4 Mayıs 2007 Cuma

Neden Yaratıldık Sorusuna Allah'ın İsimleri Üzerinden Bir Cevap

Aslında bu meseleyi ele alıp almama konusunda yaşadığım kararsızlık bu satırları yazdığım şu anda bile devam ediyor. Açıkçası konunun ağırlığı tedirgin ediyor beni biraz. Hayır; bu meseleye hadisi kutsi olarak aktarılan "ben gizli bir hazineydim bilinmek istedim" sözü üzerinden yaklaşmayacağım. Bu rivayet edilen söz ve bu sözün açıklamalarında bildirilen "dünyanın yaratılış gayesi aşk ve hikmettir" cümlesi açıkçası merakları tatmin etme konusunda çok da başarılı olduğu söylenemez. Hatta bu söz ile birlikte daha birçok soru da ardı ardına beliriyor insan aklında. İşin ilginci yalnızca mutasavvıfların kitaplarında geçen bu sözün hadis olduğunu bildiren tek bir delil ya da rivayet de yoktur. Ama belki de bizler anlayamıyoruz bu sözün derinliğini, ağırlığının üstesinden gelemiyoruz. Evet belki gerçekten hadis falan değil ama belki sonuna kadar doğru bir söz. Ama biz gene de bu söz üzerinden gitmeyeceğiz. Bizler cevaba Esmaü'l Hüsna üzerinden ulaşmaya gayret edeceğiz. Bu yazımızın konusu olan yaratılışın, varoluşun gayesini çözmek müslüman olabilmemizde önemli bir aşama olacak inşallah...

Evet, nedir hayatın sırrı? Neden yaratıldık? Tamam, kabul bu kadar ahenk, düzen, tasarım bir yaratıcısız olamaz ama neden yarattı? Bu sorular beni zorlarken ilginç bir tespitle karşılaşmıştım:

(...)Bir yönü daha var ki o da önemlidir: İnsanın yaratılmasının, yeryüzüne gönderilmesinin tek sebebi onun sınanıp cennete ya da cehenneme gönderilmesi değildir. İnsan, ilahi isimlere bir tecelli aynasıdır. Dünyada öyle şeyler var ki cennette yoktur.

Mesela, hastalık. İnsan hasta olacak ki dua etsin, Allah da ona Şafi ismiyle şifa versin. Mesela, günah. İnsan günah işleyecek ki af dilesin, Allah da Gafur ismiyle affetsin. Daha bunun gibi nice isimler vardır ki ancak dünyada tecelli eder. İnsan da ona o isimlere ayna olur.

Not: Bu yazı Ömer Sevinçgül’ün EZELÎ SIR KADER kitabından alınmıştır.

Tabi ya, hastalık ahirette yok. Yalnızca dünyada var. Dünyada önceki âlemde de yoktu.(bu cümlede kullandığım önce kelimesine dikkat). Yalnızca dünyada var ve Allah'ın Şafi ismi var. Yada tam tersi bir durum Allah'ın El-Bâis ismi var "Ölüleri dirilten, kabirlerden çıkaran." Bu ise dünya âleminde tecelli edecek bir şey değil, dünyadan sonraki ahiret âlemine ait.(sonra kelimesine dikkat).

Anahtar kelime tecelli etmek... Allah’ın isimlerini tecelli etmesi ne demek? Bunu anlamamız lazım. Ben buna çözüm bulabilmek için Alâddin Başar Hoca'nın Esmâ-i Hüsna kitabını alıp okudum. Bu noktada size bu kitaptan alıntılar yapmak istiyorum ince noktaların açıklandığı...

