16 Ekim 2023 Pazartesi

Nekrofili Örgütü

Nekrofili için sözlükte, “ölülere karşı ilgi duyma” yazar. Burada ilgi duymadan kastedilen şey cinsel ilgidir. Bu bozukluğun sonucu olarak da ölü bedenlerin cinsel istismarı karşımıza çıkmaktadır.

İyi de kendini savunamaz durumdaki ölülere yapılabilen tek istismar cinsel istismar mıdır? Nekrofili diye adlandırabilmek için illaki ölüye yapılan şeyin cinsel istismar mı olması gerekiyor? “Nasıl olsa cevap veremiyorlar” diye ölmüş insanların isimlerini kullanarak kendine delil getirme, yapılan ve yapılacak olan kötülüklere dayanak noktası olarak göstermeye çalışmak da yine ölülerin istismarı olmuyor mu? Bu neden hiç konuşulmuyor?

Haydi biz konuşalım…

Önce tanımda geçen “cinsel istismarı”, “ölünün maddi manevi her türlü istismarı” olarak değiştirelim.

İstismar edilenin ölüden ibaret olmasını da genişletelim ve kutsal varlıkları da ekleyelim. Çünkü istismara uğrama bağlamında, ölünün vasfı şu anda cevap veremiyor olmasıdır. Şu anda cevap veremeyen, vermeyen varlıklar sadece ölülerden ibaret değildir. Kutsal varlıklar da bu durumdadır.

O zaman tanımımızı yapalım.

Nekrofili: Şu anda cevap veremeyecek, vermeyecek durumda olan kutsal ve ölü varlıkların bu durumlarından faydalanarak, onların maddi manevi her türlü istismarıdır.

Biz bu yazıda, herkesin malumu olduğu için cinsel istismarı geçip, doğrudan manevi istismarı işleyeceğiz. Örneklerle...

Yazı boyunca, işlenen suçun ağırlığı ile orantılı bir üslup kullanacağımızın uyarısını yapalım.

A. “Hasan, Hüseyin” diyerek ağıt yakılması

Genel olarak söylüyorum bunu:

Tarihte yaşanmış bir olay ile bağı olduğunu düşünmek inanç değil akılsızlıktır.

Tarihte yaşanmış bir olaya günümüzden bakıp “ben o zamanki olayın bir taraftayım” demek ise boş meydan kabadayılığıdır.

Tarihte yaşanmış bir olay için günümüzde ayin düzenlemek ise ibadet değil, hayatın gerçeklerinden kaçmak için yapılan bir kandırmaca, boşa vakit harcamadır. Günümüzde yaşanan onlarca katliam, tecavüz göz önünde dururken, bunun tarihte yaşanmışı ile ilgilendiğinin ritüelini gerçekleştirme, sadece kendini kandırma, sorumluluklarından kaçma, sorumluluklarından kaçmak için ölüleri istismar etmedir.

İşte günümüzde Hasan, Hüseyin, Ali vs. adına ağıt yakılması bunun somut bir örneğidir. Hem de ne acı ki birebir örneği bile değil, bir kat daha vahim örneğidir. Çünkü genel olarak tarihte yaşanmış bir olay ile bağlantın olduğunu söylemek kabul edilemez bir şeyse, bunun Arap tarihinden seçmek konuyu bir kat daha garip bir noktaya çıkarmaktadır.

Neden böyle?

Çünkü yazılı Arap tarihi diye bir şey yoktur. Arap tarihinden yazılı tek şey Kuran-ı Kerim’in kendisidir. Diğer her şey rivayetten ibarettir.

Yani birisi size, “Tarihte yaşandığı iddia edilen bir olaya kendini bugün taraf etme saçmalığını geçtim, bana Hasan’ın, Hüseyin’in, Muaviye’nin, Yezid’in yaşadığına dair tarih metodolojisine uygun bir delil sunar mısın?” dese, bu ritüeli gerçekleştirenlerin yapacağı tek şey boş gözlerle bakmak olacaktır.

Biraz komik olacak ama şunu da diyebiliriz: Bunu yapan kişinin Iron-Man için ağıt yakmasına engel olacak şey nedir? (Avengers: Endgame)

Tarihte yaşandığı iddia edilen olaylara elbette inanabilirsin, ki ben inanıyorum, anlatarak kendine ders çıkarabilirsin ama buradan ne kendine ne de senin gibi olmayan insanlara sıfat çıkaramazsın, tarihte yaşanmış hiçbir olayı kendi kendine karar vererek sahiplenemezsin. Hele ki buna “inanç” diyerek de eleştirilmesine, karşı çıkılmasına engel olmaya çalışamazsın.

