Bir ülke düşünün ki, suç batağındaki Cehaletin Babasından cezalandırma hukuku, Narko-terörizmin çıraklığını yapan ana muhalefetinden ise cezalandırma hukuku vadederek iktidarı elde etmesini bekliyor. Çok kötü bir şeymiş gibi söyledim bunu ama, bir toplumun Cezalandırma Hukuku beklentisi içinde olabilmesi bile aslında büyük bir niteliktir. Ne yazık ki bazı toplumlarda bunu bile göremiyorsun. İşte öyle bir ülke düşünün ki, Cezalandırma Hukuku diye bir beklentisi
bile olmayıp, yine de her şeyin büyülü bir şekilde düzelmesini bekleyen
insanlardan oluşuyor. Ne seçmen yapılmış yığınlar, talep etmeleri gereken şeyin
Cezalandırma Hukuku olması gerektiğinin farkındalar ne de o ülkenin siyasi
arenasında boy gösteren şovmenler, Cezalandırma Hukuku vadetmesi gerektiğinin
farkında. O derece geri kalmış bir toplumdan bahsediyorum burada.
Belki de helak olmanın eşiğindeler ya da parça parça helak oluyorlar onun bile
farkında değiller. Ümmetçilik gereği, ahlaksız insanın ahlaklıyı, ahlaklının
ahlaksızı seçmesi, ona destek vermesi diye bir şey olamaz. Çünkü Adalet Günü
deterministiktir. Ahlaklı ve akıllı bir aday bütün sorunların Cezalandırma
Hukuku ile çözüleceğini bilir ve vaatlerini bu çerçevede gerçekleştirir. Ahlaklı
ve bilinçli seçmen de zaten cezalandırma hukuku talep eden kişidir. Zaten onları
ahlaklı ve bilinçli yapan şey de Cezalandırma Hukukunun gündemlerinin bir
numarası olması, ahlaksız yapan da Cezalandırma Hukukunda kaçabilmek için her
yolu deniyor olmalarıdır. Bu kaçışların cezası ise kendilerine fakirlik ve
yüksek enflasyon olarak geri döner. Çünkü bu tip toplumlarda, Cezalandırma
Hukukunun içinin boşaltılıp, adaletin ayaklar altına alınması sonucu had
safhada hırsızlık, yolsuzluk ve bunun sonucu olarak da had safhada enflasyon ortaya
çıkar. Burada sadece hükümet eliyle yapılanlardan değil; suç şebekeleri, terör
örgütleri tarafından ele geçirilmiş belediyelerin yaptıklarından da
bahsediyorum. Zaten onları iş başına getiren de komisyonculuk, kaçakçılık başta
olmak üzere hırsızlığın her türlüsünü mübah gören seçmen yapılmış yığınlardır.
Zaten bir süre sonra bu tip sözde siyasi parti mensuplarını ve seçmenlerini
birbirine bağlayan tek şeyin işlenen suçlar üzerinden kurmuş oldukları ortaklıkları olduğunu görmekteyiz. Ne yazık ki onların bu kadar rahat hareket etmelerini sağlayan da
Kontrolsüz Üreme ve Kontrolsüz Cumhuriyet rejimidir. Çoğunluğun verdiği oyu kutsayan bu sistem, bir yandan
seçmene “Oy ver geç. Nasıl olsa kaydı tutulmuyor. Bir sorumluluğu yok. Rahat
ol” derken; bir yandan da seçilmişe “Çoğunluğun oyunu aldın. Çoğunluğun oyu
eşittir mükemmel bir şey, boyun eğilmesi gereken bir şeydir. Rahat ol
istediğini yapma hakkın verildi” demektedir. Özellikle geri kalmış ülkelerde, bu
koruyucu kalkanın altında, seçilmiş hükümetler ve aynı zamanda belediyeler
hırsızlıkların tamamına yasal bir düzenleme getirerek, onları “yasal hırsızlık”
haline getirirler. İster merkezi almış partiler ister yerel yönetimi almış partiler,
istismar edebilecekleri her yolu bulur ve kullanırlar. Zaten bir süre sonra
ardı ardına açılan tabelaların bundan başka bir gündemi de olmaz. Tabi burada hırsızlığın en büyüğü komisyonculuk ve uçsuz
