir kenara koyduğunda ne tarihsel olarak Kürt diye isimlendirilebilecek bir kavmin varlığı, ne dilbilimsel olarak Kürtçe diye isimlendirilebilecek bir dilin varlığı ikna edici bir şekilde ispat edilemiyorken…

İspatlansa bile, dediğimiz gibi “Neye göre Kürt’sün?” sorusunun ne bugün ne yarın, hiçbir zaman bir cevabı olmayacakken…

Ama eğer ispatlanamıyorsa da -ki eldeki verilerle öyle gözüküyor-, bırak “Neye göre Kürt’sün?” sorusunun ne bugün ne yarın, hiçbir zaman bir cevabının olamayacağını, bugüne kadar içinde Kürt sözcüğünün geçtiği cümlelerin tamamı boşa düşecekken…

Zaten günümüz global dünyasında da bunların hiçbir önemi kalmamış, “olsa ne olur olmasa ne olur” noktasına ulaşmışken, “Neden Kürt kelimesini bir etnik kimlik olarak kullanmak için insanlar kendini zorluyor? Ve ispatla dense hiçbir şekilde ne tarihsel olarak varlığını ne dilbilimsel olarak dilini ne de kendisi için “Kürt’üm” ifadesini kullanıyorsa kendisinin, ne başkası için “Kürt” ifadesini kullanıyorsa o başkasının var olduğu iddia edilen “Kürt” kavmine mensup oluşunu ispat edemeyecek ve kendini de “iddia ettiğini ispatlayamayan” insan durumuna düşürecekken neden bu davranışı sergilemeye çalışıyorlar?” derseniz… 

Bunu yapan birinci grup; bir, doğrudan bir çıkarı olmayıp, “olmayan suçların suçluluk duygusunu yaşayan” saf insanlardan ve iki, eğer kendine Kürt demek zorunda olduğunu zannedenler doğuştan gelen ortak bir özelliğe sahip olup, o özellikleri hedef alınmış, kahramanını arayan bir grup olarak gözükürlerse, onlar da bunların aradığı kahraman olurlar belki diye umut taşıyan Woke kültürünün ucuz kahramanlarından oluşmaktadır. Ayrıca bu ucuz kahramanlar bu konuyu sinematografik cümle kurmak için bir fırsat olarak da görürler. Dur hemen biz de bir tane sallayalım:

“Kürtlerin verdiği bağımsızlık mücadelesine saygı duyuyorum.”

Kesinlikle böyle bir cümle ile karşılaştığınızda karşı tarafla senkronize olmayın. Hemen sormaya başlayın.

Kürtler derken kimleri kast ediyorsun? Kast ettiğin kişilerin Kürt olduğunu nasıl anladın? Bağımsızlığın tanımı nedir? Bağımsızlık mücadelesi nasıl verilir? Kast ettiğin kişiler ne yapıyor da iddia ettiğin bağımsızlık mücadelesini vermiş sayıyorsun. Somut bir örnek verir misin? “Kürtler dediğim şunlar ve onlar da şu işi yaptılar. İşte bu, bağımsızlık mücadelesidir” şeklinde… Kimlerin Kürtler olduğunu açıklayıp, bağımsızlık mücadelesinin tanımını da yapıp, verildiğini ve saygı duyduğunu söylediğin o mücadele için de somut bir örnek verdikten sonra, bize Kürtler dediğin kişilerin şu anda neyi yapamadığını, var olduğunu iddia ettiğin mücadeleyi kazandıktan sonra neyi yapmaya, neyi başarmaya başlayacaklarını da söyler misin? Bunların hepsini bitirdikten sonra da senden saygı duymanın tanımını rica edeceğim.

- “Ya ne yaptın sen. Bıraksana, şöyle ağız tadıyla derinliği varmış gibi olan bir iki tane sinematografik cümle kurup piyasa kasalım. Sal beni abicim. Sal beni.”

İyi, peki.

Bir tane daha sallayalım. Bunu da siz kendiniz yapın.

“Asimilasyon ve soykırım süreçleri yaşamış Kürt halkının acılarını paylaşıyor, var olma mücadelesini saygıyla selamlıyorum.”

