19 Temmuz 2007 Perşembe

Rekabet İçgüdüsü ve Hadid - 20

Uzun zaman önce NTV'de izlediğim (BBC yapımı) bir belgeselde gösterilen bir deneyi anlatarak başlayalım yazımıza. Belirtelim ki deneyin çok ilginç bir şekilde biten sonucu bizim yazımızın ana konusu.

Malzemeler: Gizli kamera yerleştirilmiş bir oda, odada bir masa ve üzerinde bir şeker, masanın yanında 2 sandalye, sandalyenin birinde deneyi yapan doktor bir bayan, ötekisinde ise 6 yaşını aşmış bir çocuk(denek).
Kadın çocuğa: "Gel seninle bir oyun oynayalım. Ben şimdi bu şekeri bir elime saklayacağım, sen hangisinde olduğunu bilirsen, sana vereceğim. Tamam mı?" diyerek deneye başladı.
Çocuktan onayı aldıktan sonra ellerini arkasına götürdü ve birinde şeker saklanmış, yumruk halinde iki elini uzattı. Çocuk birini seçti. Bildi, bilemedi.

Hemen akabinde doktor: "Hadi şimdi sen sakla bir eline, ben tahmin edeyim" diyerek cebinden bir şeker daha çıkardı masanın üstüne koydu. 6 yaşını aşmış çocuk, aynı doktor bayanın yaptığı gibi şekeri alıp ellerini arkasına götürüp yumruk halinde ellerini uzattı. Doktor seçimini yaptı ve deneyin ilk bölümü bitti.

İkinci aşamasında aynı deneyi 6 yaşından biraz daha küçük bir çocuk ile denediler. Gene çocuğa yapılacaklarını izah ettikten sonra doktor ellerini arkaya götürdü ve gene yumruk halinde olmuş ellerini uzatarak şekerin hangi elinde olduğunu sordu. Çocuk bildi, bilemedi.
Çocuğun tahmininden sonra doktor bir şeker daha çıkarıp masanın üstüne koydu ve çocuğa: "Hadi" dedi "şimdi sen sakla ben tahmin edeyim".

Ve çok ilginç bir şey oldu. 6 yaşını aşmış çocuğun aksine 6 yaşından daha küçük olan çocuk şekeri alıp ellerini arkasına götüremedi. Masanın üstünde iken bir eli ile şekeri kapamaya çalıştı, yanına diğer elini koydu. Ama şekeri alıp ellerini arkasına götüremedi. Bunu yapmayı başaramadı.
NEDEN? Neden 6 yaşının üstündeki çocuk bunu başarabilirken, 6 yaşının altındaki çocuk bunu başaramadı?

Çünkü 6 yaşından önce hiçbir çocuk kendisini başkasının nasıl gördüğünü hayal edemez.

Yani; daha küçük olan çocuk, birinci çocuğun aksine doktorun ve daha genel olarak insanların onu nasıl gördüğünü düşünemez, bilemez. 6 yaşından sonra bu güce kavuşur ki işte o anda bir nefsi olduğunu fark eder. Ve işte tam o anda artık ölene kadar hiç bitiremeyeceği bir sürece başlamıştır insan: Başkaları İle Rekabet Etmeye.

Artık sevap-günah defteri açılmıştır. Sorumluluk başlamıştır. Gerçi İslam âlimleri insanın akıl baliğ olmasını, cinsel zevki tatması yani buluğ çağına ermesi olarak belirtmişlerse de, kendi görüşüm sorumluluğun başladığı anın ergenlikten daha önce gerçekleşen insanın kendisini başkasının nasıl gördüğünü hayal edebilme yeteneğine kavuşma anı olduğudur. Yukarıdaki deney ile izah edildiği gibi...


HADİD 20. Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve aranızda bir övünme, mal ve evlad da bir çokluk yarışından ibarettir. Bu tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, rençberleri imrendirir; sonra heyecana gelir, bir de görürsün sararmışdır, sonra da çörçöp olur! Ahrette ise şiddetli bir azap, birde bir bağışlama ve hoşnutluk vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir yararlanmadan başka birşey değildir!


Tabi bu rekabet içgüdüsü (ayette yarış olarak bildirilmiştir) beraberinde birçok durumu da yaşatır insana. Bazılarını sıralarsak:

1-) Endişe: Bu rekabet içgüdüsün yarattığı en zararlı histir endişe etmek. Çok zararlıdır çünkü öğrenememenin önündeki en büyük engeldir. Dikkat ederseniz yapılan birçok araştırmaya göre insan hayatında beyin gelişiminin en hızlı olduğu dönem 0-6 yaş dönemidir. İnternette ufak bir araştırma yaparsanız görürsünüz ki çok farklı kaynakların 6 yaşında insan beyninin ciddi bir kırılma yaşadığını yazar.

Her çocuk potansiyel bir filozof ve bilim adamı olarak doğar. Ama bu potansiyel çok kırılgandır. Beslenip korunmazsa 6-7 yaşında sönmeye ve kırılmaya başlar.
Kaynak: http://www.mature.com.tr/cocukegitimi.htm
Her şey zincirleme olarak birbirine bağlı.
6 yaşına kadar çocuğun kendini hayal edememesi, yani nefsinin farkında olmayışı dolayısıyla rekabet edemeyişi, bunun sonucunda endişe duymayışı. En osn olarak ise beynin inanılmaz kapasiteye ulaşması.