Cenab-ı Hak, daha sonra yaratacağı hayvanlara rızık olmak üzere bitkileri yarattı, sonra bu rızka muhtaç mahlûkları yarattı ve bu ikincilerin birincilerle beslenmelerinde Rezzak ismi tecelli etmiş oldu. Sadece bitkileri yaratsaydı da hayvanları yaratmasaydı, o ilk yaratılanlara rızık denilemezdi. Onlarda Hâlık, Mâlik, Musavvir gibi isimler yine tecelli ederdi ama Rezzak ismi tecelli etmezdi. Nitekim dünyamız böyle bir devir yaşadı. Bitkiler yeryüzünü kaplamıştı ama ortada bunları yiyecek hayvan yoktu. İşte o devirdeki bitkiler rızık değildiler, sadece ilahi birer eserdiler.
Esmâ-i Hüsna syf:17, Alâddin Başar

Tecelli ediş budur. Ama her isim tecelli eder mi?

Şu var ki, henüz hiçbir varlığın yaratılmadığı dönemde de , bu isimler vardı idi, ama tecelli etmemişlerdi.
Mahlukatın yaratılmasıyla tecelli eden isimler, fiilî isimlerdi; Rezzak, Hâlık, Muhyî, Mumit gibi...( encodeum not: Yazar bu hususu açıklamadan önce syf:25'te ilahi isimlerin fiili sıfatlarla ilişkisini şu şekilde açıklamış: "İlâhî isimlerden çoğu fiili sıfatlara dayanırlar. Hâlık ismi, yaratma fiiline; Muhyî ismi, ihya(hayatlandırma) fiiline; Musavvir ismi, sûret verme fiiline; Mumit(ölüm verici) ismi, imâte (ölümü verme) fiiline dayanır.")
Zâtî isimlerin varlığına bu âlemde birçok delil varsa da bu, 'tecelli' demek değildir. Meselâ, Kadîm ismi hiçbir şeyde tecelli etmez. Çünkü evveli olmamak ancak Allah'a mahsustur. Ama biz, eşyanın evvellerine bakarak bunları yaratan Allah, Kadîm'dir, ezelîdir diyebiliriz. Yani, Allah'ın Kadîm ismini eşyanın evvellerinde okuyabiliriz, fakat bu bir tecelli değildir.

Şu noktayı da önemli belirtmek isterim:
Tecelli etmek başkadır, ayna olmak başkadır. İnsanın ölümünde Allah'ın Mümit(ölümü yaratan) ismi tecelli eder, fakat Bâkî ismi tecelli etmez. Ama, insanların ölümleri Bâkî ismine bir ayna olurlar; yani biz, ölümlerde Allah'ın Bâkî ismini okuyabiliriz.

Demek oluyor ki, alêmlerin yaratılmasıyla Allah'ın fiilî isimleri tecelli etmiş oldular. Böylece gördüğümüz ve göremediğimiz ilâhi eserler vücut buldular.
a.g.e syf: 26-27
İsimlerin tecelli edişini aktardık. Her şeyde Allah'ın bir ismi, sıfatı bulunmaktadır. Her şeyde... İnsanda, melekte, şeytanda, arıda, çiçekte, bulutta, iyilikte, hastalıkta... Yaratılmışlar bu isimlerin tecellisine vesile olur. Hatta bu noktada yazarın da kitabına aldığı Bediüzzaman'ın şu sözü:


Şeriat ve sünnet-i seniyyenin ahkâmları içinde cilveleri intişar eden esmâ-i hüsnanın her bir isminin feyz-i tecellisine bir mazhar-ı câmi olmaya çalış...
Muhyiddini Arabinin de şu sözü:
Ben neye baksam Allah’ın bir sıfatını görürüm. Şeytanda bile. Ondaki de Mudill’dir.
ne güzel açıklar meseleyi.