“Tarihte yaşanmış olayla ilgileniyormuşum gibi yapıyorum, bu, beni günümüzde yaşanan olaylara karşı olan sorumluluğumdan kurtarıyor. Çünkü meşgulmüşüm gibi oluyor. Üstelik bunu bir de inanç kılıfının içine soktum ki kurcalansa altından sorumluluklarından kaçma ve boşa vakit harcama dışında bir şey çıkmayacak içeriğin ve ayinlerin eleştirilmesine engel oluyorum.”

Peki senin inanç kılıfının içine sokman beni durdurabilir mi?

Maalesef.

Hatta daha da tetikler.

Çünkü böyle bir konuda benim gördüğüm, insanların tarihte yaşandığı iddia edilen bir olaya taraf olmuş olması değil; gözünün önünde müdahil olabileceği bu kadar olay olurken, bunlardan kaçan ve kaçtığı belli olmasın diye hiçbir zaman müdahil olamayacağının rahatlığıyla tarihte olmuş bitmiş olaylarla ile ilgili boş meydan kabadayılığı yapıyor olduğudur.

Aslında bu kadarla kalmış olsa yine iyi. Konu aslında daha da vahim.

Tanımsız sıfatlar, çeteleşmeyi ve bağnazlığı da beraberinde getirir dedik ya. Bak şimdi çok ilginç bir noktaya varacağız.

Hasan’a, Hüseyin’e eziyet edenler eğer bugün yaşasaydı onlara ne yapılacaktı?

Hapishaneye atılacaktı. Doğru mu?

Doğru.

Peki sen son seçimde kime oy verdin?

Dur ben söyleyeyim. Hapishaneleri dolaşıp, hapishane şartlarını iyileştirmeyi vadedenlere. Doğru değil mi?

Peki bu ne demek? Tarihte yaşasaydın Yezid ve taraftarlarının rahat ettirilmesi için uğraşacaktın demek.

Gördün mü? Bağnazlığın, seni Hasan’a Hüseyin’e değil, Yezid’e götürdü. Yani hiçbir farkın yokmuş başkalarından.

Sadece bu yaptığın bile onların zamanında yaşasan karşı cephede yer alabileceğinin bir kanıtıdır.

- Ama ben hep Ali, Hasan, Hüseyin falan diyerek ağlıyorum şimdi.

+ Olay olmuş bitmiş bugün ağlarsın. Şimdi ağlarsın. Şimdi ağlamakta hiç sorun yok ama o zamanda olsaydın muhtemelen en iyi ihtimalle hiçbir şeye karışmazdın en kötü ihtimalle aynı bugün yaptığın gibi kalabalığın yanında olurdun.

Çünkü sen de herkes gibi bir gerekçe bulup, bağnazca çeteleşip, adaleti bozmaya çalışıyormuşsun. Seni farkın bunu Nekrofili ile gerçekleştirmen. Bu kadar. Mezhepçilik ile varacağın yer, sadece başkalarının yaptığı kötülüklere uzaktan ortak olmak olacaktır.

İnsanların icraatına bakılır lafa değil. Ne kendi kendisine taktığı sıfatlara, müdahil olmadığı mağduriyet hikayelerini anlatmasına, ne de ortamın ambiyansına uymasına, histerik tavırlarına itibar edilmez. İnançta ise yalnızca mantığa bakılır. Mantığını kurmak, inanç sahibi olmaktır. Mantığı kurulmamış belirsizlikler ancak boşa vakit harcama, sorumluklarından kaçmadır.

“İyi de insanlar tarihte yaşamış insanlar için ağıt yakamazlar mı?”

Beni ilgilendirmez. O kadar boş vakti varsa elbette yakabilirler. Ama bunu inanç kalkanının arkasına alması, buradan sıfat çıkarması, hele ki sadece kendi gibi olanlara da değil, kendi gibi olmayanlara da sıfat çıkarması ve o sıfatlarla bağnazca çeteleşmesi kabul edilemez.

B. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz”

İnsanlar tarihte yaşamış değerli insanların isimlerini saygı bağlamında zikredebilirler. Ama bu, beraberinde bir zorunluluğu getirir: Yaşadığın hayat ve yaptıkların ile ismini zikrettiğin kişinin hayatı arasında bir tutarlılık, benzerlik olmalı. Eğer burada bir tutarsızlık varsa, yapılan, değerli bir insanın adını saygı bağlamında zikretmek değil, nekrofilidir.

O zaman, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyenlere tek bir soru: Siz kime oy verdiğinizin, neye destek olmuş duruma düştüğünüzün, kimlerle yan yana geldiğinizin farkında mısınız?

Farkında değilsen, yaptıklarınla tutarlılığı sağlayamıyorsan, ben sana neden Mustafa Kemal’den bahsettiğini anlatayım. Lafım tutarlılığı gerçekleştiremeyenlere, diğerleri üzerine alınmasın.