bucaksız, hesapsız harcamalar ile yapılır. Bunlar için kurulacak bir mekanizma,
söylenecek bir söz yoktur. Çünkü bunlara karşı yapılacak şey çok basittir: Hükümet
olduğun andan itibaren kesmeye başlayacaksın. Önce 1 birim paralık işi araya
girerek 20 birim paraya fatura eden komisyoncuların, ya da hesapsız harcama
yapan bürokrat tayfanın bunu yapabildikleri yolları keseceksin. Daha
sonra hırsızların bugüne kadar çaldıklarını da geri alıp yerine koyacaksın. Vermiyor
mu? Yargıladıktan sonra “kese kese”(5/38) alıp yerine koyacaksın. Bu kadar. Eğer ekonomiyi düzeltme diye bir hedefin varsa, geri alıp koyma dışında bir yolun bulunmamaktadır. Yani ortada bir
mekanizma yok. Geri alıp yerine koyma var. Onun için “burada kurulacak bir mekanizma
bulunmamaktadır” dedim. Fakat gereksiz kadro ve emeklilik dağıtma konusunda bir
mekanizma koyabiliriz. İstismardan bahsettim ya… Bir istismar yöntemi örneği vererek
ana konumuza başlayalım. Bir zaman önce, geri kalmış cahil bir ülkede, kendi
başarısından(!) başka bir şeyi ve bir adım sonrasını düşünmeyen sorumsuz bir
siyasetçinin(!) aklına, başbakan olmak için vaatlerinde kullanabileceği müthiş
bir istismar yöntemi geldi. “Emeklilik devlet mekanizması içinde değil mi? Evet. O zaman ben erken emeklilik vadedebilirim. 30’lu yaşlarında emekli olacaklarını gören insanlar da bana oy verir. Binaenaleyh ben de başbakan olur, kendimi tatmin eder. Bu şekilde enerjimi atarım.” Hani dedim ya ahlaksız mutlaka ahlaksızı seçer diye… O
siyasetçi bunu vadettiğinde ne gibi bir tepki oluştu biliyor musunuz? Hiçbir
şey. Karşısına “Ne yapıyorsun sen! Bu yaptığın bizim şimdi işimize yarar ama
açtığın bu küçük gedik zamanla devasa bir oyuk haline gelip, ülkeyi mahveder.”
diyen bir seçmen kitlesi çıkmadı. “Ver o erken emekliliği bize. Ver! Ver!”
dediler. (Bu arada not: Geçim derdi olmayıp, heyecan aradığından
siyaset sahnesinde boy gösteren cahil şovmenlerden uzak durun. Size
verebilecekleri hiçbir şey yoktur. Sadece kaybettirirler.) Gerçekten o sorumsuzun iktidar olduğu o ülkede insanlar
30’lu yaşlarında emekli olup evlerine geçmeye başladılar. Başka ülkelerin
insanları enayi(!) gibi yazılım, donanım devrimleri gerçekleştirmek için
gecelerini gündüzlerine katarken, o ülkenin süper zekâları(!) 30’lu yaşlarında
emekli olup ölene kadar her ay hesaplarına yatacak para ile bedavadan rahat
rahat karın doyuracaklarını düşünerek köşelerine geçip oturdular. Muhteşem bir şeydi bu. Sanki cennet. Herkes emekli,
herkesin hesabına para yatıyor. Ve o para ile alışveriş yapılıyor. Ama
emeklilerin sayısı artmaya başladıkça, ufak çaplı bir sıkıntı çıktı bu sahte
cennette. Yatırılan paralar ile ihtiyaçlar karşılanamaz olmuştu. Elbette böyle
olacaktı. Çünkü devletin kasasına öyle bir para girmiyordu ki, sana, seni mutlu
edecek para ödeniyor olsun. Vadedilen miktar ödeniyor olsa bile bu ancak para
basılarak ödenecek o da enflasyonu patlatacak yine yatırılan para senin işini
görmeyecekti. Yani kasada, başka bir deyişle havuzdan para çeken ne kadar insan
varsa, kaçınılmaz olarak, senin alım gücün o kadar düşecekti. Öyle de oldu.