Allah bazı sıfatlarını bizimle paylaşmıştır. Hayat, İlim, Sem(işitme), Basar(görme)... Sübutî sıfatlarından bahsetmekteyim. Bunların bizde bulunmasının nedeni O'nu bir şekilde idrak etmeye götürmesidir. Elbette Allah'ın görmesi insanın görmesi gibi değildir, elbette Allah'ın işitmesi insanınki gibi de değildir. Farkı şu ki: O'nunkiler sonsuzdur; sonsuzluk insanoğlu içinse tanımsızdır. Yani ifade edilemeyecek olandır. Fakat insanda bulunan sıfatlar sınırlıdır. Yani tanımlıdır. Aslında İslami kaynaklarda geçen Allah'ın sıfatları için kullanılan sonsuz ifadesi tanımsız ile eşdeğerdir. Yani insan gözü Electromagnetic Spectrum'da 400 nm ile 700 nm aralığındaki elektromanyetik radyasyona duyarlıdır (10^14 ile 10^15 Hertz frekansları arası). Bu demek değildir ki Allah bütün frekanslardaki Elektromanyetik dalgayı (ışığı) görür. Bu şekilde kıyas yapmak için değildir bu sıfatlar. Fakat bir şekilde var olduğunu idrak etmek içindir. Yani varlığının mahiyetini anlamak için değil, yalnızca var olduğunu anlamak için birer vesiledirler.

İnsan bu sıfatlara sahip olmasaydı, Allah'ın sıfatları ona meçhul olurdu.
a.g.e syf: 29
Bizdeki bu sıfatlar bir şekilde O'nu tefekkür etmeye, O'nun var olduğunu anlamaya götürüyor bizi. Yoksa O'nu hiç anlayamayacaktık.

İsterseniz biraz farklı âlemlerde tecelli olma hususunda isimlerden örnek verelim. Mesela Rahman ve Rahim… Rahman ismi müslüman ya da kâfir; insan, hayvan ya da bitki gibi her canlıya her türlü rızkını veren, koruyup gözeten manasına gelirken Rahim ismi ise Müslümanlara ebedi cenneti hazırlayan manasındadır. Yani Rahman ismi dünyevi Rahim ismi ise uhrevidir.
Rahman ismi dünyada nail olduğumuz nice nimetlere, Rahim ismi ise ahirette kavuşmaya namzet olduğumuz ebedi saadetlere nazarımızı çevirir.
a.g.e syf: 34

Bir de El-Kuddüs ismine bakalım. El-Kuddûs: "Her şaibeden münezzeh, çok temiz ve pak olan".
"O dehşetli Cehennem fabrikası, sair vazifeleri içinde, âlem-i vücud kainatını âlem-i âdem pisliklerinden temizlettiriyor" ŞUALAR. Buna göre Kuddüs isminin azami bir tecellisi de cehennemde tahakkuk edecektir.
Mizanda günahları ağır basan müminler, bu günahlardan temizlenmek üzere Cehenneme gidecekler ve gerekli azabı tattıktan sonra tertemiz olarak cennete varacaklardır.
a.g.e syf: 40
Diyebilir miyiz ki Cehennem dediğimiz şey Allah'ın Kuddüs isminin tecellisi?

Allah'ın sıfatları ve tecelli etmesinin izahatı bunlar. Daha detaylı ayrıntılar ve daha çok örnekler için mutlaka en sonda vereceğim linkleri takip ederek bu kitaba ulaşmaya çalışmanızı tavsiye ederim naçizane.

Bizim için önemli olan kısım geldi. Neden yaratıldık? Bu isimlerin tecelli etmesini istemesinden mi?
Hayır.(AllahuAlem)
Yaratıldık çünkü bu isimler var. Yaratıldık çünkü bu isimlerin sahibi Allah var. Bizim var oluşumuzun nedeni Allah'tır. Bu bir istek değildir. Bu bir ihtiyaç da değildir. Yukarıda 'sonra ve önce kelimesine dikkat' diyerek iki yeri belirttim. Bize göre önce Ruhlar âlemi sonra dünya âlemi sonrasında ise ahiret âlemi vardır. Yani bize göre her şey zaman düzleminde devam eder. Sırası ile. Fakat Allah katında her şey sırası ile hareket edecek diye bir şey yoktur. İşte şimdi neden yaratıldığımızı anlamanın zamanı:

