Aslında bu
meseleyi ele alıp almama konusunda yaşadığım kararsızlık bu satırları yazdığım
şu anda bile devam ediyor. Açıkçası konunun ağırlığı tedirgin ediyor beni
biraz. Hayır; bu meseleye hadisi kutsi olarak aktarılan "ben gizli bir
hazineydim bilinmek istedim" sözü üzerinden yaklaşmayacağım. Bu rivayet
edilen söz ve bu sözün açıklamalarında bildirilen "dünyanın yaratılış
gayesi aşk ve hikmettir" cümlesi açıkçası merakları tatmin etme konusunda
çok da başarılı olduğu söylenemez. Hatta bu söz ile birlikte daha birçok soru
da ardı ardına beliriyor insan aklında. İşin ilginci yalnızca mutasavvıfların
kitaplarında geçen bu sözün hadis olduğunu bildiren tek bir delil ya da rivayet
de yoktur. Ama belki de bizler anlayamıyoruz bu sözün derinliğini, ağırlığının
üstesinden gelemiyoruz. Evet belki gerçekten hadis falan değil ama belki sonuna
kadar doğru bir söz. Ama biz gene de bu söz üzerinden gitmeyeceğiz. Bizler
cevaba Esmaü'l Hüsna üzerinden ulaşmaya gayret edeceğiz. Bu yazımızın konusu
olan yaratılışın, varoluşun gayesini çözmek müslüman olabilmemizde önemli bir
aşama olacak inşallah...
Evet, nedir
hayatın sırrı? Neden yaratıldık? Tamam, kabul bu kadar ahenk, düzen, tasarım bir yaratıcısız
olamaz ama neden yarattı? Bu sorular beni zorlarken ilginç bir tespitle karşılaşmıştım:
Tabi ya,
hastalık ahirette yok. Yalnızca dünyada var. Dünyada önceki âlemde de
yoktu.(bu cümlede kullandığım önce kelimesine dikkat). Yalnızca dünyada var
ve Allah'ın Şafi ismi var. Yada tam tersi bir durum Allah'ın El-Bâis ismi var
"Ölüleri dirilten, kabirlerden çıkaran." Bu ise dünya âleminde
tecelli edecek bir şey değil, dünyadan sonraki ahiret âlemine ait.(sonra
kelimesine dikkat).
Anahtar
kelime tecelli etmek... Allah’ın isimlerini tecelli etmesi ne demek? Bunu
anlamamız lazım. Ben buna çözüm bulabilmek için Alâddin Başar Hoca'nın Esmâ-i
Hüsna kitabını alıp okudum. Bu noktada size bu kitaptan alıntılar yapmak
istiyorum ince noktaların açıklandığı...
Cenab-ı Hak, daha sonra yaratacağı hayvanlara rızık olmak üzere bitkileri yarattı, sonra bu rızka muhtaç mahlûkları yarattı ve bu ikincilerin birincilerle beslenmelerinde Rezzak ismi tecelli etmiş oldu. Sadece bitkileri yaratsaydı da hayvanları yaratmasaydı, o ilk yaratılanlara rızık denilemezdi. Onlarda Hâlık, Mâlik, Musavvir gibi isimler yine tecelli ederdi ama Rezzak ismi tecelli etmezdi. Nitekim dünyamız böyle bir devir yaşadı. Bitkiler yeryüzünü kaplamıştı ama ortada bunları yiyecek hayvan yoktu. İşte o devirdeki bitkiler rızık değildiler, sadece ilahi birer eserdiler.
Tecelli ediş budur. Ama her isim tecelli eder mi?
İsimlerin
tecelli edişini aktardık. Her şeyde Allah'ın bir ismi, sıfatı bulunmaktadır. Her
şeyde... İnsanda, melekte, şeytanda, arıda, çiçekte, bulutta, iyilikte,
hastalıkta... Yaratılmışlar bu isimlerin tecellisine vesile olur. Hatta bu
noktada yazarın da kitabına aldığı Bediüzzaman'ın şu sözü:
Muhyiddini Arabinin de şu sözü: Ben neye baksam Allah’ın bir sıfatını görürüm. Şeytanda bile. Ondaki de Mudill’dir.ne güzel açıklar meseleyi.