Belki de şöyle yorumlamalıyız.



Allah insanın yaradılışında 0-6 yaş arasında nefsini fark etmesine izin vermemiştir, çünkü o dönemde insan doğduğu dünyayı sıfırdan kavrama kapasitesine, o dünya ile iletişim kurma kapasitesine ulaşabilmelidir. Bu bir yabancı dil öğrenme değildir, sıfırdan iletişim kurmayı öğrenmedir ki, yetişkin bir bireyin bir yabancı dili öğrenebilmek için senelerce nasıl çaba harcadığını hesap edersek, çocuğun başardığı şeyin ne kadar büyük olduğunu ve bu süreci atlatırken neden endişe duymaması gerektiğini anlayabiliriz. Endişe duymaması ise tek şeye bağlı, başkaları ile kendini yarışa sokmamasına. Bu yarışı reddedebilmeyi de yalnızca nefsini fark edemeyişi ile başarır insan.


2-) Duaların Kabul Olmaması: Daha önceki yazılarımda da değinmiştik. Allah Kur'an'da "Lütfumdan isteyin" buyurur. Yani kıskançlığınızdan dolayı değil. Yani rekabetinizden, yarışınızdan dolayı değil. Allah'ın lütfundan isteyebilme ise yalnızca uhreviyi isteme üzerine kurulu olduğunu daha önce Müslüman Olmak Nedir Ne Değildir yazı dizisinde belirtmiştik. İşte kendini rekabete sokan insan, yani nefsinin peşindeki insan hem endişe ile beyninin kapasitesini kaybederken, hem de isteklerini dünyevileştirerek dualarını da kaybediyor.(AllahuAlem)

3-) Övülme İsteği: Hadid 20'de rekabet(yarış) içgüdüsü ile birlikte bir histen daha bahsediliyor ki o da övülme. Övülme insanın kendisi için, başkası ile rekabetinde galip gelip gelmediğinin ölçüsüdür. İnsan övülüp övülmediğini bakarak galip gelip gelmediğini anlar. Övülmek ister. Hatta bunun için türlü nefsani oyun ve numaralara da başvurur. Çünkü doğrudan kendini övmek karşınızdakinde negatif etki bırakır. Bunu bildiği için nefsi insana bunu doğrudan yaptırmaz. Aslında bunu doğrudan yapmayışı da nefsanidir. Yoksa etrafınızın sabah akşam kendini öven insanlar ile dolu olması gerekirdi. Dolayısıyla bunu bazı numaralar, bazı etiketler üzerinden yapmalıdır.

Şimdi bir belgesel daha… Bu sefer ki CNN Türk'te yayınlanmıştı. CNN International yapımı, spor üzerine. Fakat spor aktiviteleri değil, anne babaların çocuklarına yaptırttıkları spor üzerine.
Belki hala daha hatırlıyorsunuzdur. Fransa'da bir baba oğlunun tenisteki rakibini yenebilmesi için rakip çocuğun içeceğini ilaç atmış, fakat oranı tutturamamıştı ve çocuğun ölümüne sebep olmuştu. Önce bu haberi gösterdiler. Daha sonra Amerika’da bir jimnastik okulundaki yaşları 6-7-8 olan çocukları; kimisinin ayağı kırılmış, kimisinin çatlamış, kimisine platin takılmış ama hala daha ebeveynleri onları salona getiriyorlar. Bir iki örnek daha verdiler. En sonunda bu durumun nedenini çok güzel bağladılar: Ebeveynlerin çocukları üzerinden rekabetleri.

Eğer insan kendi üzerinden rekabet ve övgüyü başaramamışsa yada kendinden geçmişse, mutlaka bir şablon seçerek onun üzerinden kendini başkası ile rekabete sokar. Bu şablon, belgeselde gösterildiği şahsın çocuğu olabileceği gibi, bir yakını, arkadaşı, amiri, hocası ya da akrabası da olabilir.

Yazımızı, bu konudan çıkarılabilecek önemli bir sonuç ile bitirelim.

Ayette dünya hayatının bir yarıştan ibaret olduğu söylenmiş, biz de dedik ki bu yarışın skorunu belirleyen şey övülüp/övülmeme. O zaman dünyada alınacak en büyük nefsani lezzetin övülme, saygı duyulma olması gerekir. Doğru mu?
Evet doğru.

Ne dünyanın en güzel manzarasına sahip evinde dünyanın en lezzetli yemeğini yemek, ne dünyanın en üst makamı, ne dünyanın en güzel karşı cinsi ile ilişki, size övülmek hissini yaşattığını yaşatamaz. Zaten insan da eğer sonunda başkaları tarafında övüleceğini anlarsa, bilirse bunların hepsinden teker teker vazgeçebilir. Eğer biliyorsa, arkasından ondan bahsedeceklerini, arkasına bile bakmaz.

Hani nefsini bilen Rabbini bilir derler ya. Yazımızı inşallah nefsimizi bilenlerden oluruz diye dua ederek bitirelim.

0 comments :