Şimdi ikinci gruba geçelim.

İkinci grup ise bu Narko-Terörizmin yarattığı ranttan doğrudan çıkarı olanlar, cebini dolduranlardır. Bunlar, bu konuya odaklanıldıkça arka planda dönen rantın gizleniyor olmasından oldukça memnundurlar.

Narko-terörizmin sonucu olarak ortaya çıkan rantın bir kısmını, ne işe yaradıkları, neden maaş aldıkları hakkında hiç kimsenin bir fikrinin olmadığı, örgüt kadrosundan milletvekili olmuş, bedavadan kazandıkları paralar ile aldıkları pahalı markalı takım elbiseleri giymiş kravatlı teröristler yer. Bunlar, az önce anlattığımız gibi “Kürt” sözcüğünün etnik kimlik olarak alınmasındaki sıkıntıların hiçbirini açıklama zahmetine katlanmadan, her fırsatta Kürdistan sözcüğünü cümle içinde geçirerek, insanların sinir uçlarına dokunurlar ve tepki alırlar. Bu konuda tepki alarak, az önce de dediğimiz gibi, arkada dönen rantı gizlemiş olurlar ve üstüne bir de “savunduğu bir şey olan insan” görüntüsü verirler.

Bu 2 gruptan hariç dönen rantı yiyen bir başka grup ise, hayatta kendini ispat edebildiği hiçbir başarısı olmayıp, kendisinin “Kürt” olduğu söylenmiş ve o da sorgusuz sualsiz kabul etmiş ve başka insanlardan farklı olduğunu düşünerek şeytani mutluluk yaşayan insanlardır. Bu şekilde “Kürt”, “Kürdistan” sözcüğü cümle içinde geçtiği zaman kendileri hakkında konuşulduğunu, kendilerinin gündem olduğunu zannederek tatmin olurlar. Bu biraz da manevi ranttır. Hatta, “Kürt”, “Kürdistan” gibi sözcükleri geçirenlerin gördükleri tepkileri üzerlerine alınarak taraf bile olurlar. Bunun sonucu olarak ikinci grupta anlattığımız rantçıya borçlu olduğunu düşünmeye başlarlar. Artık bu grup, bir üst paragrafta anlattığımız grup için her şey için kullanılabilecek bir rant haline dönüşmüş olur. 

Bir başka grup ise mücadele etme iddiasında olduğunu öne sürüp, dağda haydutluğa ehliyet aldığını düşündürerek dağda, mağarada, köyde her türlü suçu işleyenlerdir.

Kimisi de şehirde her türlü hırsızlığı yapabileceğini iddia eder. Elektrik çalar, mafyalaşıp insanları gasp eder vs…

Bu rantçıların hepsi, işledikleri suçları, katilliklerini, yağmacılıklarını, hırsızlıklarını konuşmanızı değil; “Kürt”, Kürdistan” gibi sözcükleri cümle içinde geçirerek tepkinizi bu konularda harcamanızı isterler. Bu konularda kal ne dersen de, ne tepki gösterirsen göster, onun için önemli değildir. Yeter ki bu konuların dışına çıkıp, hayatın gerçeğinde basit bir yağmacı, hırsız, katil olduklarını işleme.

Diğer örneğimize geçmeden, konu dışı olarak şunu not etmek isterim: İzole kavimden, ulus devlete evrilişin bir sonraki aşaması “Kontrollü Üreyen Uluslar vs Kontrolsüz Üreyen Uluslar” şeklinde olmalıdır. İnsanlar, Kontrollü Üreyen bir aileye, bir ulusa ait olup olmadığına göre kendilerini sıfatlandırmalı ve koydukları yasalar ile kontrollü üremeye geçmiş ülkeler kontrolsüz üremeye devam edenlere karşı set çekmeli, sınır güvenliğini sağlamalıdır. Bu tip hayatın gerçeğine ait, insanların can ve mal güvenliğine ait konularda; işgüzarlık yapmaktan, ilgi çekmeye çalışmaktan başka hiçbir şey yapmayan Woke kültürü ve onun ucuz kahramanları dikkate alınmamalıdır. 

