Müslümanlık nefsi değil; şeytanı
yenebilmektir... Nefs başkadır, şeytan başka. İman başkadır,
sevap ve günah başka. Ruh başkadır, melek başka... Tüm bunları,
yani insanı ve etkileşimde olduğu tabiatını meydana getiren
parçaları tefekkür ederken aklıma düşmüş bir cümle idi,
müslümanlık nefsi değil; şeytanı yenebilmektir.
Ama kurtuluş için şeytanı yenip
müslüman olmak yeterli olmayacak aynı zamanda müslümanlığını
muhafaza etmeyi de başarmalıdır insanoğlu. Çünkü kurtuluşa
ulaşabilmek iki aşamalı bir süreçtir. Birinci aşamada; insan,
doğayı, varoluşu sorgulayarak yani ilim ve tefekkür ile kendisini
inanmaya, nefsini ilah edinmesini engelleyecek, şükrettirecek bir
inanca yönlendirerek şeytanı yenmelidir; bu süreci başarı ile
geçtiyse, evet o anda müslüman oldu demektir ama ne yazık ki
kurtuluşa ulaştıran süreç orada bitmeyecek, bir konuda daha
başarılı olması gerekecek, o da, bu inancını, kendine düşkünlük
ve kolaycılık özelliği ile dünyevi inanç yani putperestlik
haline getirmeye çalışacak nefsi ile ölene kadar devam edecek
mücadelesinde. İnsanoğlu bir şekilde inanarak yada inandığını
söyleyerek, sorumluluklarını yerine getirdiği yanılsamasına
düşebiliyor. Evet, bir şekilde inançlı olabilir insan ama bu
eşittir müslüman demek değildir. Çünkü bir sonraki aşamada,
nefsin kolaycılığı ve kendine düşkünlüğü, inancını
"dünyada mutlu edecek", "dünyevi isteklerini yerine
getirecek" bir tanrı inancına, -insanlığın varoluşundan
beri hep yönelmeye hazır olduğu- çıkar dinine yani putperestliğe
sürükleyebilir insanı. Tüm bunların bilincinde olmak gerekiyor Hak
inancı devam ettirebilmek için. Yani hayatımız boyunca nefsimizle
mücadele de edeceğimizin, şeytanı yenmenin kurtuluş için
yeterli olamayabileceğini de anlamak gerekiyor.
Bilinmelidir ki, İslam'da, putperest
olarak vasıflandırılmış insanlar da imanlı insanlardı.
Kendilerini hak yolda görüyorlardı. Ateist de değillerdi. Hatta
çok da dindardılar. O zaman, Kur'anda tekrar tekrar anlatılan, hak
yolda olduğundan emin putperestleri, geçmişte yaşamış ölmüş
tarihi karakterler olarak düşünüyorsak, başlamadan kaybettik
demektir. Çünkü o putperestler, bugün de tüm sıfatları ile
varlıklarını devam ettirmekte olan aynı insanlar. O hale düşmemek
için, ne yazık ki tarihin değişmeyen tekerrürü olarak,
günümüzde de yerini çoğunlukla putperestliğe bırakmış Hak
dini anlayabilmemiz, putperestlikten farkını görebilmemiz
gerekiyor ki, hak yolun bir parçası olabilelim inşallah. Hak dini
anlayabilmek de insanı ve etkileşim halinde olduğu tabiatını
biraraya getiren parçalarını anlamaktan geçiyor. Öyleyse, önce
parçalardan başlayalım daha sonra örneklerle devam edelim.
Bunlar insanı ve etkileşim halinde olduğu tabiatını oluşturan parçalar ve işleyişleri idi. Bu haliyle fazla berrak değil mi? Bence fazla berrak. Çünkü gerçeklik bu kadar berrak değil; daha karmaşık. Peki eksik olan ne? Yukarıda dedim ya, nefsin bir özelliği daha var, onu anlatmadan önce Ruh'u anlatmam gerekiyor diye. İşte o, yukarıda eksik olan, insan doğasını karmakarışık hale getiren özelliği, Ruh'a ait ne varsa nefsin onu taklit edebilme yeteneği. Çıkarını fedakarlığıymış gibi gösterebilmesi; ilahlık isteğini mütevaziliğiymiş gibi gösterebilmesi; şehvetini, saplantılarını aşkmış gibi gösterebilmesi... İnsanın artık bu farkları anlayamayacak kadar körleşmesi. Ve en sonunda yaptığı kötülüklere, günahlarına dahi dini(kutsal) çıkarımlarda bulunmaya başlaması. Günahkarlıktan sapıklığa geçiş...
