“Neyse cezası yatarız” diyordu, son derece rahat bir
şekilde. Nerden geliyordu bu rahatlık, nasıl oluyordu da kendine bu kadar
güvenebiliyordu? Çünkü o kadar emin ki sözde “cezalandırmada” bir sıkıntı
yaşamadan karnının doyurulacağından, yatıp kalkacağından, ihtiyaçlarının
karşılanacağından...
Bu ve bunun gibi cümleler aslında cezalandırma sistemine bir
kafa tutuştur. Ve eğer ki bir kimse bir cezalandırma sistemine kafa
tutabiliyorsa, bilin ki orada cezalandırma sistemi diye bir şey yok demektir. Şimdilik
burada durup başka bir konuya geçelim.
Her birey gerçekleştirdiği her eylemin sorumluluğunu almak
zorundadır. Gerçekleştirilen bir eylemin sorumluluğunu almamak diye bir şey
olamaz. Değil mi? Maalesef oluyor. Modern dünyada gördüğüm kadarıyla 3 konu
insanlara hak olarak görülüyor ve başkalarının hayatını etkilediği hatta kimi
zaman mahvedebildiği bu 3 konuda bireye hiçbir sorumluluk yüklenmiyor.
1. Oy Kullanamak 2. Hayvan Beslemek 3. Çocuk Sahibi Olmak
1-) Oy Kullanmak: Bu konuyu daha önce Seçim Sisteminde Adalet yazısında uzun uzadıya işlemiştim ama tekrardan özet geçeyim: Oy veren
kişi verdiği oyun sorumluluğunu almak ile ve verilen zararın bedelini ödemek
ile mükelleftir. Bunun için öncelikle oylamanın elektronik ortamda yapılması,
kaydının tutulması ve herkesin erişimine açık olması gerekmektedir. Tabi, oy
verme aşamasından önce vereceği oy ile işlenecek suçlara ortak olacağı,
“okudum, anladım” metni ile tebliğ edilmelidir. Böylece sorumluluk almak
istemiyorsa, güvenmiyorsa seçmen olmama hakkı da tanınmış olacaktır. Eğer
sorumluluğu kabul etmişse ve ilerleyen süreçte oy verdiği parti teröre, suça
karışmış ise bireye hem para cezası uygulanmalı hem de birey -burası çok
önemli- bir sonraki seçimde seçmen olma hakkını kaybetmelidir. Burada güzel
olan, tüm cezalandırma elektronik ortamda yapılacağı için yargıya herhangi bir
külfet de gelmeyecektir.
“Ama bir partide farklı görüşte insanlar olabiliyor?
Onlardan birinin örneğin terör propagandası yapması herkesi bağlar mı?” diye
sorulabilir.
Evet bağlar. Birincisi, bir partide farklı görüşte kimseler
oluyorsa teorik olarak orası bir parti değildir. Hele ki terör gibi bir konuda
farklı sesler var ise, o tip bir oluşuma parti demek çok zordur. Büyük
ihtimalle herkesin kendi çıkarı için birleştiği bir oluşumdur ki, “avamın
örgütlenmesi çıkar çetesinden ibarettir” gerçeğini göz önünde tuttuğumuzda, bu
tip bir soruyu soran, belki farkında değil ama aslında, parti olarak
adlandırılan oluşumların parti olmadığının kendi ağzı ile itiraf etmektedir.
Sorumluluk alma anlayışının gelmesi ile artık partiler gerçek manada parti
olacaktır. Ve tekrardan söylüyorum: Bir partilinin tek bir söyleminin vebali
tüm partiyi ve oy verenleri bağlar. Parti olmanın mantığı budur.
İkincisi, terör propagandası yapanları partilerine toplayıp,
bunların işledikleri suçları “partimizde farklı sesler, görüşler de var” diye
geçiştirmeye çalışanlar bunları seçim öncesi açıkça söylemek ile mükelleftir.
Örneğin “Biz X’in partisiyiz, hatta X’in resimlerini bayrağın yanına da
asıyoruz ama bu sizi aldatmasın bizde X’e küfreden adam da var. Onun için
astığınız resim kimseyi yanıltmamalı, bizde X’e her türlü hakareti eden adam da
var. Bakmayın biz X partisiyiz dediğimize, oy verdiğiniz zaman bu tip insanlara
da oy vermiş olacaksınız. Bilmiş olun” demek zorundadırlar.