Bir diğer örneğimiz ise solculuk iddiasının arkasındaki ranttır. Bugüne kadar hiçbir yerde tanımı yapılmamış solculuk muhabbeti de aynı diğerleri gibi bir yasal hırsızlık yöntemidir. İnsanların boş beleş bir şekilde ayırt edilerek karşı karşıya getirilip üzerlerinden rant elde etme çabasıdır. Kendisini bu sıfatla anan, “sol dernek” adı altında açılmış yerlerde takılan niteliksiz, vasıfsız, hayatta hiçbir konuda hiçbir şeye faydası dokunmamış ve o halleri ile kendilerinin ve oraya gelen çömezlerin farklı olduğunu, başkalarının başka bir -ist kendilerinin başka bir -ist olduğunu söyleyen o cahil tipleri gidin bir görün. Görün, arkada döndürdükleri dolapların fark edilmemesi için altı bomboş sloganlarla nasıl ortalığı bulandırdıklarını, gündemi meşgul etmeye çalıştıklarını. Es kaza birisi yanlışlıkla hedef alsın. Ortalığı ayağa kaldırırlar "beni hedef aldırlar" diye. Onlar da rantları ortaya çıkmasın diye, “Düşünceleri(!) var” ve “O düşünceleri(!) hedef alınıyor” algısının oluşturup, sizin de o çerçevenin içinde kalmanızı istiyorlar. Bunlara küfür etmekten tutun da yanılmış ve solculuk diye bir ideolojinin var olduğunu kabul etmiş halinizle “Gerçek(!) solculuk bu değil” demeye kadar, ne söylerseniz söyleyin zarar veremezsiniz. Hatta tam tersi bu çerçevede kaldığınız için memnun edersiniz. Altı bomboş, olmayan ideolojilerini hedef alıp, arkada döndürdükleri dolabı kurcalamaya başladığınız zaman gerçekten iş yapmış olursunuz. Gerisinin bir önemi yok. 

(Şunu not etmek isterim: Bir şey savunan insan görüntüsü vermeye çalışan bu tip rant çetesi mensuplarını biraz sorguladığınızda çok hızlı bir şekilde döküldüklerini göreceksiniz. İşte, döküleceklerini anladıkları tam o anda, bir refleks olarak, "istiyorum", "seviyorum", "önem veriyorum" gibi, doğrulama yanlışlama imkanı olmayan yüklemleri içeren cümlelerin ağızlarından çıktığına şahit olacaksınız. Örneğin "Özerklik istiyorum" gibi... Allah Allah? Öyle bir istek beliriyor içinde öyle mi? "Evet şu anda canım özerklik istedi". Ya da başkalarından "İşçileri seviyorum" gibi... İşçi ne demek, işçiyi sevmek ne demekmiş öyle? "1918 yılında yaşanmış bir olaya çok önem veriyorum" gibi... Ha yani farklı gözükeceğim diye, tepki görücem böylece ilgi görücem diye uğraşmıyorsun. İşini gücünü, hayattaki sorunlarını bıraktın, 1918 yılında yaşandığı iddia edilen bir olaya önem vermeye başladın. Doğru mu anladım! Neyse... Burada anlattığımız rant çetelerinin tamamı başkalarını kandırmaya çalışan insanlardır. Ve bu niyetteki insanlar da her zaman belirsizlik ister. Onun için, üzerine gittiğinizde, eninde sonunda varacağı nokta belirsizlikten başka bir şey olmayacaktır. Buna, kaçak dövüşmeye başlaması da diyebiliriz. İşte tam o anda o belirsizlik içeren cümlelerle senkronlanmamalısınız. Yapmanız gereken; ilgili kişinin kurduğu cümleler içinde gözükmeye başlayan belirsizliklerin hayatta savunduğu hiçbir şeyin olmadığını gösterdiğini, kendisine o lafları kim ezberlettiyse onların en iyi ihtimalle akılsız en kötü ihtimalle dolandırıcı olduğunu ve onlardan uzak durması gerektiğini anlatmaktır.) 