Günahkar olma ile
sapık olma arasında fark nedir? Sapıklık günahkarlığın özel
bir durumudur. Sapıklık, günaha girerken kendine dini(kutsal)
çıkarım yaparak seni uyarabilecek hiçbir şeyi bırakmamandır.
Tabiri caizse meleğin ve vicdanının(fıtratının) ağzını kapamandır. Yani
girilen günahın büyüklüğü ile alakalı değildir sapıklık.
Girdiğin en küçük günahta bile sapık olma ihtimali vardır.
Dindarlık ise
müslüman olmayı başardıktan sonra kıymetlidir. Müslüman
olmadan dindar olmak, günümüz toplumunda, aslında insanlık
tarihinde çokça görülen ve görülmeye devam eden bir durumdur.
Müslüman olmadan dindar olmak yani tefekkür etmeden, ilimle
uğraşmadan dindar olmak da zaten nefsin kolaycılığının
yansımasıdır.
İman dışında,
şemadaki bütün ifadeleri açıkladık; iman en sona. Şimdi bir
örnekle devam edelim.
Nefsin Ruh'u
taklit etmesi veya başka bir ifade ile dünyevi kavramları uhrevi
konularmış gibi aktarmasına en güzel örnek tasavvuf
kitaplarıdır. Hayatı boyunca tasavvuf kitapları okumuş ve
istifade ettiği konular da olan bir insan olarak şunu
söyleyebilirim, bu külliyatının büyük çoğunluğunun altında
göreceğiniz tek şey güç gösterisi ve makamlardır. Sözde
dünyevi makamları reddetmiş olacağız derken, bin bir çeşit sözde
uhrevi, gerçekte dünyevi makamlar uydurulmuş tarih içinde. Yani insanın makam sevgisi ve kolaycılığına aceleciliği de eklenmiş, daha
hazır olunmadan kahramanlığa soyunulmuş ve sonucunda bir taraftan sıkayım
derken öteki taraftan patlamış; dünyevi makamları reddetmiş
olmanın bile, dünyevi bir makam, saygınlık aracı olduğunu
bilinçaltı muhasebelerinde anlayıp, yine makamlardan
vazgeçememişler. Başından beri söylediğim gibi, işin kötü
yanı o ya, o makamları bir de, uhrevi makamlar yani "dini"
bir şey zannetmişler. Zannettirmişler. Çoğunluğu kurgudan ibaret
olan kıssalarda, her zaman galip gelen, keramet(olağanüstülük)
gösteren, hep hazır cevap kahramanlar oluşturulmuş. Yani farkında
olmadan uzaklaştıklarını iddia ettikleri nefslerinden,
uzaklaşamamışlar üstüne nefsin en büyük zevki olan "saygı
duyulmayı", "hayran olunmayı" bu işin merkezine
oturtmuşlar. Bugün de dünyada, tasavvuf iddiasındaki tarikatlarda
yaşananlar çoğunlukla bundan ibarettir. Bu hikayeleri okuyup o
hikayelerdeki hayal kahramanlarının görünüşlerini taklit eden,
ettiği için de saygı gören ve göreceğinin de farkında kimi nefsi
emmareler.
Makamlardan
başları dönenler sadece tasavvuf kitapları yazan kimi insanlar
mı! "Halk kahramanı" olmaya kalkmış, galeyancı,
insanların başını belaya sokmaktan başka hiçbir işe yaramayan
avamların sayısı da hiç az değil. Sözün özü kendine ne derse
desin, ister müslüman ister değil avam hep aynı avam.
Hala daha konu başlığını
cevaplamadık. Nedir İslam? Neden Hak dindir? İmanlı olmak, Hak
dinin bir parçası, müslüman olmak nedir?