Emeklilerin sayısı çığ gibi büyümeye başlayınca herkesin payına düşen de bir o
kadar azaldı. Yani bu ödeme sisteminde havuzda toplanan paradan senin payına ne
düşüyor ise, onun alım gücünü asla değiştiremiyorsun. Bu Havuz Ödeme
Sistemidir. Bu konu ile alakalı bir yasa yok gibi gözükse de aslında var olan
doğal ödeme sistemi budur. Daha sonra erken emeklilik bir vaat olarak o ülkenin cahil,
ahlaksız siyasetçileri tarafından kullanılmaya devam etti. Ha bu arada bunlara “siyasetçi”
diyorum da… Aman da ne siyasetçiler, sorma gitsin! Elde ettiğini hiçbir şekilde
hak etmeyen enerjisini atmaya çalışan cahil yaşlılar (Vurgulamaya çok gerek olmasa da yine de söyleyelim: İster yaşlı ister genç bilgi birikim sahibi, faydalı olmak isteyen bilge insanları kastetmiyorum elbette) ya da heyecan arayan cahil
zenginler. Bu kadar. Neyse… Tabi sadece emeklilik dağıtma değil, şuursuzca dağıtılan gereksiz
kadrolar da tüm bu sürecin üstüne tuz biber oldu. Yani o ülkede istismarlar
artık sadece hükümetler tarafından değil, belediyeler eliyle de yapılmaya
başlanmıştı. Artık sayısız, uçsuz bucaksız insanın hesabına devlet kasasından
para yatmaya başlamış ve aynı oranda bu paranın alım gücü de havuza eklenen her
emekli veya gereksiz kadrolu ile az önce açıkladığımız Havuz Ödeme Sisteminin
kaçınılmaz sonucu olarak biraz daha düşmeye başlamıştı. Eğer bir ülkede domates
tarlada 1 birim para iken markette 20 birim para ise, o ülkede ihale
komisyoncularına ve şuursuzca dağıtılmış kadro ve emeklilere para
yetiştirilmeye çalışılıyordur. Peki, bu noktaya gelindiyse, yapacak hiçbir şey kalmadı mı?
Komisyoncular, vergi affı(!) alanlar vs. ile ilgili ne yapılması gerektiğini
söyledik de bu erken emeklilik ve hesapsız kadro dağıtma ile ilgili bir şey söyleyemez
miyiz? Yapılabilecek hiçbir şey kalmadı mı? Elbette yapılabilecek şeyler var. En önce yapılması gereken,
hükümeti elde eden ahlaklı insanların bir öncekilerin imza attığı bu
ahlaksızlıkları ortadan kaldırmasıdır. Yani dağıtılan kadro ve emekliliklerin
iptal edilmesidir. Ayrıca bundan sonra erken emekliliğin bir vaat olarak
kullanılamayacağı mutlaka bu konuda çıkartılacak yasa ile yasaklanmalıdır. Çünkü
erken emeklilik tarzı yasal hırsızlık uygulamaları ile içinde bulunduğun toplumu
sadece çürütürsün. Eğer yaşadığınız toplumda büyük bir ahlaki çürüme var ve
artık rezillik diz boyu ise, mutlaka orada erken emeklilik, vergi affı(!),
vergi barışı(!), imar affı(!), imar barışı(!), her yapılan ihalede araya komisyoncuların
sokulması gibi yasal hırsızlık yöntemleri de mutlaka vardır. Bunların sonucu
olarak enflasyon artık dayanılmaz bir noktaya ulaşmıştır. Hele bir de din
görevliliği(?) vs. gibi ne olduğu belirsiz sıfatlarla dağıtılan kadrolar,
belediyeleri kazanan cahil şovmenlerin terör örgütlerine dağıttığı kadrolar da
varsa, iş tamamen çığırından çıkmıştır. Ama yine de düzeltilebiliriz. Hadi başlayalım. Ne dedik? Önce erken emeklilik vadetme yasaklanacak kanun
ile. Hemen sonrasında bir daha böyle bir istismar yaşanmasın
diye, Havuz Ödeme Sistemi yasallaştırılacak. Bu Havuz Ödeme Sistemi nasıl çalışacak? Şöyle: Hiç kimsenin sabit maaşı olmayacak. (Zaten hiç
kimsenin sabit maaşı yoktur. O maaşın alım gücü her defasında azalmaktadır.) Devletin
kasasına o ay giren paradan emeklilere ve kamu çalışanları için unvanlarına uygun olarak orantısal bölüşüm
yapılacak. “Bu ay, şu kadar erken emekli girdi, artık bölüşüm bu kadar insan
arasında olacak” şeklinde bilgilendirerek… Böylece insanlar yandaşlara,
yoldaşlara şuursuzca dağıtılan gereksiz kadroların ve aynı şuursuzlukla
dağıtılan erken emekliliklerin kendilerine felaketten başka bir şey getirmeyeceğini
gözleri ile görmüş olacaklar. Dediğim gibi zaten olan şey de budur. Burada
yasallaştırma yolu ile bu mekanizmayı insanların gözlerine sokmuş olacağız. O
kadar. Yoksa yasalaştırmasan da zaten sistem böyle çalışıyor. Buraya kadar anlattıklarımız yaş bazlı emeklilik sistemini
uygulayan ülkeler içindi. Fakat burada çok önemli bir soru var (aslında 3 tane soru
var) yaş bazlı emeklilik sistemi uygulayanların cevaplandırması gereken: Emeklilik
yaşı kaç olmalıdır? Erken emeklilik ne demektir? Bir insanın erken emekli
olduğunu nasıl anlarız? Dünya üzerinde çoğunlukla emeklilik yaşı için 65-70 arası