Bir başka örnek olarak özellikle Anadolu’nun doğusundaki bazı tarikatlara gidin. Anormal servetlere ulaşmış, “Allah dostu” diye sundukları cehaleti paçalarından akan adamları görün. Övülecek hiçbir şeyi olmayan bu tipleri övmek için nasıl şirkin içine battıklarını, Nekrofilinin dibine vurduklarını görün. Görün, bu şekilde nasıl da arkada dönen rantı gizlediklerini. Olur da bir yerde es kaza ufacık bir işe yarasınlar ortalığı ayağa kaldırırlar "bizim şeyhimiz işe yaradı" diye. Bunları da hedef almaya kalktığınızda, din sosuna batırılmış hallerini hedef alırsanız, ya da ne bileyim, dini hiçbir değeri olmayan o giydikleri giysilerini falan hedef alırsanız onların istediklerini vermiş olursunuz. Onlar da zaten konunun bu noktada kalmasını, arkadaki rantın hedef alınmamasını istiyorlar.

Rantçılar, yasal hırsızlar sizin tepkinize muhtaçtır. Böylece hayattaki tek vasıfları ve tek kırmızı çizgileri olan yasal hırsızlıklarını, yağmacılıklarını gündem dışı bırakırlar. Bunlara istediğin kadar tepki gösterin, hatta istediğin kadar argo kelimeler kullanın vız gelir tırıs gider. Yeter ki her ay hesabına yatan hak etmediği paraya dokunmayın; haydutluğunu, gaspçılığını, hırsızlığını kurcalamayın. 

Yasal hırsızlığını konuşmadıktan sonra, Cezalandırma Hukuku hakkında konuşmadıktan sonra söyleyeceğin hiçbir söz onu tahrik etmeyecektir. Tetiklemeyecektir. Hatta senin sinirlenişin ve onun sakinliğini koruması, belki konunun özünü bilmeyenin gözünde “efendiliğini(!) korumak” gibi bile anlaşılabilir. Öyle berbat bir düzende yaşıyoruz ki, neden karnının doyduğunu, neye faydasının dokunduğunu, neden hesabına para yattığını sorguladığında -çok affedersiniz- alçak bir yasal hırsız olan adam, takım elbisesi üzerinde verdiği pozu ile saygın bir insan rolü oynamaya çalışıyor yüzsüz yüzsüz. Sen de konuyu bilmeyenin gözünde agresif bir insan oluyorsun. Onun için bu tip rant çeteleri ile muhatap olup, mücadele eden insanlara çok saygı duyduğumu ve belki bu hayatta yapılacak en kutsal işi yaptıklarını düşündüğümü söylemek isterim. Bu rehberi yazma nedenim de işte o insanlardır.

Bitirelim.

Yasal hırsızlık sahte cennettir. Dünyada bu sahte cenneti yaşayanların ateş ehli olduğu varsayılmalı (En doğrusunu Allah bilir), onun için bunlarla yan yana gelmemeye azami dikkat edilmelidir.  

Kravatlı teröristlerden, hükümet yalakası din görevlilerine… Bunların gerçek yüzlerini ortaya dökmek mi istiyorsunuz? Sadece parayı konuşun. Neden karnının doyduğun... Ne vasfı olduğunu... İnsanlığa faydası olacak ne gibi çalışma ortaya koydu da hangi yüzle ağzını açtığını... 

Konuyu dağıtmak, ana konudan uzaklaştırarak gündemi meşgul etmek için ne konu açarlarsa açsınlar, hiçbir şekilde senkronize olmadan, “Bırak sen onu. Sen neden maaş alıyorsun? Onun cevabını ver” deyin. Başka da bir tepki göstermeyin. Onların tek derdi seni o ispatsız, o belirsiz konularda tutmaktır. Bütün yasal hırsızlar dolandırıcıdır ve dolandırıcılar belirsizlik isterler. Ve arkada dönen rantı fark etmemeniz, o boş beleş konularda kalmanız, dışarı çıkmamanız için sizi tahrik ederek sadece o konularda kalmanızı sağlamaya çalışırlar. Çünkü o konularda kaldıkça isterseniz küfredin, yine ona hizmet etmiş oluyorsunuz.