Allah bazı
sıfatlarını bizimle paylaşmıştır. Hayat, İlim, Sem(işitme), Basar(görme)...
Sübutî sıfatlarından bahsetmekteyim. Bunların bizde bulunmasının nedeni O'nu
bir şekilde idrak etmeye götürmesidir. Elbette Allah'ın görmesi insanın görmesi
gibi değildir, elbette Allah'ın işitmesi insanınki gibi de değildir. Farkı şu
ki: O'nunkiler sonsuzdur; sonsuzluk insanoğlu içinse tanımsızdır. Yani ifade
edilemeyecek olandır. Fakat insanda bulunan sıfatlar sınırlıdır. Yani
tanımlıdır. Aslında İslami kaynaklarda geçen Allah'ın sıfatları için kullanılan
sonsuz ifadesi tanımsız ile eşdeğerdir. Yani insan gözü Electromagnetic
Spectrum'da 400 nm ile 700 nm aralığındaki elektromanyetik radyasyona
duyarlıdır (10^14 ile 10^15 Hertz frekansları arası). Bu demek değildir ki
Allah bütün frekanslardaki Elektromanyetik dalgayı (ışığı) görür. Bu şekilde
kıyas yapmak için değildir bu sıfatlar. Fakat bir şekilde var olduğunu idrak
etmek içindir. Yani varlığının mahiyetini anlamak için değil, yalnızca var
olduğunu anlamak için birer vesiledirler.
İnsan bu sıfatlara sahip olmasaydı, Allah'ın sıfatları ona meçhul olurdu.
Bizdeki bu
sıfatlar bir şekilde O'nu tefekkür etmeye, O'nun var olduğunu anlamaya
götürüyor bizi. Yoksa O'nu hiç anlayamayacaktık.
İsterseniz
biraz farklı âlemlerde tecelli olma hususunda isimlerden örnek verelim. Mesela
Rahman ve Rahim… Rahman ismi müslüman ya da kâfir; insan, hayvan ya da bitki
gibi her canlıya her türlü rızkını veren, koruyup gözeten manasına gelirken
Rahim ismi ise Müslümanlara ebedi cenneti hazırlayan manasındadır. Yani Rahman
ismi dünyevi Rahim ismi ise uhrevidir.
Bir de El-Kuddüs ismine bakalım. El-Kuddûs: "Her şaibeden münezzeh, çok temiz ve pak olan". Diyebilir miyiz ki Cehennem dediğimiz şey Allah'ın Kuddüs isminin tecellisi?
Allah'ın
sıfatları ve tecelli etmesinin izahatı bunlar. Daha detaylı ayrıntılar ve daha
çok örnekler için mutlaka en sonda vereceğim linkleri takip ederek bu kitaba
ulaşmaya çalışmanızı tavsiye ederim naçizane.
Bizim için
önemli olan kısım geldi. Neden yaratıldık? Bu isimlerin tecelli etmesini
istemesinden mi?
Hayır.(AllahuAlem)
Yaratıldık
çünkü bu isimler var. Yaratıldık çünkü bu isimlerin sahibi Allah var. Bizim var
oluşumuzun nedeni Allah'tır. Bu bir istek değildir. Bu bir ihtiyaç da değildir.
Yukarıda 'sonra ve önce kelimesine dikkat' diyerek iki yeri belirttim.
Bize göre önce Ruhlar âlemi sonra dünya âlemi sonrasında ise ahiret âlemi
vardır. Yani bize göre her şey zaman düzleminde devam eder. Sırası ile.
Fakat Allah katında her şey sırası ile hareket edecek diye bir şey yoktur. İşte
şimdi neden yaratıldığımızı anlamanın zamanı:
Bu âlemler
Allah'ın sıfatlarının tecelli edişleridir. Yani bu bir istek, ihtiyaç değildir.