İslamiyet hak dindir çünkü bize
aklımızı kullanmamızı emreder, mantığını kurabil ki iman etmiş sayılasın der. -Akıl sadece mantık ile çalıştığı için- meselelerin
mantığını çözebilmek için ilmin üzerimize farz olduğunu
söyler. Her çeşit ilim... İmanın ilim ve tefekkür sonucu
hayrete düşürecek yaratıcı için olmasını; çıkar hesabı
üzerine kurulu olanın zaten hak iman yani aşk olamayacağını
söyler. İşin kolayına kaçmaya kalkma, gayb
avcılığı yapma der... Sana dünya hayatı vaat edilmiyor; aceleci olma, dünyevi sonuçlar çıkarma ve bekleme der. Allah'ın lütfundan iste der, dünya için
yani kıskançlığından dolayı değil. Adil ol, haksızlık yapma
der. İhtiyacın kadarını al, gerisini feda et. Bunu yap ki dünyevi
arzuların yok olsun, cesur olabilesin... Dünya hayatının
geçiciliğini vurgular; lafzen onun zevklerine önem verme ki,
kendini feda edebilesin der. Önce zamanını feda et, ilimle
tefekkürle geçir, ürettiğin ne varsa insanların yararı için
yap, varsa maddi durumun onu da feda et; masumun, ihtiyaç sahibinin
adaleti için mücadele et ve gerektiğinde zaten canını da feda
edeceksin der... Bu imtihan dünyasında her
konuda, önce kendi hayatında adaletli olmak, adaleti sağlamak senin
görevin der. Bunun yolu ise dünyevi zevklerden vazgeçip Ruh'unla
hareket etmende yatar der... Kısacası yukarıdaki şemayı anlatır
bize; bunları tefekkür etmemizi ve mantığını çözmemizi. İşte o mantığı çözebilmek de iman etmek oluyor.
Delilleri fark edebilmek, fark edebilecek seviyeye gelmek yani adı konulmuş hali ile tahkiki
iman... Tahkiki iman, ancak ilim ve tefekkürle mümkün olan
delillerle kuvvetlendirilmiş imandır denmiş; geriye kalan ise sadece
çevreden görerek elde edilmiş -kurtuluşu çok zayıf- taklidi iman. Marifetullah'dan bahsetmiş İslam alimleri, Allah'ı bilmekten; imanden bilmeğe geçişten... Mantığını
kurdukça, ilmini artırıp, hayran oldukça Allah'ı bilmeye yaklaşırsın adım adım elbet; ama her
zaman bir şeyler eksiktir. Çünkü Allah'ın zatını göremiyorsun.
Onun da mantığını kurarsın, dersin ki zaten görürsem o zaman
Allah da dünyevi olur, o zaman Allah olmaz. Yine kaldığın yerden
devam edersin, doğru bir şekilde iman etmeye. Ölene kadar
inşallah...
