19 Nisan 2009 Pazar

Din Üzerinden Kendini Kandırmak

Mevlana Belgeselinde(TRT yapımı) Hollandalı bir araştırmacı Mevlana hakkında: "İnanılmaz bir şey bu, tüm yazdıklarında hiç kimse hakkında yargı cümlesi bulamıyorsunuz" diyordu. Büyükler öyle olurmuş, insanları yargılamazlarmış. Biz büyük bir insan olmadığımız için yargılayacağız.

Herkes Karacaoğlan’ı taşlıyormuş, götürürlerken... Bakmışlar bir nine de taş atıyor. Sormuşlar:
- Nine sen niye taş atıyorsun, sana ne yaptı?
Cevap gelmiş:
- Ne bileyim oğlum. Herkes atıyordu ben de attım.

Herkesin vurduğuna vurmak kolay, hele bir de uzaktaysa çok kolay, hiçbir risk yok; ama aynı çevrede yaşadığın, kendini hakikaten doğru yolda olduğunu ve 'diğerlerinin' kandırıldığını düşüneni ikna etmeye çalışmak bir ton problemi karşına çıkarır. Onun için mümkün mertebe herkesin vurduğuna vurarak, kendini İslam davasında aktif hissedip vicdan tatmini yapmak tercih sebebidir. Belki de, putperestliğin başka bir tanımı da bu olsa gerek, çıkarlarınla çatışmayan din.

Hak din insana en ağır gelen şeyi emreder, göremeyeceğin bir yaratana inanmayı... Nefsine düşkün insana bu inanç ağır gelir ama reddettiğini söylemeye cesaret de edemezse her defasında aynı tepkiyi verir buna karşı. Birincisi, taraftar mantığı ile Allah'ı, şeytana karşı bir güç gibi düşünüp; O'na inandığını söyleyerek, -inanarak değil, inandığını söyleyerek- vazifesini yaptığını, kendini kurtardığını zanneder. İkincisi ise yaratanı dünyevileştirmeye çalışır; tabiri caizse, O'nu tasavvur edemeyeceğimiz kendi katından dünyaya indirmeye. Yani insanlar üçtür, birincisi Allah'a inananlar, ikincisi inanmadığını açıkça söyleyenler, üçüncüsü ve en şerlisi inanamayıp, ama varsa başım da belaya girmesin mantığı ile bir taraftar gibi, hareket edip "inandığını söyleyenler". Ve bu son grubun dindarı da olur. Bu döngü hep bu şekilde devam eder. Allah'ın kendi katında olduğunu söyleyen hak din gelir ve insanlar onu dünyevileştirmeye çalışır. İsa(a.s)'dan sonra da bu olay aynen yaşanmış ve İsa peygamberin ölümünden sonra, onun Allah'ın canlı kanlı tecellisi olduğunu söylemiş Hristiyanlar. "Tamam, gördük" demişler yani, "risk altına girmekten kurtulduk". Onun için bu tip insanların neden ilahi rahmetten uzaklaştırıldığını anlamak zor değil, dinlerini öyle bir budamışlar ki, hayatta risk aldıracak hiçbir şey kalmamış geriye. Risk alıyorlarmış gibi gözüken şeyler de gene dünyevi çıkarları olmuş. Mesela iyilik anlayışları, iyilik yaparsan hayatta iyilik görürsün şeklinde, yani çıkarın var bu işte, kazancın var. Bir dakika... Ama bizde de böyle söylenmiyor mu? Yoksa biz de mi! Anlatmaya çalıştığımız gibi, diğerlerini aldatılmış sayan 'aldanmış' en tehlikelidir.

Biraz teknik bilgi istiyor biraz sonra anlatacağım analoji -ki sadece bir benzeşim olsun diye anlatıyorum- ama ilginç. Daha önce nasıl göremedim hayret. NT Kernel için komponent yazanlar -genelde driver oluyor bu- yazdıkları driverları, kullanıcı programların isteklerinin mutlaka asenkron olacağını varsayarak yazarlar. Eğer cihaz meşgulse isteği kuyruğa koy uygulamaya 'şu anda meşgul sen kendi işini yap' mesajı döndür. Asenkron olması budur. İşlem bittiğinde eğer istek overlapped ise bir event nesnesi ile değişiklik bildirilir, eğer çağrılması için bir procedure adresi gönderilmişse, o fonksiyonun çağırılması için ilgili thread(kanal)'ın APC kuyruğuna bir istek, uyarı bırakılır. Fakat o istek hemen çağırılmaz NT Kernel tarafından, ta ki ilgili thread ya bekleme ya da uyuma haline geçene kadar. İşte ilginç olan bu, uyarabilmek(interrupt) için uyku durumunda olmak, olduğunu bilmek gerekir. NT Kernel uyku durumunda olduğunu gördüğü zaman ilgili fonksiyonu çağırıyor. Ya da kanal(thread) uyuduğunu anladığı zaman o fonksiyonun çalışmasına izin veriyor. Uyarılabilmek için uyuma/boşta beklediğini bilme şartı programcılıkta bile şartken, herkesin birbirini uyutulmuşlukla, kandırılmış olmak ile itham ettiği, kendisini ise hiç o durumda göremeyen(görmeyen değil göremeyen, bunu gerçekten başaramayan) birilerini nasıl uyaracaksın. Çıkarını korumak için yapmayacak hiçbir şeyi olmayan insanlar, diğerini ajan gören paranoyaklaşmış bir toplum, anlık duygusal tepkiler... Tefekkür edip hakkı teslim edebilen kaç kişi var...

