5 Mart 2007 Pazartesi

Romantik Sol Kültür ve Garibanizm

“Ooo abi zenginsin” sözüne karşı kaçımız “yok abi ne zengini ya şöyle böyle zart zurt…” diye yanıt vermiştir acaba. Sanki suçlanıyoruz değil mi ya da karşı tarafı suçluyoruz sanki. Baskı altına alıyoruz ya da alınmış hissediyoruz. Acaba başka ülkelerde de böyle bir kültür(hem devamlı hayalini kurup hem de ulaşanı ulaştığı ile suçlama) var mıdır çok merak ederim. İşte bu yazımızın konusu Türkiye’deki mevcut romantik sol kültür, onların ateşlediği sosyal çatışmanın tarihçesi ve avam(buradaki avamlık ekonomik durum ya da denk gelmiş sosyal statü ile ilgili değil, ferdin düşünce ve kültür yapısı ile ilgilidir) tabakasındaki garibanizmin tanımı ve işlevi üzerine olacaktır.

Aslında her şey 70′li yılların Türk filmlerinde başladı diyebiliriz. Özellikle 68 kuşağının çektikleri. Dikkat ederseniz filmlerin konuları tektir ve tribünlere oynar. Zengin vardır, fakir vardır. Zengin kötüdür, fakir iyidir. Fakir zengine güzel bir ders verir filmin sonunda; gözyaşlarımızı tutamaz hep beraber salya sümük seyrederiz filmi. Belki de o yıllarda insanlar daha iyiydi. Daha samimiydi. Haksızlığa karşı gösterdikleri refleksleri aniydi, bir andaydı. Şimdiki gibi haksızlık gördüklerinde “ acaba müdahale etsem başım belaya girer mi” hesapları yapmıyorlardı. İçlerinde geldikleri gibi hareket ediyorlardı. Ama aynı zamanda da çabuk kanıyorlardı. Ne yazık ki…

Sol kültürün ülkemize pohpohladığı aslında bu pohpohlamanın etkisinde ister solcu olsun ister sağcı herkesin etkisi altında kaldığı bir durumdur fakirliği yüceltmek. Aslında bunu olduğu gibi popüler, romantik sol kültüre yıkmak hata olacaktır. Sağcı tayfanın da bu konuda yeterince popülist ve dalkavuk olduğu aslında aşikâr… Bunlara değineceğiz ama önce bir iki psikolojik analiz yapalım romantik solun takındığı tavır üzerine.
Romantik solun en büyük saplantısı bağlama çalmaktır. Elbette herkes bağlama çalmayı öğrenebilir, ya da daha farklı bir müzik aletini. Ama bağlama çalmayı ibadet şuuru ile yapıyorlar ya o komiğime gidiyor. Aklıma bir süre önce tanıdığım ve bir ara sol derneklere takıldığından beceremediği halde zorla bağlama çalmaya çalışan birisi geldi. Adam zorla bağlama çalmaya çalışıyordu çünkü bu şekilde bu kültüre karşı vazifelerini yerine getireceğini sanmaktaydı -amaç müzik falan değil-. Kaygısızların bir bölümünde vardı, zamanında Kanal6′dakilerden (Fenasili bölümler, bilen bilir) Kültigin ve adamları hapse düşerler, koğuşa girdiklerinde orada birisi diğerlerini tanıtmaktadır. Ranzanın birinde deli deli bağlama çalmaya çalışan birini tanıtırken şöyle demişti: “İşe bu hapse düştüğü için kendini bağlama çalma zorunda hisseden bir arkadaşımız”. Çok gülmüştüm... Aslında her şeye uyarlayabiliriz bunu. Bir fikre kendini yakın hissettin diye kendini ona ait olduğu düşünülen şeylerinden hoşlanacaksın diye de bir şey yok. Zevkler farklıdır. Tabi buna İslami kanattaki çok kötü adına ilahi denen müzikleri dinleyen insanları da dâhil edebiliriz. Bu bağlama çalma olayı ya da adına Halk(?) müziği denilen şeye karşı (sanki diğerlerini uzaylılar yapıp dinliyor) duyulan gereksiz sempati beni güldürmüştür çoğu zaman.

Aslında bu anlamsız sempati yalnızca halk müziğine değil aynı zamanda “halk” kelimesinin kendisine de duyulmaktadır.