Bu âlemler Allah'ın sıfatlarının tecelli edişleridir. Yani bu bir istek, ihtiyaç değildir. Kesinlikle zaman düzleminde düşünmeyin. Fourier dönüşümünü bilen arkadaşlar fonksiyonları genlik-zaman düzleminden genlik-frekans düzlemine nasıl taşıdığımızı bilirler. İşte aynen bunun gibi bize göre âlem-zaman düzlemi olan şey yani zamanda sırası ile devam eden önce ruhlar âlemi sonra dünya âlemi sonra ahiret âlemi bir başka boyuta yani Allahın sıfatları - Âlem düzlemine taşınıyor. İfade ederken zamanla ifade etmiyecez. Artık zaman yok yalnızca Allah'ın bir ismi ve ismin tecelli âlemi var. Yani ahiret Allah'ın şu sıfatlarının tecelli alemi, dünya Allah'ın şu sıfatlarının tecelli âlemi... Ruhlar âlemi Allah'ın şu sıfatlarının tecelli alemi diyeceğiz.

O zaman varoluşun nedenini bir istek değil, Allah'ın var olması olduğunu anlarız. Çünkü biz O'ndanız.

Şimdi, yazının en başında ne denmiş yaptığımız alıntıda.

Mesela, hastalık. İnsan hasta olacak ki dua etsin, Allah da ona Şafi ismiyle şifa versin. Mesela, günah. İnsan günah işleyecek ki af dilesin, Allah da Gafur ismiyle affetsin.
Peki, Bediüzzaman ne demiş:

Şeriat ve sünnet-i seniyyenin ahkamları içinde cilveleri intişar eden esmâ-i hüsnanın her bir isminin feyz-i tecellisine bir mazhar-ı câmi olmaya çalış... SÖZLER
Peki, Kur'an ne demiş:
"Biz insan ve cinni ancak bize kulluk ve ibadet etsinler diye yarattık (Zariyat Suresi, 56)

Kulluk edeceksin ki isimler tecelli olsun.
"Deki; Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var."
(Furkan suresi 77.Ayet)

Duamız olmasa yani Bediüzzamanın deyimi ile isimlerin tecellisine mazhar olmaya çalışmasak ne ehemmiyetimiz var. Yani ibadet etmemiz, ibadet etme vazifemiz O'nun bir isteği ya da ihtiyacı değil. İsimlerin tecelli edişi... Varlığımızın nedeni bu: Allah'ın isimleri…

İşte tüm bunları birleştirir tekrardan toparlarsak insanın yaradılış gayesi bir istek ya da bir ihtiyaç değildir. İnsanın var olmasının nedeni Allah'ın bu sıfatlarının var olmasıdır. Yani Cenab-ı Hakk'ın var olmasıdır. Zaman kavramını işin içine katmadan düşünürsek daha belirleyici olabilir anlatmaya çalıştıklarım. Zaten yukarda kurduğum bu cümlede : "Yani ahiret Allah'ın şu sıfatlarının tecelli âlemi. Dünya Allah'ın şu sıfatlarının tecelli âlemi." geçen alem kelimesini bilerek kullandım. Burada tecelli yeri demedim ya da tecelli zamanı da demedim. Âlem ne zamanı ne de yeri ifade etmiyor. Eğer zaman ya da yer dersem Allah'a zaman ve yer isnat etmiş olurum ki bu durum birçok âlim tarafından şirk olarak nitelendirilmiştir.

Bizler şu zamanda var değiliz. Bizler bizimle alakalı Allah'ın isimlerin tecellisinde varız. Ahiret dünyadan sonra var değil, ahiret kendisi ile alakalı isimlerin tecellisinde var, ruhlar âlemi bu dünyada önce vardı değil, ruhlar âlemi kendisi ile alakalı isimlerin tecellisinde var. İşte şimdi zamanı çıkardık aradan, kaldı bize Yaradan... Çok önemli bir husus daha var. Örneğin Şafi ismi var dedik hastalıklara şifa veren. Şimdi şu soru çok kritik:
Şafi ismi olduğu için mi hastalık var?
Hastalık olduğu için mi Şafi ismi var?

Ya da dedik ki El-Kuddüs ismi var dolayısıyla cehennem var.

El-Kuddüs ismi olduğu için mi cehennem var?
Cehennem olduğu için mi El-Kuddüs ismi var?

