İslamiyette evlilik yaşı meselesi üzerine haberler her şeyden daha fazla dikkat çekiyor. Verildiği iddia edilen fetvaları(Örn. "1 yaşındaki kızla da evlenilir") vicdanlar kabul etmiyor. Tabii ki de kabul etmeyecek. Bir şey size mantıksız geliyorsa dünya üzerindeki herkese mantıksız gelecektir. Çünkü mantık, karakter yada kişilik gibi insandan insana değişen bir şey değildir. Herkeste aynıdır ve sabittir. Talak 4 (Yaşlılıklarından dolayı) hayızdan kesilmiş kadınlarınızdan şüphe ederseniz, bilin ki onların bekleme süresi üç aydır. 12 Henüz hayız görmeyenler de böyledir. 13 Hamile olan kadınların bekleme süresi doğurmaları ile son bulur. 14 Kim Allah'tan korkarsa (Allah) onun işine kolaylık verir. demiş Mevdudi yazdığı Tefhimul Kuran isimli tefsirinde. İşte bu, tam anlamıyla 2. grup yani gelenekçi ve modernizmden etkilenmediğini belirtme kaygılı bir açıklamaya örnektir. Peki burada nerede hata var? En ciddi hata -ki hemen hemen herkesin düştüğü- "kızlarla evlenmek" ifadesinin kullanılması. İster kabul edin ister etmeyin herkesin aklında bayanın kimle evleneceğine karar veren ebeveyn figürü vardır. Bayan hep pasif durumdadır. "Evlenemez", "evlenilir". Ve bu, bilinç altından dışarı bu şekilde vuruluyor. Gelenekçi tutumda ebeveyn kızın sadece kimin evleneceğine değil aynı zamanda ne zaman evleneceğine de karar verebiliyor. E hazır ayette de hayız görmemiş kızların, kadınların boşanma süreçleri de belirtilmişken... Görüldüğü gibi ayetin altına zulüm mekanizması haline dönüşebilecek gelenekçi bir ifadeyi eklemekten geri durulmamış. Hatta üstüne bir de İmam Şafi ve İmam Maliki'nin "ergenlik çağındaki kızı, babası cebren evlendirme hakkına sahiptir" fetvasını ekleyelim. Ki bu fetvaya delil olarak ayetlerde geçen "evlendirin" ifadesinin getirildiğini belirtelim. Dolayısıyla ikinci grup izahat yaklaşımı karşımıza şöyle bir tablo çıkarıyor: Ebeveyn tamamen keyfi olarak, çocuklarının istediği yaşta ve istediği kişi ile cebren evlendirebilmektedir. Buna dinde cevaz vardır. Hepsi bir yana, bunların üzerine bir de açıkça görülen adaletsizliğe karşı çıkmayı ise "modernizmden etkilenme" olarak yaftalanması ise ayrı bir facia. Oysa ki bunun modernizmle yada benzeri herhangi bir şey ile uzaktan yakından alakası yoktur! Fakat, ikinci grubun yanı sıra, modernizm bağlamında birinci grup izahat ne gibi hatalar içerebilir derseniz? O da şu ki tüm bunlara tepki olarak 17-18 vb. gibi evlilik yaşı belirtilmesidir. Bu da hatalıdır. Yani aynı ikinci grup izahat gibi birincisi de hatalıdır. Peki doğrusu nedir? Doğrusu elbette ki 3. grup cevap yöntemini seçmek. Sözü Efendimize(sav) bırakalım: Ve görüyoruz ki, İmam Ebu Hanife bu meseleyi sağlıklı bir şekilde sonuca bağlamıştır: Ebu Hanife ise, büluğ çağına (ona göre 17 yaşını doldurup) gelmiş bir kızı hiç kimsenin zorla evlendiremeyeceğini benimsemiştir. Ebu Hanife'nin dayanağı, "Açıkça izin alınmadan dul kadın, rızası anlaşılmadan bekâr kız evlendirilemez" (Buharî, nikâh, 40; Müslim, nikâh, 64; Ebu Davud, nikâh, 23) hadisidir. Ebu Hanife'ye göre, büluğ çağındaki bir kız, velisinden izin almadan ve kendi irade beyanıyla evlenebilir. Osmanlı Hukuk-ı Aile Kararnamesi (m.8) ve Türk Medeni Kanunu (m.124) bu görüşü benimsemiştir.