Topluluklardan bahsederken seçtiğin kelimeler çok önemlidir. Aynı topluluğa millet dediğiniz zaman sol kesim iyi görmez ama topluluğun çoğu pozitif anlam çıkarır. Halk dediğiniz zaman daha bir sempatik şeyler uyanır kafamızda. Ama dikkat edin topluluk aynı topluluktur.

Elbette en akılcısı, insanları sınıflandırırken ve onlara hitap ederken bağlı bulundukları düşünce yapısını yani ümmetini dile getirmektir. Neyse, konumuz bu değil.
Bu gereksiz romantizmin ülkemize hediye ettiği en büyük problem insanları zengin, fakir olarak görmektir. Evet, hiç göze batmaması gereken sınıfsal ayrım bu kadar çok dillendirerek, insanlar kendilerini başkalarını gelir durumuna göre görmeyi ve muamele etmeye alıştırmışlardır. Bu süreçte yaşanan en ilginç durum herkesin ulaşmak için bütün gün düşünüp çeşitli cinlik yaptığı zenginliği bir suçlama aracı olarak kullanılmasıdır. Aslında bunun altıdan yatan gerekçe de toplumsal sorumluluklardan kaçıştır.
Zengin olmak sanki suçtur ama fakir olmak övünülecek bir şeydir. Çünkü yaratılan havada zengin sanki hırsızdır fakirse sanki haklı ve hakkı yenmiş bir mağdurdur. Ve daha da önemlisi zenginse toplumsal sorumluluklarını yerine getirme görevi vardır ama fakir olmanın yoktur, dolayısıyla fakir olmak, sorumluluklardan kaçarken bahane olarak kullanmaya yarar. İşte bu noktada bu ucuz bakış açısına sahip insanlardan çoğunlukla belirttiğimiz gibi “oo zenginsin” ya da “sen şöyle olunca bizi hatırlamazsın”, gibi cümleler duyarsınız. Ne hikmetse karşı tarafta kendini hakikaten savunmaya çeker. İnsanlar ne kadar kıskanç değil mi. Aslında tüm bunların iki nedeni var birincisi sorumluluklardan kaçış ikincisi insandaki kıskanma duygusudur. Bu işin beslendiği kaynak bu kadar zengin olunca haliyle müşterisi de oldukça fazladır. Onun için aslında bir görüşe ait değil, hepimize aittir.

İşte bu noktada ilginç bir durum oluşur. Hem de burası çok ilginçtir. Gelir durumu yüksek olsa da bir şahıs kendini gene de fakir değilse bile ezilmiş göstermeye çalışır. Bunun adına “garibanizm” diyoruz. Nerde okuduğu hatırlamıyorum yıllar önce bir gazetede okumuştum çok hoşuma gitmişti. Yazar şöyle diyordu: “Gelir durumun iyiyse bile kendine gariban diyeceksin. Diyeceksin ki kendini toplumdan alacaklıymışsın gibi gösterebilesin.” Yani, toplumsal sorumluluklarından kaçmaya yol yapabilirsin böylelikle.

İşte 70 yıllarda doruk noktasına ulaşan romantik solculuğun ülkemize kattığı; sağcı, solcu, Müslüman fark etmeden herkesin her gün sahiplendiği ve benimsediği ve hatta kendi ideolojisine de entegre etmeye çalıştığı psikolojik telkin garibanizm ve tabi ki de fakirliği yüceltme. Fakir olmasan bile… Önemli olan fakirliği yüceltme. Senin fakir olup olmaman değil. Böylece üzerine vazife olan şeylerden de kendini bahanen hazır bir şekilde vicdan azabı duymadan kurtarabilme.

Bu durumdan müzdarip kesim yalnızca sol değil dedik. Bu durumun hiçbir görüşü içermediğini de belirttik. Çünkü sorumluluklarından kaçış ve kıskanma duygusu herkeste bir şekilde vardır.

İslami kesimin garibanizminde de ilginç bir şekilde fakirliği yüceltme vardır. Bu doğru değil, çünkü fakirlik yüceltilecek bir şey değildir. Buradaki problemin temel kaynağı fakirlik ile mütevaziliği ayırt edememektir. Birisinin fakir olması övünülecek ya da yerinilecek ya da kıyas edilecek bir şey değildir bizler için çünkü bizim bakış açımız, insanları sınıflandırmamız, değerlendirmemiz ekonomik duruma göre değil yalnızca sahip olunan fikir dünyasına göredir. 

0 comments :