5 Mart 2007 Pazartesi

Geri Kalmışlığın Nedenleri ve Tarihi

Bu yazıyı insanlığa faydası dokunacak hizmetler yapmadığı -ki bu da şart değil, zararı dokunmasa yeter-, ilim öğrenmenin, meseleleri anlamanın zorluğuna katlanmadığı hali ile kendisine devamlı olarak aydın, çağdaş, ilerici, âlim gibi sıfatlar yakıştıran insanlara hitaben yazıyorum. Aldananın hep başkası olduğu ama kendisinin doğru yolda olduğunu sananlara… Kendi hayal dünyasında, başkalarına kötü olma rolü biçip; kendisine iyiliği, belki kahramanlığı biçenlere... Geri kalmışlığın nedenleri, kaybedişimizin nedenleri hep başkaları üzerindedir diye kabul etmiş hiç üzerine alınmayan âlimimiz, ilericimiz, aydınımıza...

Peki, nedir bu gerilik, nedendir. Ne zaman başlamıştır, ne zaman bitecektir?

Bir kesime göre dinden, daha doğrusu din olduğunu zannettiği şeyden; bir kesime göre dinden uzaklaşmaktan, -yine- daha doğrusu din olduğunu zannettiği şeyden. İki taraf da ne geri kalmışlığın nedeni ne de dinin ne olduğunu biliyor değil. Ama hep aynı psikoloji, kötü olan başkası kesinlikle ben değil.

Neyse...

Geri kalmışlığın matematiksel ve mühendislik temellerini(yani gerçek nedenlerini), 4 ana başlık altında toplayarak anlatmaya çalışalım.

1-) Kompleks (Karmaşık) Sayılar
2-) Sanayi Devrimi
3-) Yarıiletken teknolojisi(Koşulun, mantığın benzetimi)
4-) Kitap Okuma Haftası

1-) Kompleks Sayılar
Kompleks Sayı nedir?(50 PUAN) Rus bilim adamları sorarmış bu soruyu öğrencilerine. Hoş bu soruyu içeren bir sınavdan bizim mühendislik fakültelerinde okuyan kaç kişi geçer o muallakta. Ama %92-96 arasında değişeceğini tahmin ediyorum başarısızlığın. İşin daha da kötüsü bu soruya verebilecek “ya i^2 = -1 iste” tanımından başka hiçbir cevabi olmayacak kaç tane akademisyen mevcut acaba mühendislik fakültelerinde…

Kompleks sayıların tarihi belli değil, kimin ilk düşündüğü de muallakta ama her şey Euler’le başladı diyebiliriz.(Ne kadar ilginç değil mi; kompleks sayıların tarihi yüzlerce yıl öncesine dayanıyor ama hala daha Kompleks sayının ne olduğunu tam olarak biliyor değiliz ve bu halimizle diploma almaya devam ediyoruz)
Euler öyle bir denklem bulmuş ki bu denklemden faydalanarak Laplasın geliştirdiği donuşum ardından Laplasın dönüşümünü modifiye eden Fourier bizim kaybedişimizin başlangıç noktası olmuş. Kompleks sayılara ya da dönüşümlerle ilgili teknik bilgi bu makalenin içeriği olmasa da çok yalın bir şekilde bu adamların neyi tasarladığını ve tasarladıkları şeyin nelere temel teşkil ettiğini göstermek için biraz bilgi vermekte fayda var.

Kompleks sayılar 2 boyut içerir onun için adi komplekstir zaten.”Karmaşık” diye Türkçe çevirisi bu işin vahametini ortaya koymaktadir. Daha kompleks sayının adını bile koyamamışız. Kompleks sayılar bize 2 boyutlu çözüm sunarlar. Daha doğrusu kompleks sayının diğer sayılardan farkı onun nicelik değil konum belirtmesidir. Konum belirtmek önemlidir. Çünkü bu artık denklem çözerken skalar çözüm yapmak yerine vektörel çözüm yapabileceğimiz anlamına geliyor. İşte Laplas fonksiyonları kompleks düzleme taşıyarak işaretlerin çok daha kolay çözüleceğini göstermiş ayrıca Laplas’ın dönüşümünü şekillendiren Fourier’in donuşumu ile birçok şeyden oluşan fonksiyonları o çok şeylerin sıklığını gösteren bir fonksiyona dönüştürebilmeyi sağlamıştır.