2-) Hayvan Beslemek: Hayvan sahibi olmak, bir can sahibi
olmaktır. Bir canın sorumluluğunu almaktır. Ne yazık ki bu bilince sahip
olmayan insanlar da bulunmaktadır ve bir eşya sahibi olur gibi hayvan sahibi
olacaklarını ve onları herhangi bir eşyayı çöpe atar gibi sokağa
atabileceklerini düşünmektedirler. Emin olun sokakta gördüğünüz başıboş
köpekler, belki bir hevesle sahiplenilip sonra sıkılınca sokağa atılmış
hayvanlardır. Burada sahiplenilen hayvanın, şahsın devlet kaydına geçirilmesi
şarttır. Bu hayvanın korunması için gereklidir. Fakat tüm bunların yanı sıra
örneğin köpek gibi insana saldırabilen hayvanı sahiplenmek ve beslemek silah
taşımak ile aynı kategoride değerlendirilmelidir. Saldıran hayvanı herhangi bir
şekilde besleyen, teşvik eden kişi, silahla saldırmış gibi değerlendirilmeli ve
bu şekilde yargılanmalıdır. Yani saldırgan hayvan, silah ile o hayvanın
saldırması ise silahla yaralama ya da öldürmeye teşebbüs ile eşdeğer olmalıdır.
Eğer hayvanlar ile ilgili genetik kod vs. üzerinden kayıt tutmayı
başarabilirsek, başıboş hayvanın vereceği zarar için dahi sorumlusunu tespit
edebiliriz. Ayrıca yeri gelmişken şunu söylemeliyim ki, avcılık denilen,
yemeyeceği hayvanı sırf hobi olsun diye öldürmek yasaklanmalı, hatta insan
öldürmek ile eşdeğer tutulmalı.
3-) Çocuk Sahibi Olmak: Artık insanların, evlenmek zorunda
olmadıklarını, evlendikten sonra da illa ki çocuk sahibi olmak zorunda
olmadığını idrak etmeleri gerekiyor. Evlilik, çocuk sahibi olma çok kutsal
şeylerdir ama bunun sorumluluğunu alamayacaksanız yapmamak yapmaktan çok daha
evladır. Evla ne demek, yapmak felakettir. Fakat ne yazık ki toplumda
“evlenmeliyim ve çocuk sahibi olmalıyım” algısı bir zorunluluk olarak görüldüğü
için, toplumda etrafa zarar vermekten başka hiçbir işe yaramayan şahısların
cirit attığını görmekteyiz. İnanın sizin ya da bir yakınınızın canı yandıysa
veya yanacaksa bu hiçbir şekilde evlenmemesi ve çocuk sahibi olmaması gereken
kişilerin dünyaya getirdiği çocuklardan kaynaklanmaktadır. Yani burada, çok çok
ufak istisnalar dışında, tüm sorumluluk ana babadır.
Peki, bunu nasıl düzenleyeceğiz?
Yoksa insanları bilinçlendirme muhabbeti mi döndüreceğiz? Bilinçlendirme
ne demek ki? Sen suç makinelerinin bilmediği neyi biliyorsun ki?
Yok, hayır biz bilinçlendirme muhabbeti döndürmeyeceğiz.
Bilinçli olmak, suç işlemeye ya da sorumluluktan kaçmaya engel değildir. Engel
olacak tek şey: cezalandırma sistemidir. O zaman burada da konuyu bireyin
tercihine bırakacağız ama elbette sonuçlarına katlanmak kaydıyla. Şimdi girişte
bahsettiğimiz hapishane sistemine geri dönelim ve çocuk sahibi olmanın
sorumluluğu meselesi ile birleştirelim.
Hapishane sistemi, suçlunun, yattığı yatağın, yediği yemeğin
ve diğer tüm masraflarının parasını ödediği hale getirilmelidir. Öyle bedava,
ekmek elden su gölden bir yatış olmamalıdır. Ya durumu yoksa? Eğer ki, anası
babası sağ ise ve -durumu olsa bile- “benim durumum yok” dediğinde bu bedel
anadan babadan tahsil edilmelidir. Böylece hem hapishane sistemini bedava yatış
olmaktan çıkarmış olacağız hem de cezalandırma sürecine çocuğun sorumluluğunu
alması gereken bireyleri de dâhil etmiş olacağız. Böylece çocuk sahibi olma
planı yapan birey yine bunun bir sorumluluğu olduğunu bilerek karar verecek.
Böylece bireyler yapacakları her faaliyetin, sorumluluğu ile
birlikte geleceğinin bilincinde olacak ve bunun bilincinde olarak kendi
tercihlerini kendileri yapacaktır. Ne yaparsa yapsın hiçbir şekilde
sorumluluğundan kaçamayacaktır.
|
26 Haziran 2019 Çarşamba
Cezalandırmada Adalet - 2
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
0 comments :
Yorum Gönder