Kesinlikle zaman düzleminde düşünmeyin. Fourier dönüşümünü bilen arkadaşlar
fonksiyonları genlik-zaman düzleminden genlik-frekans düzlemine nasıl
taşıdığımızı bilirler. İşte aynen bunun gibi bize göre âlem-zaman düzlemi olan
şey yani zamanda sırası ile devam eden önce ruhlar âlemi sonra dünya âlemi
sonra ahiret âlemi bir başka boyuta yani Allahın sıfatları - Âlem düzlemine
taşınıyor. İfade ederken zamanla ifade etmiyecez. Artık zaman yok yalnızca
Allah'ın bir ismi ve ismin tecelli âlemi var. Yani ahiret Allah'ın şu
sıfatlarının tecelli alemi, dünya Allah'ın şu sıfatlarının tecelli âlemi...
Ruhlar âlemi Allah'ın şu sıfatlarının tecelli alemi diyeceğiz.
O zaman
varoluşun nedenini bir istek değil, Allah'ın var olması olduğunu
anlarız. Çünkü biz O'ndanız.
Şimdi,
yazının en başında ne denmiş yaptığımız alıntıda.
Mesela, hastalık. İnsan hasta olacak ki dua etsin, Allah da ona Şafi ismiyle şifa versin. Mesela, günah. İnsan günah işleyecek ki af dilesin, Allah da Gafur ismiyle affetsin.Peki, Bediüzzaman ne demiş: Şeriat ve sünnet-i seniyyenin ahkamları içinde cilveleri intişar eden esmâ-i hüsnanın her bir isminin feyz-i tecellisine bir mazhar-ı câmi olmaya çalış... SÖZLERPeki, Kur'an ne demiş: "Biz insan ve cinni ancak bize kulluk ve ibadet etsinler diye yarattık (Zariyat Suresi, 56) Kulluk edeceksin ki isimler tecelli olsun. "Deki; Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var."
Duamız olmasa
yani Bediüzzamanın deyimi ile isimlerin tecellisine mazhar olmaya çalışmasak ne
ehemmiyetimiz var. Yani ibadet etmemiz, ibadet etme vazifemiz O'nun bir isteği ya
da ihtiyacı değil. İsimlerin tecelli edişi... Varlığımızın nedeni bu: Allah'ın
isimleri…
İşte tüm
bunları birleştirir tekrardan toparlarsak insanın yaradılış gayesi bir istek ya
da bir ihtiyaç değildir. İnsanın var olmasının nedeni Allah'ın bu sıfatlarının var
olmasıdır. Yani Cenab-ı Hakk'ın var olmasıdır. Zaman kavramını işin içine
katmadan düşünürsek daha belirleyici olabilir anlatmaya çalıştıklarım. Zaten
yukarda kurduğum bu cümlede : "Yani ahiret Allah'ın şu sıfatlarının
tecelli âlemi. Dünya Allah'ın şu sıfatlarının tecelli âlemi." geçen alem
kelimesini bilerek kullandım. Burada tecelli yeri demedim ya da tecelli zamanı
da demedim. Âlem ne zamanı ne de yeri ifade etmiyor. Eğer zaman ya da yer
dersem Allah'a zaman ve yer isnat etmiş olurum ki bu durum birçok âlim
tarafından şirk olarak nitelendirilmiştir.
Bizler şu
zamanda var değiliz. Bizler bizimle alakalı Allah'ın isimlerin tecellisinde
varız. Ahiret dünyadan sonra var değil, ahiret kendisi ile alakalı isimlerin
tecellisinde var, ruhlar âlemi bu dünyada önce vardı değil, ruhlar âlemi
kendisi ile alakalı isimlerin tecellisinde var. İşte şimdi zamanı çıkardık
aradan, kaldı bize Yaradan... Çok önemli bir husus daha var. Örneğin Şafi ismi var
dedik hastalıklara şifa veren. Şimdi şu soru çok kritik:
Şafi ismi
olduğu için mi hastalık var?
Hastalık
olduğu için mi Şafi ismi var?
Ya da dedik
ki El-Kuddüs ismi var dolayısıyla cehennem var.
El-Kuddüs
ismi olduğu için mi cehennem var?
Cehennem
olduğu için mi El-Kuddüs ismi var?