Sana hiçbir konuya girme dendi, hiçbir söz dinlemeyen sen, bunu dinledin ve neredeyse sıfır fedakarlıkla bir hayat yaşadın. İşime bakarım, hayatıma bakarım dedin. Kaçabildiğin kadar kaçtın. Bütün makamlar boş kaldı. Oralar suç şebekeleri hatta terör örgütleri tarafından dolduruldu. Sen de gittin onlara oy verdin. Şimdi bu noktaya varmanın sonuçları ile karşılaşıyorsun ama onlarla yüzleşmemek için başlıyorsun nekrofiliye. Sanki tarihte yaşasaymış, keyfini bozup Mustafa Kemal’le birlikte cephede savaşacakmış gibi!

Ben sana hayatının gereceğini söyleyeyim mi?

Sen, sana zerre hayrı dokunmayacak, zaten böyle bir derdi de olmayan, terör örgütleri tarafında ele geçirilmiş bir yere oy veren, buna alternatif olarak da elinde sadece, hayatta hiçbir kutsalı olmayan niteliksiz şovmenler olan, bunlardan medet umuyor olmanın da ne kadar küçük düşürücü bir durum olduğunun farkında olan ve bu gerçeklerle yüzleşmemek için tarihte yaşamış başarılı bir insanın ismini istismar eden birisin. Bu kadar.

Ha bu arada, oy verdiklerin ne yapıyordu biliyor musun?

Karakolları çevreleyip Mehmetleri, Hasan'ları, Hüseyin'leri alçakça katlediyordu.

Hasan'ları, Hüseyin'leri çevreleyip katletmek… Bu manzara tanıdık geldi mi?

Tarihte yaşasaydın nerede olacağını hissetmeye başladın mı?

Aslında ne olduğuna ikna olmaya başladın mı?

C. Keramet Hikayeleri

“Bir gün şeyhimiz gökyüzünde dolaşırken Cebrail(as) ile karşılaştı. Ona sordu ki…” diye başlayan bu ve bunun gibi bin bir çeşit hikâye… Anlatırken o kadar rahat, o kadar profesyoneller ki… Tabi üzerlerinde yalanlarına alet ettikleri kutsal varlıkların gökyüzünde belirip “Bu kişi yalan söylüyor” demeyecek olmanın verdiği rahatlık bulunuyor.

Şimdi nekrofilinin bir başka yönünü, kutsal varlıkları yalanlarına alet etmeyi inceleyelim.

Peygamberin döneminde yaşayıp kınanan 2 tip insan vardı:

Birincisi, peygamberi kabul etmeyenler.

İkincisi, kabul ettiğini söyleyip, ehli keyif olmaktan vazgeçemeyenler.(Bu nasıl kabul etmeyse artık...)

Bu ikincisi için, Tevbe 86-87 ve 93. ayetlere bakılabilir. Bunlara savaşta geride kalanlar denir. Bunlar gözle görülür hiçbir mucizesi olmayan bir insanın peşine düşme riskini alamayanlar, pek keyiflerini bozmak istemeyenlerdi.

Peki sizce sabah akşam keramet hikayeleri anlatan, dinleyen ve keramet hikayesi olmadan adım atmayan biri, gözle görülmüş hiçbir mucizesi olmayan birinin peygamberliğini kabul edip, peşine düşer miydi? O zamanki insanlardan ne farkı var ki?

Yalan dolan fantastik hikayelerle bomboş bir ömür tüketen, o fantastik hikayeleri kendine, belki günahlarına kalkan yapan biri, aklını kullanmaya ve risk almaya davet eden biri ile birlikte hareket mi edecekti?

Böyle insanların bugün kutsal varlıklardan bahsediyor olmaları, bahsederken saygı gösteren sıfatlarla anıyor olmaları, onlara iman ettiklerini mi gösteriyor? Peygamberlerin zamanında yaşasalar, onlarla birlik olacakları anlamına mı geliyor? Yoksa kutsal varlık kavramını, yalan söylerken kullanılabilen bir aparat olarak gördükleri anlamına mı geliyor tüm bunlar?

Kutsal varlıkların isimlerini kullanarak kendilerine delil getirenlerin, hayatları boyunca anlattıkları hikayelere bakın. Hiç mücadele diye bir şeyin olmadığını göreceksiniz. Yaşantılarınıa bakın yine hiçbir şey bulamayacaksınız. Ne hikmetse, Peygamberlerde bile olmayan şeyler bunlara olur! Hatta anlattıkları hikayelere bakınca iman etmek için sorgulamaya, çabalamaya bile gerek olmadığını göreceksiniz. 