Bu yazılanlar sizin için birse ifade etmiyorsa söyle düşünebilirsiniz. Mühendisliğin temeli kompleks analizdir ve kompleks analizin temeli kompleks sayılar ve bunların babaları ise yukarda saydığım Euler, Laplas ve Fourier’dir. Mühendisliğin temelini daha doğrusu mühendislik çözümünün temelinin mantığını kafasında oluşturamamış insanlar ile neyi üretebilir, neyi tasarlayabilirdik ki. Bu bizim tarihte ve geri kalmışlığımızın tarihinde kaçırdığımız ilk trendi. Mühendislik üretiminin matematiksel temelleri bizde yoktu dolayısıyla tasarlayamadık, üretemedik ve hala daha tasarlamaktan ve üretmekten uzağız.

2-) Sanayi Devrimi
Newton ile başlayan, Maxwell ile devam eden, 1900’lü yılların başında Kuantum Fiziğinin keşfi ile doruğa çıkan –daha ismini söylemediğimiz çok saygın onlarca bilim adamı ve matematikçinin keşiflerini yayınladıkları- evreninin işleyişini keşfetme süreci batıda sanayi devrimini beraberinde getirmişti. Makineleşme, elektriğin mühendislik uygulamaları, yapılaşma ve şehirleşme ile batı medeniyetinin temelleri atılırken, doğu ne yazık ki yerinde sayıyordu.

3-) Yarıiletken Teknolojisi (Koşul ve mantığın benzetimi)
Yukarıda saydığım bu 2 temel nedenden sonra batıda 2 bilim adamı koşul olusturabilecek bir yapı, bir malzeme üretmişler. Doğada yalnızca döngü vardır. Koşul oluşturmak, oluşan koşullara göre secim yapmak, karar vermek bizim beynimize hastır. İşte bunu bir malzemeye yaptırabilmek( p-n-p eklemi): Doğaya koşul eklemek, karar verebilme yeteneğine sahip bir mekanizma oluşturmak… Bu konuda da teknik detay vermenin anlamı yok bu konu için ama biraz bahsedeyim.

Bu adamların bulduğu şey en yalın hali ile şöyle çalışır. Malzemenin ortasından akim gelir-SE (-se’ye dikkat) üstteki akim transistörden geçer. Gelir-SE(if)… İste adamlar karar verme yeteneği olabilecek, programlanabilecek, geliştirilebilecek(programlama vasıtası ile) bir malzeme bulmuşlar ve hemen üretmeye başlamışlar ve sanayideki her şeyi buna entegre etmeye başlamışlar. Tırnağınız kadarlık yere bunlardan 500 milyon tane yerleştirerek ve bunu üretecek teknolojiyi geliştirerek; bu gelişim sürecine paralel olarak yazılım teknolojilerini de geliştirerek öyle bir pazar oluşturmuşlar ki dünyanın en büyük 2 firmasını çıkarmış bu süreç. Hatta tek başına bu teknoloji silikon vadisini(Amerika Kaliforniya) çıkarmış. Ve Kaliforniya tek başına bir ülke olsa dünyanın en güçlü 4. ülkesi olacak kadar büyük güç kazandırmış batıya.

4-) Kitap Okuma Haftası
Ne alaka acaba?
Kitap okumanın amaç olarak algılandığı bir coğrafyadayız. Kitap okumak ile harf seslendirmenin ayni şeyler olduğuna inanılan bir coğrafyadayız. Kitap okumanın bir amaç değil hedeflerinize ulaşmadaki bir araç olduğunu anlatmak zor. Bilgiye ulaşmak için bir araç. Hele ki öyle hayatta hedefleri yoksa adamın, hiç olmamışsa nasıl anlatacaksın ki bu durumu. Hedefsiz, amaçsız bir insan niye kitap okur ki? Harf seslendirmek yeterli oluyor mu?

Eğitim sistemi ezberciymiş. Daha problemin adını koyamıyorlar çünkü problem kendilerinde, farkında değiller. İşte bu farkında olamayan insanlara karsı o kadar sinirliyim ki… Sinirliyim çünkü kendilerine sıfat takıp duruyorlar. Sen ortaya insanların faydasına dokunacak düzgün bir şeyler koymayı başar. O güzel sıfatlar seni bulur zaten.

Ezberci eğitim değil amaçsız eğitim.

Kitap okuma haftasıymış. Kitap okumanın yozlaşması... Ne için yapıldığının unutulması... Harf seslendirmenin yeterli olduğunun sanılması…

İşte bu 4 neden etrafında toplanmış yaşanan süreçler, zaman kayıpları doğunun geri kalmışlığının sebepleridir ne yazık ki...

0 comments :