Müslümanın Olmanın Tanımı: Bu yazıyı ilk yayımladığım zaman(19.02.2013) müslüman olmanın tanımını "Hayatta, elde ettiği şeyleri hak etmediğine inanan insan" olarak yapmıştım. Yanlış mı? Doğru. Ama bu bir alt tanım. Bunun bir üstünde asıl kaynağı belirten bir ifade var. Ana tanımı o şekilde yapıp alt tanımları akabinden ekleyelim. Bir insan Allah'a inanarak müslüman olamaz. Müşriklerde inançlıymış. Bir insan ibadet ederek de müslüman olamaz, müşrikler de dindarmış. Bir insan peygamber kavramına inanarak da müslüman olamaz. Her dinin hatta müşriklerin de kabul ettikleri peygamberler varmış. Zaten peygambere iman, diğer iman kavramlarından çok farklı bir kulvardadır çünkü iman edilmesi istenen diğer kavramlar görülemeyen şeyler iken, peygamber o zaman o ayetlerin birinci dereceden muhataplarının gördüğü bir insandı. Dolayısıyla burada iman edilmesi istenen şey "peygamberin varlığı" değil, hakkı söylemiş olduğudur yani bir "dine" imandır. Fakat bu durum zaten müslüman olunan an ile birebir yaşanan bir iman olduğu için, "peygambere imanı" da müslüman olmanın tanımı içine alamayız. Bir daha ifade edeyim: Herhangi bir dine tabi olan herkes bir peygamber yada önder kabul etmiştir zaten. Bu dine iman ile birebir eş değerdir. İslam için konuşursak, bir insanın peygambere inanmadan müslüman olması yada müslüman olmadan peygambere iman etmesi gibi bir durumdan bahsedemeyiz. Ama bu durum zaten bütün dinlerin yada öğretilerin ortak vasfıdır zaten. Bir dini kabul etmişsen, onun peygamberini de zaten kabul etmişsindir. Ayetlerde geçen Allah'a ve peygamberine iman edinden kasıt elbette peygamberin getirdiğine iman edindir. Peki peygamberin getirdiğinde ne vardı ki, müslümanı diğerlerinden ayırt ediyordu? Müşrikler de Allah'a inanıyorsa, onlar da ibadet ediyorsa, her dinin mensubunun iman ettiği bir peygamberi yada daha genel ifade ile önderi varsa; müslüman olabilmenin anahtar noktası neydi? "Ahiret gününe iman" Müslüman: Ahiret gününe iman etmiş kimsedir. Bir insanın bir yaratıcıya yönelmesi, hatta inancını kişinin dünyadaki isteklerini yerine getiren bir güç halinde yaşaması çok sık rastlanan bir durumdur ve dünyevi çıkarları ile değil çatışmak, bunu destekleyen bir durum olması onu inanca sevk edebilir, ki çoğunluğun yaşadığı durum budur. İbadet etmesi hatta görünürde fedakarlık yapıyormuş gibi gözükmesi de bu çıkar hesabından kaynaklanır. Çıkarını fedakarlığı gibi göstermesi. Bir nevi dünyevi isteklerini yerine getirene borç ödemek gibi. Onun için bir insan ibadet ederek de müslüman olamaz. Her şeyin başlangıcı "ahiret gününe iman"dan geçer. Bu çok zordur işte. Onun için hayatta çok dindar, çok inançlıymış gibi gözüken insanları, hayatın gerçekleri ile baş başa kaldığında ne ağzına, ne gelirine, ne de başka yerlerine hakim olabildiklerine şahit oluyoruz. Ahiret gününe iman edemediği için. Bir insan ahiret gününe iman edebilmişse, elde ettiği şeyleri hak etmediğine inanabiliyor demektir.. Bir insan ahiret gününe iman edebilmişse, fedakarlık yapabiliyor demektir. Bir insan ahiret gününe iman edebilmişse müslüman olabilmiş demektir. Tam tersten söylersek, bir insan elde ettiği şeyleri hak etmediğine inanıyorsa ahiret gününe inanabilmiş demektir; fedakarlık yapabiliyorsa, ahiret gününe inanabilmiş demektir. Yani bunların hepsi birbirine eşittir. Biri var diğer yok diye bir şey olmaz. Bir insan Allah'ın varlığına iman ederek inançlı olur, ahirete iman ederek müslüman olur. Onun için Kur'an-ı Kerim'de sayısız ayette, "Allah'a ve ahiret gününe iman" diyerek ahirete iman, Allah'a iman ile yanyana zikredilmektedir. Eğer başarmışsa ahirete imanı, dünyevi korkular biter, fedakarlık yapabilmeye başlar ki bu da müslüman olabildiğin gösterir. Müslüman olmanın bir çok alt tanımından öne çıkan, aslında diğer tanımlardaki hallerin de tetikleyicisi olan tanımı budur: Ahirete iman. Hesap vereceğinin farkında olmak, yani sorumluluğun bilincinde olmak...
Not: Bu yazı 2007 yılında yayınladığım, 4 yazılık "Müslüman olmak Nedir? Ne
Değildir?" serisinin derlenmiş, düzenlenmiş halidir.
|
19 Şubat 2013 Salı
Müslüman Olmak Nedir? Ne Değildir?
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
0 comments :
Yorum Gönder