Şafi ismi
olduğu için hastalık var. El-Kuddüs ismi olduğu için cehennem var. Zaten bu
durum da her yaratılmışın neden var olduğunu bir kez daha izah ediyor. İsimler
var, isimlerle birlikte tecellileri var. Zamansızlıkta yani her şeyin her an ve
devamlı olduğu bir âlemde her biri ayrı bir sıfat barındıran bütün
yaratılmışlar ve bütün alemler(dünya, ahiret vs...) toplanıp tek bir şeye
işaret ediyor. O'na. O olduğu için bunlar var.
İnsanın
varoluş nedeni Allah'ın sıfatlarının tecellisi dedik. Zaman düzleminde sınırlı
bir zaman aralığında varmışız gibi dursak da, Allah'ın sıfatları düzleminde
sınırsız bir aralıktayız. Biz O'ndanız ve O'nun sıfatları, tecellileri ile
birlikte var olduğu için biz varız. Bu bir ihtiyaç değil, bu böyle.
Varlığımızın nedeni bu iken; mahiyeti akıl+nefs+ruh'tur. Üçü birleşir insanı
oluşturur, bütün yaratılmışlar birleşir sıfatları tecelli eder; sıfatlar Allah'ı
gösterir. Allah ise bize iman etmemizi, O'na yönelmemizi söyler kurallar
vasıtası ile. Yönelmemiz ise aslında sonsuzdur Allah katında. Çünkü yöneldikçe
sıfatlar tecelli olur ve O'nun sıfatları sonsuzdur.
"Peki,
Allah'ın sıfatları tecellileri birlikte olmak zorunda mı?" derseniz...
Kesin bir şey söyleyemem, bu soru insanoğlunun aklını aşar. "Ama sanırım
öyle ki bizler varız" diyebilirim. (En doğrusunun Allah bilir). Ama
zorunluluk demek doğru olmaz, "bu, bu şekilde" deyip
bırakmalıyım. Yani "Allah'ın sıfatları tecellileri ile birliktedir ve
dolayısıyla bizler varız"(En doğrusunu Allah bilir) deyip bırakmalıyım
Çünkü bu kısmı açıklayabilmek demek mahiyetini ifade edebilmek demektir ki o
zaman bu çok büyük hata ve aynı zamanda şirk olur. Çünkü O'nun mahiyeti izah
edilemez. İzah edilemediği için Allah'tır. Zaten bu yazıda anlatmak istediğimi
anlatmada ne kadar zorlandığımın müşahedesi, bu mevzunun ne kadar ağır olduğunu
göstermeli okuyanlara.
"Peki,
bu noktada, neden yaratıldık sorusunun cevabı Allah'ın sıfatlarının tecellileri
ile var olması ise(En doğrusunu Allah bilir) Allah neden var ?" derseniz
bu noktayı ne bu fakir ne de başka hiç kimse hiçbir şekilde ne açıklayabilir ne
tasavvur edebilir. İşte burası bu konunun bittiği yer. Bundan ötesinde ne
sorulacak bir soru var ne de verilecek bir cevap var. Yalnızca çok derin ve
uzun bir sessizlik...
Allah
affetsin beni.
Yararlanılan
Kaynak:
Esma- i
Hüsna Allah'ın Güzel İsimleri - Prof. Dr. Alaaddin Başar - ZAFER YAYINLARI
|
4 Mayıs 2007 Cuma
Neden Yaratıldık Sorusuna Allah'ın İsimleri Üzerinden Bir Cevap
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
3 comments :
Harika bir yazı.
aklıma gelen soru ise şu;
"-Varlığımızın nedeni bu iken; mahiyeti akıl+nefs+ruh'tur. Üçü birleşir insanı oluşturur, bütün yaratılmışlar birleşir sıfatları tecelli eder;"
dediğiniz kısımda varlığın nedeni tecelli ve mahiyeti ise akıl+nefs+ruh ise bu üç madde de mahiyette tecellinin fonksiyonunun çıktısı mı olacak?
Öyle diyebiliriz.
Yani mesele aslında Allah'ı varolarak bilmek O'nu tanımak.
Allah yarattıklarına kendini kendisiyle tanıtıyor diyebilir miyiz?
Yorum Gönder