Eğer bir bayan yada bir erkek evliliği istiyorlarsa, ne yaptıklarının farkındalar ve buna razı iseler başka bir şarta bakılmaz. Yaş evlilikte parametre değildir. İslamiyette, modern dünyada olduğu gibi evlilik için spesifik bir yaş şartı(18 veya 16 gibi) konmamış olması, elbette çeşitli insanlar tarafından istismar edilmiştir. İslamiyette evlilik için spesifik bir yaş şartı konmamış olmasının istismar edilmesi, istismar edenlerin suçudur. Dinin değil. Toparlarsak, şunu diyebiliriz ki çocuklarla evliliği yasaklayan tek sistem İslamiyettir. Çünkü rıza şartı mantıklı karar verebilme, reşit olma şartıdır ve bu durumdaki erkek ve bayan kendi tercihini kullanma hakkını kazanır. Elbette illaki kullanacak diye de bir şey yok. İstemezse hiç evlenilmez. Yani hem evlenip evlenmeme konusundaki kararında serbesttir hem de eşini seçme kararında serbesttir. Baskı kurmak, yada ebeveynin karar vermesi Efendimiz tarafından yasaklanmıştır. (...)Burada ayetin, istisnai durumları dahi hükme bağlayacak bir çerçeve getirdiğine dikkat etmek gerekir. Bu itibarla mezkûr ayetin, adet görme çağına gelmemiş bulunan kızların evlendirilmesini adiyattan olarak tayin ve tesbit etmek gibi bir maksada matuf bulunduğunu düşünmek doğru değildir.(...)https://ebubekirsifil.com/gazete-yazilari/iki-mesele-2/Son bir not olarak: Kur'an'da geçen evlendirin(Nur-32) ifadesinin "zorlama" mı yoksa "yardım" mı içeriyor (AllahuAlem), anlamaya çalışalım inşallah... Nur-32 VE İÇİNİZDEN bekar olanları (42) ve kadın ya da erkek kölelerinizden [evlenmesi] uygun olacak olanları (43) evlendirin.[Evlenmeye niyeti olanlar] yoksul iseler, [bu sizi kaygılandırmasın,] Allah onları lütfuyla destekleyecektir. Çünkü, Allah her şeyin aslını eksiksiz bilmekte (ve bu itibarla herkesi bağış ve kayrasıyla) kuşatmaktadır. |
23 Ocak 2009 Cuma
İslamiyet ve Olmayan Evlilik Yaşı Üzerine Fetvalar
at 02:49 0 comments
Labels: Dini
16 Ekim 2008 Perşembe
Makyaj Yapma: İçgüdüsel Olarak İmanlıyı Taklit Etme
Peygamberimiz boşu boşuna "her insan Müslüman doğar" dememiş. Müslümanlığa boyanabilecek fıtratta, ona uygun olarak yaratılmıştır ama ne yazık ki kimi zaman başka yollara saparak "aslında" kendi kendisine zulmeder insanoğlu. Fakat fıtrat değişmez olduğundan bundan bir türlü kaçamaz. Kaçamayışı hayatı boyunca gösterdiği farklı davranış ve tepkiler ile kendini gösterir. Bunlardan belki en ilginci bayanların kırmızı tonda makyaj yapmasıdır. Bir alıntı ile başlayalım.