Arkadaşlar bu kerametçilerde, hurafe ve cehaletten başka hiçbir şey yoktur. Ehli keyiflerin kaçışları... Hep kaçış. Boşa zaman harcama ve harcatma uzmanları. Farkları nekrofili örgütünün üyeleri olmaları.

D. Suçları ve Görevleri Allah’a Atmak

Hırsızlıktan, ki çoğunlukla kendilerinin de dahil olduğu hırsızlıktan, korkunç bir ekonomik kriz yaşanıyor. Cehalet ile alınan yanlış kararlar ile insanlar boğuluyor. Bunları yapanlara dokunamıyor da suçu Allah’a atıyor. “Allah bizi sınıyor” diyor. Sanki ortada bir kaza varmış gibi.

Bir ülke başka bir ülkeyi soykırımdan geçiriyor. Görevi Allah'a atıyor. “Allah onları kahretsin” diyor. Hayır kahredecek olan sensin. Güçlü olacaktın ve anında müdahale edecektin. Güçlü olmak için teknolojik ve bilimsel konularda ilerlemiş olman gerekiyordu. Yaptın mı? Hayır.

Peki ne yaptın?

Boşa vakit harcadın. Aklını kullanmadığını, ezbere yaptığını fark ettiğin konularla zaman öldürdün. Şimdi bunun sonuçları ile karşılaşıyorsun ve hemen görevi Allah’a atıyorsun. Görevi atıyor ve kaldığın yerden hayatına devam ediyorsun. Hayır kabul etmiyorum.

“Allah kahretsin” diyemezsin. Kendi kendini düşürdüğün bu kötü durumu, dini bir ifade kullanıyormuş gibi yaparak örtmeye çalışamazsın.

Sen nesin biliyor musun?

Sen hayatı boyunca bomboş işlerle uğraşan, dinle uğraşması, ibadet etmesi bile en temelde “ezbere iş yapma” olan, ezbere iş yapmak olduğunu hissettiği herhangi bir işi hangi motivasyonla yapıyorsa aynı motivasyonla ibadetleri yapan, aklını kullanmanın hiçbir aşamasında yer almak istemeyen, tüm bunların sonuçları ile karşılaştığında ise Nekrofili yapan birisin. Bu kadar.

Sonuç

“Ben tarihte yaşamış iyi olarak damgalanmış insanların isimlerini söyleyip duruyorum. O zaman onların zamanında yaşamış olsam onlarla birlikte hareket etmeyecek miydim?”

Onlara düşmanlık etmiş kötü insanlardan da bahsediyorsun ya. Onların sıfatlarına, yaptıklarına bak, bir de kendi yaptıklarına bak. Kararını kendin ver.

Ha ama keşke dediğiniz gibi olsaydı… Keşke tarihte yaşamış başarılı ya da mağdur ya da buna benzer makbul özelliği olan insanların isimlerini söylediğimizde onların başarılarına, mağduriyetlerine, çektikleri iddia edilen acılara ortak olmuş olsaydık. Böyle sıcak odalarda bol bol isim zikretmelerle bağ kurabilseydik. Hem de günümüzdeki riskli konulara hiç bulaşmamış olurduk. Ama olmuyor. Olmadığı gibi konu istismara giriyor. Bunun sonucunda taraftarı, parçası olunan tek örgütün Nekrofili Örgütü olduğu ortaya çıkıyor.

Hukuki jargona uygun olarak ifade etmek çok zor olacaksa da, çok fazla mensubu olan bu örgüte karşı yasal düzenleme şarttır. Önce Nekrofilinin tanımı, yazının başında yaptığımıza benzer şekilde genişletilmeli ve bununla bağlantılı olarak bir yasal düzenleme yapılmalıdır, diyerek bitirelim.

Bitirirken, seni, sadece yaptıklarının ifade ettiğini tekrardan vurgulayıp uzun uzadıya yazdıklarımızı kısaca özetleyelim.

İcraatta Yezid’in yandaşı, lafta Hasan’ın, Hüseyin’in.

İcraatta Zararlı Cemiyet’in askeri, lafta Mustafa Kemal’in.

İcraatta Ebu Cehil’in yoldaşı, lafta Hz. Muhammed’in.

Güzel gidiyoruz, konu dışı 2 tane daha yazayım.

İcraatta kimsenin şahsına geçmemesi gereken kamu mallarının yağmalanmasına göz yuman, hatta destekleyen hatta yağmadan kendine pay düşsün diye uğraşan, düşmediğini görünce zırlayan kısaca icraatta yağmacının önde gideni ama lafta ırmağının akışına ölen.

İcraatta “kapitalist, emperyalist” dediklerinin kongrelerinden kendileri için kaç para ayrılacağı haberini büyük bir heyecanla bekleyen, lafta “kapitalist, emperyalist” dediği ülkelere karşı olduğunu söyleyen.

0 comments :