10 Şubat 2014 Pazartesi

Kuran'da Mucize Kavramı: İsra 59

İsra 59 - Bizi, âyetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan tek şey, öncekilerin bu âyetleri yalanlamış olmasıdır. Nitekim Semûd kavmine, açık bir mucize olmak üzere bir dişi deve vermiştik. Onlar ise, (bu deveyi boğazladılar ve) bu yüzden zalim oldular. Oysa biz âyetleri ancak korkutmak için göndeririz.
Önce Mucize ve Akıl yazısında, daha sonra Fil Sûresinin Taşları ve Kuşları yazısında mucize(olağanüstülük) kavramına değinmiş ve bunun, insanın imtihan sürecini ihlal eden bir kavram olduğunu ilgili ayetleri bir anlam bütünlüğü içinde sunarak anlatmaya çalışmıştım -naçizane-.

- Ama İsra 59, olağanüstülük meselesini reddettiğine delil olarak gösterebilecek bu kadar ayetin anlam bütünlüğünü bozmaz mı? Nitekim Allah, önceki kavimlere mucize verdiğini ama bizim Peygamberimize vermediğini gerekçesi ile buyurmuş? Yani mucize bir şekilde verilmiş...

Mucize verdiğini buyurmamış, öncekilere "ayetler" verdiğini buyurmuş ama bizim Peygamberimize "ayetler" vermediğini buyurmuş.

- Nasıl yani? Kuran-ı Kerim ne peki? Peygamberimize ayet verilmemiş mi?

Verilmiş. Ama iman edebilmeleri ve salih amelde bulunabilmeleri için ekstradan (ve doğal olan) olaylar, bazı sınanma araçları veya keşifler verilmemiş. Sadece Allah'ın mesajı verilmiş.

- O zaman mucize ne? Ayet ne? Allah’ın vermediğini bildirdiği şey ne?

Güzel soru.

Öncelikle belirteyim, yukarıda okuduğunuz diyaloğu, Kur’an’da farklı anlamlarda kullanılan "ayet" kelimesinin nerede ne anlamda kullanıldığının çözülememesi neticesinde ortaya çıkabilecek kargaşaya örnek olması adına kurguladım. Zaten tarih içinde insanların, Kur'an'da mucize kavramı üzerine kafa karışıklığı yaşamasının nedeni de sınıflandırma yapmamanın yarattığı boşluk olsa gerek. Sınıflandırarak(kategorize ederek) izah etmeye çalışalım:

Kur'an'da mucize anlatıldığı düşünülen hiçbir yerde "mucize"(Türkçesi olağanüstülük) kelimesi -ki bu kelime Arapçadır- geçmiyor. Geçen ifade "ayettir". İşte tam burada, ayet kelimesi ve genel itibari ile mucize(olağanüstülük) kavramı üzerine kurulması gereken anlam örgüsü şu şekilde olmalıdır:

1. -Müşriklerin bakış açısı anlatılıyorsa- Müşriklerin istediği ayetler olağanüstülüklerdir (İsra 90-94).
Neden böyledir?

Çünkü insanda, kafa yorması gereken meseleleri risk almadan kısa yoldan halletme isteği vardır. Neden? Çünkü başarısız olmak istememesi? Neden? –“Müslüman Olmak Nedir? Ne Değildir? ”deki şekli hatırlarsak- Çünkü adil bir ortamda yapılacak olan imtihan neticesinde, dünyevi başarısızlıkta, nefsin "ilahlık" a giden yolun mühürlenerek kapanacağını fark etmesi vardır. Gerçek imtihan ve gerçek başarının aslında sadece takva üzerine olduğunu unutmuş nefs-i emmareler adaletten kaçıp kolaycılık ile işleri halletmeye kalkarlar. Olağanüstülük isteği de bunun bir yansımasıdır. Ve Allah hiçbir zaman nefs-i emmarenin şahit olacağı bir "olağanüstülük" göndermemiştir. Peki, ne göndermiştir?

2. Allah'ın gönderdiği ayetler(deliller): 3 çeşittir.

a) Peygamberlere, tebliğ etmesi için ilettiği sözler.

b) Tarih içinde yaşamış kavimlere nasip ettiği bazı olaylar, vesileler, keşifler, nimetler.
Bazılarını, bu tip bir nimet yada keşif imana sevk ettirecek, bazılarını ise zalim yapacaktır. İsra 59'da işaret edilen işte bu tip ayettir. Güncel bir örnek vereyim, atomun, atom altı parçacıkların, kuantum fiziğinin keşfi bazılarını hayranlığa, bazılarını ise atom bombası yapmaya sevk etmiştir. Eğer Kuran-ı Kerim şimdi bugün gelse idi, Allah belki de bu durumu örnek göstererek bizden önce yaşamışlara "zerre"yi gösterdiğini ve onların bunları kullanarak zalim olduğunu söyleyecekti, -kendi söz söyleme sanatına uygun olarak-

Yani Allah, iman etme ile imtihan olan insanlara hiçbir zaman olağanüstülük olarak ayet göstermemiştir(Enam - 158). İman etmemeye diretenler ise hep -ayet olarak- olağanüstülüğü istemiştir.

Allah onlara ayet olarak sözlerini, uyarılarını yani öğütlerini(Abese - 11) vermiştir. Bazı kavimlere ise, ekstradan ayet olarak nimetler, keşifler, insanı hayret ettiren doğal olaylarına şahit olma imkanını vermiştir. Bazısı bu tip ayetlerden müspet anlamda istifade etmiş, bazısı ise zalim olmuştur. Bu ikinci tip ayetin(olay, keşif) İsra 59’da son Peygamberin kavmine nasip edilmediği bildirilmiştir ki, hakikaten Peygamberin dönemi çölde çok sert geçen sözlü ve fiziki mücadele üzerine kuruludur. İmana vesile olması için yaşanan herhangi bir ekstradan olay, keşif kayıt altında da değildir. İsra 59'da geçen, daha öncekilere verilen ama Peygamberimizin o zaman muhatap olduklarına verilmeyen "ayet" budur.  Gerekçe olarak da insanoğlunun bu tip nimetler karşısında zalimleştiğini ispat etmesi olarak bildirilmiştir.

c) Sadece Resullerine nasip ettiği olağanüstülükler.
"İman etme” ile imtihan olma safhasını aşmış, sadece "salih amel" ile imtihan olan Resullerin deneyimlediği olağanüstülüklerdir. En başta, Allah’ın sözlerini(ayetlerini) alma sırasında olmak üzere sadece onların yaşadığı olağanüstü olaylar... Bunlar, halkın şahitliğine kapalıdır. Eğer ki halkın şahit olduğu bir olaydan bahsediliyorsa, bu bir üstte anlattığımız tipte ayet olarak anlaşılmalıdır.

Kısaca, hiçbir peygamber tebliğ yaptığı insanlara olağanüstülük göstermemiştir. Bu zaten -daha önceki yazılarda söylediğimiz gibi- yaratılmışlar için imtihanın kapanması olurdu bu da sünnetullaha aykırı olurdu -çünkü insanın kendi başarmadığı şeyin mükafatı da olmaz-. Allah, onlara sözlerini göndermiş ve bazılarına rahmetinin tecellisi olarak, iman etmelerine yardımcı olacak keşifler yapmalarına, bazı nimetlere kavuşmalarına izin vermiştir. Bu nimetler de ayettir. Ama bu durum sorumluluklarından kaçanları, iman etmemeye diretenleri daha zalim yapmıştır. Onun için son peygamberin tebliğinde böyle bir ayet verilmemiştir.
-Allahualem-