Yazarın, "Evrimsel psikologlar" olarak adlandırdığı insanların görüşü ile tam olarak aynı fikirde değilim. Doğurganlığı hisseden erkeğin tahrik olması doğrudur belki. Fakat "karşı cins için daha çekici kılınma" olarak ifade edilen durum yani erkeği karşısındaki bayana yaklaştıran şey dişinin utangaçlığıdır bunun sonucu ise kızarmasıdır. Utangaçlığın gayri ihtiyari dışa vurumu ise saflığını, temizliğini ve karşısındakine duyduğu derin hisse karşılık gelir. Saflık, temizlik ise erkeği en fazla etkileyen şeydir. Bu ise tahrik olma ile bağlantılı değil, âşık olma ile bağlantılıdır. Örneğin kaba saba konuşan bir bayan yada sert tavır takınan bir bayan asla bir erkek için çekici değildir ama bu tip bir erkek belki bir bayan için aşık olunacak karakterdir. Bayan utanır, utangaçlığını dışarıya suratının çeşitli bölgelerinde kırmızı rengi yansıtarak gösterir. Bu durum erkeği cezbeder. İşte bayanların kırmızı tonda makyaj yapmalarının ve bu rengin yakışmasının nedeni budur. İçgüdüsel olarak utanmayı taklit etmesi. Peki neden erkekler kırmızı makyaj yapmazlar, yapsalar bile güzel gözükmez diye bir soru gelebilir. Burada ne ilginçtir bayanın utangaçlığı erkeği cezbetse de, erkeğin utangaçlığı bayanı cezbetmez. (Buna belki karşı çıkacaklar olursa en azından erkeğin etkilendiği kadar etkilenmez diyelim) Çünkü erkeğin güçlü ve kendine güvenen olması asıl etkileyici faktördür. Ve hakikaten, erkekte salgılanan hormon tam bu işi görür:
Yani erkek duyduğu aşk ile birlikte utanma bir yana daha da güçlendiğini, büyüdüğünü, hissediyor. Olduğundan daha sert, ciddi... Hisler erkekte bu şekilde dışarı vuruluyor. Bayanın saflığı yüzünden kızarması, erkekte merhameti de beraberinde getiriyor ve bu durum karşısındakini sahiplenmeye kadar itiyor. Belki hiç aşık olmayacağı bir bayana bir utangaçlık sonucu kızarma ile kendini onun sahiplenmiş bir halde buluyor ki bayanın istediği de yerine gelmiş oluyor. Karşılık müthiş bir denge, ahenk... İşte burada şunu belirtmemiz gerekiyor ki ne yazık ki modern toplumlarda utanma utanılacak bir hal halini almış durumda. Ve gerçekten çok şeyler yaşayan, yaşayamasa da aklı hep bu şekilde meşgul olan bireyler artık utanmıyor. Utanamıyor. O kendisine bahşedilen doğal güzelliğini ise ne yazık ki kaybediyor. Kaybettiği şeyi ise makyaj malzemeleri ile yapay olarak geri getirmeye çalışıyor. Son olarak, kırmızı makyaj içgüdüsel olarak "utanmayı taklit etme" ise neden "imanlıyı taklit etme" başlığını attım diye bir soru gelirse. Yazıya başlarken yaptığımız gibi açıklamayı Peygamberimize bırakalım:
NOT: Yukarıda "modern birey" olarak adlandırdığım kişiyi belirleyen faktör olarak giyiniş tarzını, çevresini, okuduğu okulu yada belli bir cinsiyeti vs.. parametre olarak almamaktayım. Örn: İsterse en koyu giyiniş tarzına sahip olsun bin çeşit şeyin dolaştığı akla sahip bir erkek/kadın olabileceği gibi bu, son derece modern giyinişe sahip gene aklında bin çeşit kötü şeyin dolaştığı bayan/erkek de olabilir. Çünkü iman akıl ile vardır, giyiniş yada çevre ile değil, o dindarlık ile alakalı. Neden başlıkta "imanlıyı taklit" dediğim buradan bir kez daha anlaşılabilir. Saflığımızı kaybederek, imanımızı da kaybediyoruz. Yada belki ibadetlere devam ediyor olsak bile tam bir imana ulaşamadığımızdan yada kaybetmeye başlamamızdan saflığımız, utanmamızı, sahiplenmemizi, bağlılığımızı da kaybediyoruz. Birçoklarımız dahildir bu meseleye. "Ben modern birey değilim" diye düşünmemekte fayda var. Bu siteyi takip eden arkadaşlarımız için belki gereksiz bir not ama gene de ifade etmekte fayda var diye düşünerek yazdım... |
at 04:13 0 comments
Labels: Genel
14 Ağustos 2008 Perşembe
Hidayetin Allah'tan Olması Üzerine
Nasıl oluyor da aynı cümleler birinde hiçbir tesir etmezken, diğerinin
hayatını değiştirebiliyor? |
at 14:52 0 comments
Labels: Dini