25 Kasım 2007 Pazar

Hak Din ve Mantık İlişkisi

Hak dinin sapık olarak isimlendirdiği inanışlar da iyilikten, yaratılıştan, ibadetten söz ediyorsa; bir inanışın Hak din olduğunu nasıl anlayabiliriz? Hem de, neredeyse her inanışın mensuplarının bir sürü "olağanüstülük" iddiası da varken, neyi kullanarak ayırt edeceğiz, elimizde parametre olarak kullanabileceğimiz ne var?

Tek bir şey: "mantık".

İslamiyet aktardığı her şeyi bir mantık çerçevesinde aktarır. Bazı ibadet hükümleri dışında (örneğin neden secde ediyoruz da yana yatmıyoruz vs. gibi...) sunduğu her şey sorgulanır ve sorgulanmak zorundadır. İşte Müslümanlık budur. Müslümanlık İslamiyet’i tercih etmedir...

Tercih etme üzerinde biraz duralım...

Avamın örgütlenmesi, çoğunlukla kimlik bunalımı ve yalnızlık korkusundan ileri gelir, bir şeylerin mukayeseni yaptığından değil. Girdikten sonra biranda fanatik olur. Hiçbir şeyi sorgulamak zorunda değildir çünkü nefsani istekleri doğrultusunda girdi, sorgulamanın ortaya çıktığı aklı çoktan devre dışı bıraktı zaten. Fanatizm, meydan okumalar, büyük laflar etmeler ile daha fazla yer edineceğini sanmakta artık... Nefs tadı bir kere aldı mı hiç bırakmaz peşini.

Peki, Müslümanlar neden böyle olamazlar? Daha doğrusu bir insan böyle ise neden müslüman olamaz? Çünkü müslüman çelişki duyandır, merak edendir, ilim talep edendir, soru soran, sorularına cevap isteyendir. Yani kendini tercih edebilmek için hazırlayandır. Bunların sürecin baş aktörü aklıdır. Yaptığı iş onu kullanmasıdır. Nasıl ki ahirette nefs yok dolayısıyla günaha girmek için bir neden yok ise, aynı şekilde müslüman için de fanatizm göstermesi için bir nedeni yoktur, çünkü ilmin hiç bitmeyecek bir hazine olduğunu anladı ve o kulvarda deli gibi kulaç atma ile meşgul.

İlime, merak ettiklerinin cevabına nasıl ulaşabilir insan?

Birincisi, tefekkür ederek (bunun için yalnız kalması, kalabalığın içinde bile), ikincisi de kendi nefsani isteklerini göz ardı ederek... (bunun için de nefsini yenmiş olması lazım, en azından o kısa süreç için)

Ne kadar ilginç değil mi, müslüman ilim deryasında yüzebilmek için yalnızlığa ihtiyacı varken, aynı yalnızlık müslüman olmayanın gözünde, korkması ve kaçması gerektiğini sandığı bir duygu halini alıyor. Yani müslüman olmayanın korkusunun kaynağı, müslümanın gücünü aldığı yer oluyor. (O zaman korkuyorsak daha müslüman olamamışız ya da mantık kuramıyorsak daha müslüman olamamışız diyebilir miyiz?)

Müslüman bu gücü alıyor ve başlıyor tefekküre; sorguluyor, sorguluyor, sorguluyor ve Allah'ın hidayeti ile cevaplar önüne serilmeye başlandığında bir anda İslamiyet’in diğer dinlerden farkını ve diğer dinlerin neden sapmış olduklarının farkına varıyor. Diğer dinleri ve diğer dinlerden farkını anladığı anda ise artık tercih edebilmiş oluyor.

Aslında insanların çoğunluğu(bizler) İslamiyet’i tercih etmiş değiliz belki de(AllahuAlem). Yalnızca küçüklüklerinden beri İslamiyet’i öğrendikleri için İslam’a uyuyorlar. Uymalarının nedeni küçüklüklerinden beri öğretilmesi, İslamiyet olması değil. Hak dinin neden hak din olduğunun farkına varmaları değil. Eğer Hristiyanlık öğretilmiş olsaydı Hristiyan, Mecusilik öğretilmiş olsaydı Mecusi, Budizm olsaydı Budist olacaklardı. Peygamberimiz zamanında yaşasaydı, tüm inancını ve kutsalını sarsan biri ile karşılaşmış olsaydı, O'na karşı gelmez miydi? Mekkeli müşrikler aptal mıydı? Nasıl yani onlardan daha mı akıllıyız? Onlardan olmamamız için neden nedir? Ne diyecektik de hak peygamber olduğunu anlayacaktık?


Mucize mi yoksa!

Tamam, mucize isteyelim. O da bize "hayır" diyecek -daha önceki İman Edenler Kabul Edenlere Karşı yazımızda göstermiştik ayetleri- ve üstüne ben yalnızca ölümlü bir elçiyim diye ekleyecek. Bu durum için de zaten Allah başka bir ayette mealen onların kabul etmemesi olağanüstü bir elçi beklemeleri diyor yani bu meselenin imansızlık olduğunu söylüyor. Yani mucize konusunda elimiz boş kaldı.

Kendinizi o döneme çevirin her gün sokakta gördüğünüz biri belki arkadaşınız peygamber olduğunu söylüyor ve mucizesi yok. Şu anda hemen bugün olsa hemen reddederiz. Neden? Çünkü İslamiyet bize O'ndan(s.a.v) başka peygamber gelmeyecek diyor. E, Mecusiler, Hristiyanlar ya da Yahudiler de kendi "kabul ettikleri" (kabul ettikleri ifadesi çok önemli), küçüklüklerinden beri büyük bir samimiyetle öğrendikleri inançlarında, kutsallarında da kendi bildiklerinden sonra peygamber gelmeyeceği yazıyor ise ve onlar da bu sebeple yani küçüklüklerinden beri öğrendikleri hiçbir zaman tercih etmedikleri kendi kutsallarını koruma adına hareket ettiyse. Şu anda kendini peygamber ilan edene karşı çıkacak bizlerle Mekkeli müşrikler arasında ne fark var?

İslamiyet hak din demekle olmuyor azizim. Bu fakirden sizlere tavsiye, hiç korkmadan her şeyin mantığını öğrenmeye bakın. Bununla uğraşmadan "Ben teslim oldum" diyorsanız siz yalnızca aklını kullanmaktan kaçan; bir korkaksınız demektir. Teslimiyet; mantığı çözdükten sonraki duyduğun hayranlıkta gizli… Böyle değilse sen yalnızca nefsine teslim oldun demektir ya da korkularına yenildin. Aklını kullanmaktan korkma. Ve en önemlisi korktuğunu da reddetme.

Bir hak dinin, haklılığının nedeni mantık sunma zorunluluğudur. İslamiyet hak din ise zaten sorularının cevabını verecektir. Yok, içinde gizlediğin sorulara cevap veremiyor ise, o zaman sen zaten hiç bir zaman iman etmedin. Pek bir değişiklik olmayacak merak etme.

0 comments :