Ve son olarak şunu söyleyeyim.

Bu tuzağı kuran yasal hırsızların sadece bir kısmı bunu bilinçli yapıyorlar. Geriye kalanları o kadar cahil, o kadar şuursuz ki hakikaten bir şey savunduğunu ve savunduğu şeyin hedef alındığını falan sanıyor. Örneğin daha önce hiç “Neye göre Kürt’sün? Delilin ne?” sorusunu duymamış, gerçekten kendisinin farklı olduğunu zannedenlerden, ya da ciddi ciddi kendisinin Müslüman olduğunu düşünüp, İslamiyet’in kılık kıyafet dini olduğunu sanıp bunun hedef alındığını ve bunun çok çok önemli olduğunu, çöldeki insanlar gibi, insanlar kafalarına sarık takıp dolaşsalar Dünyadaki bütün sorunların çözüleceğini, insanlığın kurtulacağını falan zanneden insanlardan bahsediyorum… Bunlar gerçekten cahildir ve gerçek yasal hırsızları taklit etmeye çalıştıklarından öyle konuşurlar. Muhtemelen hırsız bile değillerdir. Garibandır. Bu noktada işler bir kat daha zorlaşır. 

Çünkü bu tip ispat edemeyeceği şeyleri iddia ederek bu konular üzerinden iddialara kalkışanlar bunu gerçekten kötü olduğu için mi yoksa kandırılmış oldukları için mi yapıyorlar bunu tespit edip, ona göre tavır takınmak gerekiyor. Birinci gruptaysa kurtulma şansı düşük, ikinci grupta ise kurtulma şansı daha yüksektir. Bilginize…

Bu rehber, adil bir dünya düzeninde yeri olmaması gereken:

- Altı bomboş farklılık iddialarını

- Bu iddiaların propagandası ile birlikte ortaya çıkan adi suç şebekeleri ve terör örgütlerini 

- Cezalandırma Hukukun yok edilmesinden aldıkları cesaretle işledikleri bin bir çeşit suçları

- Suçun işlenmesine engel olması gereken devlet mekanizmasının adi suç şebekeleri tarafından ele geçirilmesine olanak sağlayan kontrolsüz seçim sistemi ve bunun sonucunda ortaya çıkan yasal hırsızlık yöntemlerini

- Hem terör örgütlerine insan sağlayan yegâne şey olan, hem de yağmacılığı ve çeteciliği ortaya çıkaran, hem de kontrolsüz seçim sistemi ile birleşerek kötülüğün çoğunluğu oluşturmasını ve dolayısıyla iktidarı elde etmesini sağlayan kontrolsüz üreme gibi konuları işlediğimiz son çalışmadır. Bir daha bu tip konularda yazı yazacağımı ya da video hazırlayacağımı zannetmiyorum.

Çünkü sanıyorum bu son yazı ile birlikte, Cezalandırma Hukukunun yok edildiği Şeytan tarafından kurulmuş mevcut Dünya Düzenini tüm yönleri ile işlemiş ve Cezalandırmada Adaletin sağlandığı adil bir Dünya Düzeninin nasıl olması gerektiğini de tüm yönleriyle anlatmış olduk ve geriye de bir şey bırakmamış olduk. Suç ve suçlu ile mücadele devletin adalet ve güvenlik kurumlarının göreviyse de suç şebekelerinin propagandası ile mücadele onların görev tanımlarının biraz dışında kalmaktadır. Umarım encodeum çatısı altında yayınladığımız bu çalışmalar ile bu açığı kapatmış ve Adil Dünya Düzeni savaşçılarına da büyük, kült bir içerik bırakmışızdır, naçizane. Bu çalışmalar genele yayıldıktan ve aklı başında, mantıklı, adil insanlar tarafından benimsendikten sonra, fırsat olursa -yazılımcı jargonu ile- Adil Dünya Düzenini canlıya da alırız. Bundan sonra, o gün gelene kadar inşallah, aynı eskisi gibi, bilimsel, teknik konularla ya da inanç ile alakalı evrensel niteliği olan çalışmalarla devam edeceğiz. Görüşmek üzere…