yaş değerleri belirlenmiş. Neden böyle, belli değil. Bir insan 65 yaşında da sağlıklı ve dinç olabilir. Neden
emekli ediyorsun ki böyle birini? Doğrudan bir cevap yok. Ya da bir insan daha
50’sine bile varmadan elden ayaktan düşmüş olabilir. Bunun da çalışması
zulümdür. Bu noktada elbette iş göremezlik raporu verilerek yapılması
gerekenler yapılıyor. Gayet güzel. Peki bu iş göremezliği emeklilik ile
birleştirerek yeni bir sistem kuramaz mıyız? Evet kurabiliriz. Bir insanın emekli olmasını belli bir yaşa
bağlamak yerine, elden ayaktan düşmeye bağlayabiliriz. Şöyle: Bir insan elden ayaktan düşmüşse kaç yaşında olursa
olsun emekli edilir. Bu şekilde kaç yaşında emekli olursa olsun o erken
emeklilik olmayacaktır. 30 yaşında bile bu duruma gelmişse yine emekli
olmasında yanlış bir durum yoktur. Ama elden ayaktan düşmeden 70’inde bile
emekli olsa o erken emekliliktir. Burada tıbbi rapor ile emekli edilme
mekanizması kurulmalıdır. Bu şekilde, iş göremez raporu tabanlı emeklilik
sistemi ve Havuz Ödeme Sistemi ile birlikte rapor bazlı emeklilik sistemi hayat
geçmiş olacaktır. Fakat bu seferde “iş göremezliği” neye göre adil olarak
tespit edeceğimiz sorusu karşımıza çıkacak. Evet bir insan vücut olarak iş göremezdir belki ama beyin
fonksiyonları yerinde olduğu için mesela yazılım işi yapabilir. Eğer hem
bedenen hem aklen iş göremezlik tespitini adil bir şekilde yapabilirsek, ki bu
durumun tespitinde makul değerleri tıpçıların cevaplaması gerekiyor, en ideal
emeklilik sistemi bu olacaktır. Tabi bunun için toplumun hem bedenen hem aklen
iş yapabilir nitelikte olan bireylerden oluşan ideal bir toplum olması
gerekiyor. Gördüğünüz gibi 2 emeklilik yönteminin de cevaplaması
gereken birer sorusu bulunuyor. Yaş bazlı emeklilikte “Yaşı neye göre
belirledin, kriterin neydi?” sorusu. Rapor bazlıda ise “Adil bir iş göremezlik
raporunu neye göre hazırlayacaksın?” sorusu. Fakat ben bu soruları tam olarak cevaplamaya gerek olmadan
uygulanabilecek hibrit bir çözüm sunayım size. Yaş bazlı emeklilik devam edecek. Fakat erken emekli olup
olmadığını, emekliliği hak edip etmediğini birey daha sonraki davranışları ile
kendisi belirleyecek. Adil bir seçim sisteminin nasıl olması gerektiğini
anlattığımız daha önceki yazılarımızda, nasıl seçmen oy verdiğinin işlediği bütün
suçlara ortak olacak, böylece seçmen olmayı hak edip etmediği oy verdikten
sonraki süreçte kendisi belirlemiş olacak diye anlatmıştık. Burada da aynı
durum olacak. Şöyle: Sizin de bildiğiniz gibi, keyif verici maddelere bağımlılıkları
(sigara, alkol, kumar vs.) olan, kendini bağımlı yapmış insan kendisine saygısı olmayan insandır. Neden böyledir? Çünkü bir
süre sonra bağımlılıklarını tatmin etmek hayatının tek amacı olacak ve bu
şekilde ömrünü bomboş bir şekilde tüketecek, belki de bir bakmışsın bunlara
ulaşmak için akıl almaz, “bu, bunu hayatta yapmaz” dediğin şeyleri yapmaya
başlayacak. Ne yazık ki böyle birisi için ne dense az. Daha önce içki ve sigaranın başkaları ile paylaşma noktasında
bir suç olduğunu ve bu durum ile ilgili ne yapılması gerektiğini Önleyici Mahiyette İdam Cezası yazısında yazmıştık. Ayrıca başka bir yazımızda da sigara
dumanının saldırı aracı olduğunu belirtmiş bunun sonucu olarak kamuya açık
alanlarda sigara içmeyenlerin sigara içenlere karşı nefsi müdafaa kapsamında
istedikleri şekilde cevap verme hakları olması gerektiğini de söylemiştik. Belki
bu noktada sigara içmeyenlerin, içenlere karşı bireysel silahlanma haklarının
olması bile sağlanabilir. Ayrıca sigara kullananların kademeli olarak toplu
ulaşımdan men edilmesi de sağlanmalıdır diye de eklemiştik. Çünkü hiç kimsenin,
kullandığı kimyasalın zararlarını başkasına yaşatmaya hakkı yoktur. Bu
yasaklamaları e-devlet sistemini kullanarak çok rahat bir şekilde
gerçekleyebileceğimizi de izah etmiştik. Ama şans oyunları oynama ile ilgili
hiçbir şey yazmamıştık. İşte bu konuyu bununla birleştirebiliriz. Üstelik bunu
hem yaş bazlı hem de sağlık raporu bazlı adil emeklilik sistemi için uygulanabilir
hale getirebiliriz. Şimdi bir taşla iki kuş vurma anı. Bir insan, 65’inde emekli olmuşsa bile bu onun için erken
emeklilik ise evde bütün gün durarak nasıl enerjisini atacak? Atamayacak.