Doğayı korumak haramdır.

- Ne diyorsun! Bu güzelliğe kıyılır mı! Yaşanabilir, temiz, huzurlu bir dünya...
- Peki, kendini bir işadamı olarak düşün ve tabi ki de yıllık gelirini artırmaya çalıştığını. Düşün güzel bir otel yapacaksın, eline fırsat geçti, yeşilliğin üstüne. Kıyar mısın?
- Tabi ki hayır…
- İyi düşün. Seni sürüklemeye çalıştığımı zannettiğin yere gitmemek için ezberden cevap veriyorsun. Elbette yaparsın. Bu, huzurlu bir dünya istemekle aynı şey

Yaşanabilir, temiz, huzurlu bir dünya senin çıkarındır. Sen doğayı korumuyorsun sadece çıkarını koruyorsun. Aslında daha henüz doğanın güzelliği ile çıkarın çatışmadı. Yukarıda dediğim gibi eğer bir otel yapacaksan çıkarın o noktaya vardığında o vakit merak etme gözün görmez hiçbir şeyi.

Bu ne demektir?

Nefs-i emmarenin doğayı katletmesi de haramdır; aynı şekilde koruması da haramdır. Bunu her şeye uyarlayabiliriz.

Nefs-i emmarenin namaz kılması da haramdır, namaz kılmaması da.(Nerden okuduğumu hatırlayamadım bu sözü)

-Peki, ne yapalım, namaz kılmayalım mı, doğayı korumayalım mı?

Çıkarınla çatıştığı vakit yapmayacaksın zaten merak etme. Ben sadece insanoğlunda görülen "iyi haslet" olduğu sanılan davranışların, tutumların şuurlu bir yöneliş olmadığını, yapılan şeyin çıkar olması dolayısıyla ahirette bir işe yaramayacağını anlatmaya çalışıyorum. Doğayı korumak ya da diğer her ne akla gelirse onu yapmak çıkarındır, onu yapmamanda da çıkarındır. Namaza da doğayı korumana da devam et. Ama nefs-i emmare isen merak etme çıkarınla çatıştığı anda bırakacaksındır. Bu satırları yazan da bırakacak nefs-i emmare ise. Bilmek insanı takvalı yapmaz. Hep yaptıklarımızın altında ister dini olsun ister olmasın mutlaka çıkar var, dikkat et görürsün. İçimde olan başka şey ama sanki din için yapıyormuşum gibi kendimi bile kandırıyorum.

Keşke yapılan şeylerin hepsi şahsın kendisi ile sınırlı olsa, seneler boyunca çıkarları çatıştıkça yeni şeyler icat edilip, bunların bir de dine sokulması, dini bir şeymiş gibi gösterilmesi ne zarar verdi bu ümmete.

'Taviz vermiş insan' olmamak için verilen tavizin kölesi olmak ne kötü bir durum. Allah düşürmesin... Öyle ya da böyle, neler uydurulmuş boyun eğesin diye, boyun eğenleri fark etmeyesin diye, çıkarınla çatışmasın diye, çıkarı ile çatışanların verdikleri tavizleri görmeyesin diye. İnsanın kendini samimi olarak bilmesinden daha güzel bir şey yok bu dünyada...

Bakara 284-) Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Siz içinizde olanı açıklasanız da, saklasanız da, Allah onu bilir ve onunla sizi hesaba çeker.(Sonra da ameline ve niyetine göre) dilediğinin günahını bağışlar, dilediğine azap verir. Allah’ın kudreti her şeye yeter.

Allah hesap günü, insanın içindekini çıkaracak ortaya(AllahuAlem)
- Ben Müslümandım.
+ Hayır; sen Müslüman olmayı hiç seçmeden, sen sadece etrafındaki insanları taklit ettin ve o insanların İslam seçmesi dolayısıyla bu dine yöneldiğini sandın. Eğer etrafındakiler Yahudi olsaydı, Yahudi, putperest olsaydı putperest olacaktın. Yani, sen İslam’ı değil, etrafındakileri taklit etmeyi seçtin. Ki bunu hiçbir şeyini feda etmeye razı olmamış olmanla anlayabilirsin.
- Ama ben gözyaşı döktüm, şunu yaptım bunu yaptım
+ Sen göstere göstere kahramanı oynadın. Feda ettiğini sandığın şeyler sadece itibar görmek içindi. (AllahuAlem)

Allah ahirette insanın içinde gizlediklerini bir bir ortaya çıkaracaktır. Ve artık ne kandırma var, ne erteleme var, ne duygu sömürüsü var. Allah yardımcımız olsun inşallah!

Bir öğretiyi Hak Din yapan şey, o öğretinin çıkarlarınla çatışmasıdır. İslamiyet’i çıkarı ile çatışacak şekilde yaşayabilenlere selam olsun.


0 comments :