Şafi ismi olduğu için hastalık var. El-Kuddüs ismi olduğu için cehennem var. Zaten bu durum da her yaratılmışın neden var olduğunu bir kez daha izah ediyor. İsimler var, isimlerle birlikte tecellileri var. Zamansızlıkta yani her şeyin her an ve devamlı olduğu bir âlemde her biri ayrı bir sıfat barındıran bütün yaratılmışlar ve bütün alemler(dünya, ahiret vs...) toplanıp tek bir şeye işaret ediyor. O'na. O olduğu için bunlar var.

İnsanın varoluş nedeni Allah'ın sıfatlarının tecellisi dedik. Zaman düzleminde sınırlı bir zaman aralığında varmışız gibi dursak da, Allah'ın sıfatları düzleminde sınırsız bir aralıktayız. Biz O'ndanız ve O'nun sıfatları, tecellileri ile birlikte var olduğu için biz varız. Bu bir ihtiyaç değil, bu böyle. Varlığımızın nedeni bu iken; mahiyeti akıl+nefs+ruh'tur. Üçü birleşir insanı oluşturur, bütün yaratılmışlar birleşir sıfatları tecelli eder; sıfatlar Allah'ı gösterir. Allah ise bize iman etmemizi, O'na yönelmemizi söyler kurallar vasıtası ile. Yönelmemiz ise aslında sonsuzdur Allah katında. Çünkü yöneldikçe sıfatlar tecelli olur ve O'nun sıfatları sonsuzdur.

"Peki, Allah'ın sıfatları tecellileri birlikte olmak zorunda mı?" derseniz... Kesin bir şey söyleyemem, bu soru insanoğlunun aklını aşar. "Ama sanırım öyle ki bizler varız" diyebilirim. (En doğrusunun Allah bilir). Ama zorunluluk demek doğru olmaz, "bu, bu şekilde" deyip bırakmalıyım. Yani "Allah'ın sıfatları tecellileri ile birliktedir ve dolayısıyla bizler varız"(En doğrusunu Allah bilir) deyip bırakmalıyım Çünkü bu kısmı açıklayabilmek demek mahiyetini ifade edebilmek demektir ki o zaman bu çok büyük hata ve aynı zamanda şirk olur. Çünkü O'nun mahiyeti izah edilemez. İzah edilemediği için Allah'tır. Zaten bu yazıda anlatmak istediğimi anlatmada ne kadar zorlandığımın müşahedesi, bu mevzunun ne kadar ağır olduğunu göstermeli okuyanlara.

"Peki, bu noktada, neden yaratıldık sorusunun cevabı Allah'ın sıfatlarının tecellileri ile var olması ise(En doğrusunu Allah bilir) Allah neden var ?" derseniz bu noktayı ne bu fakir ne de başka hiç kimse hiçbir şekilde ne açıklayabilir ne tasavvur edebilir. İşte burası bu konunun bittiği yer. Bundan ötesinde ne sorulacak bir soru var ne de verilecek bir cevap var. Yalnızca çok derin ve uzun bir sessizlik...
Allah affetsin beni.

Yararlanılan Kaynak:

Esma- i Hüsna Allah'ın Güzel İsimleri - Prof. Dr. Alaaddin Başar - ZAFER YAYINLARI

3 comments :

Unknown dedi ki...

Harika bir yazı.
aklıma gelen soru ise şu;

"-Varlığımızın nedeni bu iken; mahiyeti akıl+nefs+ruh'tur. Üçü birleşir insanı oluşturur, bütün yaratılmışlar birleşir sıfatları tecelli eder;"

dediğiniz kısımda varlığın nedeni tecelli ve mahiyeti ise akıl+nefs+ruh ise bu üç madde de mahiyette tecellinin fonksiyonunun çıktısı mı olacak?

encodeum dedi ki...

Öyle diyebiliriz.

Unknown dedi ki...

Yani mesele aslında Allah'ı varolarak bilmek O'nu tanımak.
Allah yarattıklarına kendini kendisiyle tanıtıyor diyebilir miyiz?