İnanın bana eninde sonunda kahvehanedeki o okey masasına oturacak. Biz de onu
orada yakalayacağız. Kriterimiz şu olacak: Bir insan eğer kumar oynayabiliyorsa,
emekli olması gerektirecek bir durum da oluşmamıştır. Kuralımız ise şu olacak: Şans
oyunları oynarken yakalanan emeklinin ilk yakalanmasında 1 ay emekli maaşı
kesilir. İkinci yakalanmasında 3 ay kesilir. Üçünü yakalanmasında ise tamamen
kesilir. Rapor bazlı emeklilikte de ise bu durum daha da
genişletilerek devam edecek. Burada emekliliği iptaline sadece şans oyunları
değil, sigara ve alkol tüketimini de ekleyeceğiz. Çünkü rapor bazlıda
kriterimiz, elden ayaktan düşmeydi. Mantığı şu: Bir insan alkol ve sigaranın herhangi birini
tüketebiliyor ya da şans oyunları oynayabiliyorsa elden ayaktan düşmemiştir. Rapor
yanlış verilmiştir. Emekli olmayı da hak etmiyordur. Dolayısıyla emekliliğinin
iptal edilmesinde bir sakınca bulunmamaktadır. Her iki durum için de bireyin şans oyunları oynayıp
oynamaması emekliliği hak edip etmediğini doğrulamada ana kriterimiz olacak.
İdeal toplum yapısı oluşur da rapor bazlı emekliliğe geçilirse de buna alkol ve
sigara tüketimi de eklenecek. Tüm bu sürecin sonunda şöyle bir soru sorulabilir: Neden
sigarayı, alkolü ve şans oyunlarını tamamen yasaklayıp konuyu kapatmıyor da bu
kadar uzatıyoruz bu meseleyi? Evet o da olabilir siz o şekilde de savunabilirsiniz. Belki
doğru olan da budur. Ama ben şahsen insanlara karışılmasını doğru bulmuyorum.
Bir insan kendisine zarar vermek istiyorsa buyursun versin. Ama başkasına verdiği
zarar kabul edilemez. Sigara, alkol ve şans oyunları üzerinden koyduğumuz
kurallar hep kullananın başkasına zarar vermeye başlaması ile başlamaktadır. Sigara içebilirsin ama kamuya açık alanlarda değil. Kimse
senin sigara dumanını çekmek zorunda değildir. Alkol kullanabilirsin ama başkasına içmesini teklif edemezsin,
ısmarlayamazsın. Sigara için de bu geçerlidir. Şans oyunları oynayabilirsin. Ama bunu emekli maaşın ile yapamazsın. Kumar oynayarak vakit öldüresin diye emekli edilmeyeceksin, elden ayaktan düştüğün için emekli edileceksin. Yaş bazlı emeklilikte elden ayaktan düşmesen bile, yine emekliliğe ihtiyacın olduğu için emekli edileceksin. Kumar oynayasın diye de sana emekli maaşı bağlanmayacak. Geçimini sağlayasın diye bağlanacak. Eğer şans oyunları oynayabiliyorsan her iki durum için de emekliliğe ihtiyacın yok demektir. |
30 Haziran 2024 Pazar
Adil Emeklilik Sistemi
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
0 comments :
Yorum Gönder